Herkese merhabalar bu benim yayınladığım ilk kurgum düşüncelerinizi yorumlarda belirtebilirsiniz oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın Bu kurgudaki tüm karakterler , olaylar hayal ürünüdür herhangibi bir gerçekliği yoktur.
Kardelen Yıldırım, sabahın erken saatlerinde başlayan antrenmanını tamamlayıp koğuşuna doğru yürürken güneşin yavaş yavaş yükselmeye başladığını fark etti. Hava daha da ısınmadan, bir an önce duş alıp serinlemek istiyordu. Sabah antrenmanları, onun için hem fiziksel hem de zihinsel bir hazırlıktı. Günün stresini ve zorluklarını karşılamak için en iyi yol buydu.
Tam adımlarını hızlandırıp koğuşuna doğru ilerlerken, cebindeki telefonun titrediğini hissetti. Bir an duraksadı. "Kim olabilir ki?" diye düşündü ve telefonu cebinden çıkarıp ekrana baktı. Arayan Albay Sümmani’nin sekreteriydi. Kardelen’in kalbi bir an için hızla çarpmaya başladı.
"Teğmen Yıldırım, Albay sizi odasında görmek istiyor. Hemen gelebilir misiniz?" Sekreterin sesi, her zamanki gibi resmiydi, ancak bu sefer sesinde bir ciddiyet vardı.
"Tabii, hemen geliyorum," dedi Kardelen kısa bir duraksamadan sonra. İçindeki merak ve endişe karışımı duygularla derin bir nefes aldı. "Acaba ne oldu?" diye düşündü. Albay Sümmani'nin odasına çağrılmak, genellikle ya çok iyi ya da çok kötü bir haber anlamına gelirdi.
Koğuşa gitmeyi unutarak doğruca Albay'ın ofisine yöneldi. Kışla içindeki kısa ama hızlı adımlarla ilerlerken, aklında türlü düşünceler dolanıyordu. Albay Sümmani, disiplini ve soğukkanlılığıyla bilinen bir komutandı. Onunla konuşmak her zaman ciddi bir meseleydi. Kapının önüne geldiğinde derin bir nefes aldı, ceketini düzeltti ve kapıyı çaldı.
"Gel!" Albay Sümmani'nin sert ama kararlı sesi içeriden duyuldu. Kardelen, kapıyı açıp içeri girdiğinde, Albay'ın masasının arkasında oturmuş, birkaç belgeye göz gezdirdiğini gördü. Odaya yayılan sessizlik, Kardelen'in içindeki heyecanı artırıyordu.
"Teğmen Yıldırım, otur," dedi Albay, gözlerini belgelerden ayırmadan. Kardelen, usulca Albay’ın karşısındaki sandalyeye oturdu. Gözlerini Albay'ın yüzüne dikti, ancak ne hissedeceğini bilemiyordu.
Sonunda Albay Sümmani, belgeleri bir kenara koyup Kardelen'e baktı. Gözlerindeki ciddiyet, konunun ne kadar önemli olduğunu hemen belli ediyordu. "Teğmen Yıldırım," diye başladı. "Son zamanlarda sergilediğin performans, üstün cesaretin ve liderlik yeteneklerin... Bunlar hepsi dikkatimi çekti. Görevindeki başarıların takdire şayan."
Kardelen, bu övgülerin ardından ne geleceğini merak ediyordu. "Teşekkür ederim, komutanım," diye yanıtladı, sesi kararlı ve saygılıydı.
Albay Sümmani devam etti, "Bunlar sadece benim değil, tüm üst komutanların dikkatini çekti. Senin gibi askerler, her zaman ordumuzun en önemli parçalarıdır. Bu yüzden seni Türkiye'nin en seçkin timlerinden biri olan Ötüken Timi'ne katılman için seçtik."
Kardelen bir an için nefesini tuttu. Ötüken Timi, sadece ülke içinde değil, dünya çapında tanınan, en zorlu ve tehlikeli görevleri başarıyla tamamlayan bir birimdi. Buraya katılmak, büyük bir onur olduğu kadar büyük bir sorumluluktu.
"Komutanım, bu... Bu gerçekten büyük bir onur," dedi Kardelen, sesindeki şaşkınlık ve heyecanı gizleyemeyerek. "Ancak, bu görevin zorluğunun farkındayım."
Albay Sümmani, Kardelen'in gözlerinin içine bakarak konuşmaya devam etti. "Zor olduğunu biliyorum, Teğmen. Ama senin bunu başarabileceğinden eminim. Ötüken Timi'ne katılmak, sadece fiziksel değil, zihinsel olarak da güçlü olmayı gerektirir. Senin bu güce sahip olduğunu düşünüyorum. Ancak, bu kararı hemen vermen gerektiğini düşünmüyorum. Sana üç gün izin veriyorum. Bu süre içinde her şeyi iyice düşün ve kararını ver."
Kardelen, Albay’ın bu kararı karşısında derin bir nefes aldı. Üç gün... Bu kadar kısa sürede böyle büyük bir karar vermek zor olacaktı. Ama ne olursa olsun, bu fırsatı değerlendirmeliydi.
"Teşekkür ederim, komutanım. Bu süre içinde her şeyi iyice düşüneceğim," dedi Kardelen kararlı bir ses tonuyla.
Albay Sümmani başını salladı. "İyi düşün, Teğmen. Bu karar, hayatını değiştirebilir. Üç gün sonra kararını bekliyorum. Şimdi gidip dinlen. Sana ihtiyacımız olacak."
Kardelen, Albay’ın bu sözleriyle birlikte ayağa kalktı. "Emredersiniz, komutanım," diyerek saygıyla selam verdi ve odadan çıktı. Kapıyı kapatırken içindeki heyecan ve endişe karışımı duygularla kafası karışmıştı.
Kışlanın dışına çıktığında, gökyüzü açık mavi, güneş ise hâlâ parlıyordu. Kardelen, önündeki üç gün boyunca ne yapacağını düşünmeye başladı. Ötüken Timi’ne katılmak, onun için sadece bir adım değil, tamamen yeni bir yolculuktu. Ve bu yolculuk, belki de hayatının en büyük macerası olacaktı.