yirmi sekiz

1.6K 70 1
                                    

💋

Barış'ın evinde, Barış'ın salonunda diken üstünde oturuyordum. Geldiğimden beri ağzımı açmamıştım. Gerçekten de Aykız'ı ailesinin yanına bırakmıştık. Ailesine bir şeyler uydurmuştuk, olayın büyümesini istememişti Aykız. Şimdi ise Barış duş almaya gitmişti.

Barış, sabah bu haberi bana zorlanarak söylemişti. Ne tepki vereceğimi bilememiştim, o adamın bu kadar ileriye gitmesine mi yoksa tüm sosyal medya da Barış'ı aldattığımın söylenmesine mi üzülecektim?  Ne yalan söyleyeyim, çok utanmıştım. Tek kelime edemiyordum. Düşünceli hâlimden ayıran şey ise duyduğum ayak sesleriydi.

"Daha ne kadar biblo bebek gibi oturmaya devam edeceksin?" Yanıma oturmuş ama bana izin vermişti, dibime girmemişti.

"Lütfen, şu tavrından uzaklaş. Senin hiçbir suçun yok, orospu çocuklarının yaptığı şeyi üstlenme." Yumuşak sesi, bakışlarımı ona çevirmeni sağladı.

"Biliyorum ama," Yutkundum. "Bilmiyorum..." Burnumun direğinin sızladığını hissettiğimde devamını getiremedim. O da zorlamadı zaten. Yaşlar gözlerimden teker teker akarken daha fazla duramamış, beni kucağına çekmişti. Başımı göğüsüne yasladığımda kollarını etrafıma doladı.

"Neden böyle bir şey yapar, Barış? Ben, ona hiçbir şey yapmadım ki... Tanımıyorum bile." Kısık kısık konuşurken göğüsünün titrediğini hissettim. Bir şey diyemedi, sadece kollarını daha da sıkılaştırdı.

"Üzülme artık, ağladığını gördükçe canımdan bir parça kopuyor..."

"Annem ve babam, öğrenmiştir belki de... Onlara ne diyeceğim ben?" Hiç aramamışlardı. Özellikle babamın öğrenmeme ihtimali yoktu.

"Sana yemin ediyorum, o herifleri sike sike geberteceğim. Yeter ki daha ağlama güzelim." Kollarını etrafımdan çekmiş, ellerini yanaklarıma koyarak başımı kaldırmıştı. Yüzlerimin birbirlerine çok yakınken konuşmuştu. Ve daha da uzatmak istemedim. Konuştukça daha kötü oluyordum. Sulu, mavi gözlerimi koyu elalarına çevirdiğinde gözlerinden bir gülüş geçti. Gözlerimin cam gibi olduğuna emindim.

"Ağlayınca çok çirkin oluyorsun." Gülerek dediği şey dudaklarımda bir tebessüm oluşturdu. Ellerimi, bileklerine sardım.

"Beğenmiyorsan eğer dışarıda peşimden koşan çok, Barış efendi..." Dalgasına söylediğim şeyi ciddiye mi almıştı yoksa devam mı ettirmişti emin değildim ama kalın kaşlarını çatmıştı. Sağ elimin işaret parmağını iki kaşının arasına koyup parmağımı yukarı kaydırdım.

"Biraz daha kaşlarını çatmaya devam edersen, elli yaşındaki dedelere dönersin." Kaşlarını çatmasa bile alnındaki kırışlıklar belli oluyordu, ırsi bir şeydi galiba....

"Niye, baban beğenmez ve vermez mi yoksa seni?" İnatla kaşlarını çatmış, ciddi bir şekilde sormuştu. Küçük bir kıkırtı kaçmıştı dudaklarımın arasından.

"Bizim oralarda, zeybek oynamasını bilmeyene kız vermezler, Laz oğlu..." Duyduğu şey hoşuna gitmiş olmalı ki, ellerini belime sarıp kaşlarını havalandırmıştı. "Bak sen şuna... Bizim oralarda da horon etmesini bilmeyenin topuklarına sıkarlar, Yörük kızı." Ağzının kayması ile gözlerim irileşti, daha önce hiç Rize ağızı ile konuştuğunu duymamıştım.

Kahkahamı tutamadığımda sanırım çoktan kafam dağılmıştı ile. O ise kaşlarını çatmaya devam ediyordu.

"Komik bir şey mi var?"

Başımı iki yana sallarken hâlâ gülüyordum, gülüşüm yavaş yavaş solarken sessizleşmiştik. Usulca eğilip alınlarımızı birleştirdiğimde gözlerini kapatmıştı.

"Seni seviyorum." Boğuk sesini duyduğumda kalbim titremişti. Birbirimizi sevdiğimizi hissettiriyorduk ama ilk defa itiraf etmişti. Bir süre cevap verememiştim, zaten o da cevap bekliyor muydu emin değildim. "Bende..."

34+35 ༄ barış alperHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin