Tanışma

18 4 0
                                    

Sonunda evi toparlamayı başarmıştım ama alaya gitmeme sadece 20 dakikam vardı. Şu an evden çıkmam gerekiyordu, yoksa kesin geç kalacaktım. Kapının yanındaki boy aynasına son bir kez göz attım. Kamuflajım üzerimde kusursuz duruyordu, tepede sıkı bir topuz yaptığım saçlarım da tam istediğim gibi. Aynadaki yansıma hoşuma gitti.

"Kardo, vallahi çok havalı gözüküyorsun da kızım, bir de şu alaya otobüsle gitmesek. Bütün karizma yerle bir oluyor ya... Şu sefil hayattan ne zaman kurtulacağız, Allah bilir," diye içimden geçirdim.

Postallarımı da giyip evden çıktım. 10 dakikam kalmıştı, harika! Ama bir hata yapmıştım; aynada kendimi bu kadar izlememem lazımdı. İnşallah nazar falan değmezdi. Zaten üzerimdeki şu çocuksu heyecanı bir türlü atamıyordum. Hızlı adımlarla otobüs durağına yürümeye başladım.

Neyse ki geç kalmadım. Otobüse bindiğimde derin bir nefes alıp rahatladım. Ama kafamın içi fırtınalıydı. Odamda Albay Sümmani'nin söyledikleri hâlâ aklımda yankılanıyordu. Ötüken Timi’ne katılmak büyük bir onurdu ama aynı zamanda büyük bir sorumluluk da getiriyordu. Kendime güvenim tamdı, fakat bu görevde nelerle karşılaşacağımı kestiremiyordum. Heyecanla tedirginlik arasındaki ince çizgide yürüyordum.

Toplantı odasına girdiğimde, karşımda Ötüken Timi'nin tamamını gördüm. Hepsine hayran kaldım. Yüzbaşı Evren Çağıl, Yüzbaşı Hakan Korkut, Asteğmen Hilal ve Astsubaylar… Bütün gözler bir anda bana çevrildi. Kendimi toparlayarak, kendimden emin bir sesle, "Ben Teğmen Kardelen Yıldırım, artık Ötüken Timinde ben de olacağım," dedim ve boş bir yere geçip oturdum.

Fakat sessizliği Kıdemli Üsteğmen Evren Çağıl'ın sesi bozdu: "Timde yeni birisine ihtiyacımız yoktu, yoksa vardı da bizim mi haberimiz yoktu?" O an sinirlerim gerildi. Bu adam niye böyle boş konuşuyordu ki? Tim onun babasının malı mıydı? Tabii bunları içimden söylemek zorundaydım, sonuçta rütbe olarak benden üstündü. Saygısızlık yapamazdım ama kendimi de ezdirmem.

"Burada olmamdan rahatsız mı oldunuz, yüzbaşım?" dedim soğukkanlılıkla. Öyle kala kalırdı işte. Kardo, adam yüzbaşı ama yine de sen bilirsin. Evet, rütbesi daha yüksekti ama bana saygısızlık yapamazdı. Sanki torpille buralara gelmişim gibi konuşmuştu. Hayatta en nefret ettiğim şeylerden biriydi bu.

Ortam daha ilk dakikalardan gerilmişti. Neyse ki Yüzbaşı Hakan, durumu toparlamaya çalışarak, "Demek ki varmış bizim haberimiz yokmuş, Evren." dedi ve konuyu kapattı. Masanın en sonundan ince bir kadın sesi duyuldu, "Nasıl yani, bu timdeki tek kadın artık ben değil miyim? Pabuç dama atılmaz inşallah."

Bu tür konuşmalar beni rahatsız ediyordu. "Merak etmeyin, buraya kimsenin yerini almaya gelmedim, sadece işimi yapacağım," dedim. Belki biraz sert olmuştu ama ilk günden kendimi ezdiremezdim.

Kardo, daha ilk dakikalarda milletin ağzının içine ettin kızım. Konuştuklarına pişman oldular zaten. Sakın kimseye arkadaş canlısı yaklaşma, maazallah arkadaş falan olursunuz, başımıza taş yağar. Evet, insanlara bağlanmayı sevmiyordum.
Evet, insanlara bağlanmayı sevmiyordum. O işi bırakalı yıllar olmuştu.

Neyse ki o anda Sümmani Albay içeri girdi. Hep beraber ayağa kalkıp asker selamı verdik. Yerlerimize geçince Albay, "Size söylemeyi unuttum, artık Ötüken Timinde Üsteğmen Kardelen Yıldırım da olacak. Tanıştığınıza göre artık operasyon hakkında konuşabiliriz," dedi.

Albay, Muş’a yapılacak olan silah yardımı hakkında konuşmaya başladı. Bu yardımı durdurmamız gerekiyordu. "Tabii bu görevler size vın gelir tırıs gider de, şimdilik idare edin bakalım. Evren Yüzbaşım, detayları anlatırsın," diyerek toplantı odasından ayrıldı.

ÖTÜKEN YOLU Where stories live. Discover now