Daha güneş dağların ardında gözükmeden gözlerimi açtım yine. Benim yaşımdaki insanlar genellikle okula hazırlanmak için kalkar bu saatte. Ben ise yaklaşık üç yıldır günlük rutinim haline gelen işim için kalkıyorum.
Babam öldüğünde henüz 13 yaşındaydım, annemi zaten hiç tanımadım. Kendimi bildim bileli babam şu an içinde bulunduğum, ev desem hakaret olacak olan yerde çalışırdı.
Tokyoda on tane zengin aile varsa onlardan biri de Kokonoi'lerdi. Bay Ren çok ünlü firmaların yöneticilerinden birisidir. Ne kadar ünlü ve saygı gören birisi olsa da klasik zenginlerden farkı yok. Karısı Bayan Hanami iki yıl önce hastalığına yenik düştü. Aslında doğruyu söylemek gerekirse karısı ölmeden önce çok iyi bir adamdı.
Bir de benimle yaşıt bir oğulları var. İnanması çok zor fakat tanımasam zengin bir ailenin çocuğu olduğuna inanmayacağım türden birisi.
Arkadaş çevresi çok ama hepsinin sadece parası için yanında olduğunun farkında, kendini beğenmişlik yapıp evdeki çalışanlara asla kötü davranmaz, aksine konuşurken bile saygılı olmaya dikkat eder.
Yavaş yavaş ayılmaya başladığımda fark edebilmiştim bağırışma seslerini. Alışıldık bir şeydi bu, baba-oğul sürekli kavga ederlerdi.
Kapıyı araladığımda evdeki diğer çalışanlar önüme dizilmiş şekilde olanları izliyordu. Farklı olarak bir tek tanımadığım bir kadın vardı Bay Ren'in arkasında.
Bana sırtı dönük olsa da evin oğlunun, yani Hajime'nin sinirden gözlerinden alevler çıktığını hissedebiliyordum.
"Saygısızlık yapma, eşek kadar çocuksun bu yaşına kadar hiçbir şey öğretememişim sana!"
Adamın sesi boş salonda yankılanırken arkasındaki kadının bile korktuğuna eminim. Olayı anlamam çok uzun sürmedi, zaten her ay düzenli olarak yaşanan iğrenç bir meseleydi bu.
Bay Ren her ay eve başka bir kadın ile gelirdi. Hajime de annesine düşkün olduğundan ve babası haksız olduğundan doğal olarak buna hep sert tepki verirdi, ki haklıydı.
"En azından benim tanımadığım bir sürtüğe saygım yok, senin ise ölü olan anneme!"
Tamam... Şimdiye kadar hiç bu kadar ağır bir şey söylememişti.
Ne ben, ne diğer çalışanlar, ne de kadın duyduklarının şokunu atlatamadan söz kadar ağır bir tokat sesi duyuldu.
Ağzım açık bir şekilde, o tokatı ben yeseydim kesin nefes alamayıp ölürdüm diye düşünürken o ise sadece sırıttı.
"Siktir... Bundan sonra sana baba derken iki kez düşünmem gerek sanırım."
Adam kaşlarını çatıp kadının elini tuttuktan sonra oğluna küfreder gibi bir ifadeyle baktı.
"İster kabullen ister kabullenme, umrumda değil. Bu kadın bu saatten sonra senin annen. Ona layık bir evlat olsan iyi edersin." Dedi kadını işaret ederek. O an içimden bildiğim tüm küfürleri saydırasım gelmişti adama. İnsanlar genellikle sevdikleri öldükten sonra içe dönük olurdu. Bay Ren'in ise maşallahı vardı.
Bay Ren son sözlerinden sonra yanındaki kadın ile birlikte gümüş renkli kapıdan çıkıp gitti. Geriye sadece oğlunun kahkaha sesleriyle dolup taşan bir salon kalmıştı.
Komik bulduğundan değildi kesinlikle. Onun, "Şu an gülüyorum ama birazdan nefesim kesilene kadar ağlayacağım" deme şekliydi bu.
O, birer ikişer merdivenleri çıkarken hepimiz sadece bakakaldık.
Burada çalışmaya başladığım günden beri yaşadığı olaylara çok üzülüyorum. Arada sırada kendi kendine konuştuğunu da duyuyorum, annesine yaşadığı güzel şeyleri -ne kadar nadir de olsa- anlatıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Undesirable Love |Kokonui
Fanfiction"Herkes zıt olan şeylerin ne kadar uyumsuz olduğunu söyler lakin hiç kimse birbirlerini tamamladıklarından söz etmez."