Hwang Hyunjin
Arkadaş grubumla aram feci bozulmuştu, en çok da Felix ile. Her şeyi berbat etmiştim. Yaptığım hataları yeni yeni fark ediyordum. Düşününce, Jeongin bana hiçbir zaman sürtünmemişti. Onunla tanıştığım günden beri normal bir arkadaş gibi davranıyordu. Gözlerimi tavanda gezdirirken dudaklarımı birbirine bastırdım. İlk defa kendimden tiksinmiştim. İğrenç bir insan olduğumu, yaptıklarımın sonuçlarını düşünmeden hareket ettiğimi..
Onu grupla tanıştırınca çok sevinmişti kesin. Arkadaşları vardı, grubu vardı, onu seven insanlar vardı. Üstelik öncesinde yaptıklarıma rağmen affetmişti beni.
Gözlerimin dolduğunu hissettim.
Onu öptüğüm geceyi anımsadım bir an. Her ne kadar alkolden dolayı pek detaylı hatırlamasam da o koruyucunun tadını unutmamıştım. Yoğun kiraz kokusu ve hafif aroması. Belki de Jeongin'in dudaklarının aromasıydı bu. Oysaki ben kirazdan da nefret ederdim.
Neden bilmiyorum ama şu an onu görmeyi her şeyden çok istiyorum. Çoğu koreli gibi o da parfüm sıkmazdı. Şu an yanında olsaydı, sıkıca sarılıp kokusunu içime çekerdim. Nasıl kokuyordu acaba? Hiç dikkat etmemiştim. Bunca zamandır hiç aklımı kurcalamamıştı bu çocuk. Onu kollarım arasında tutmak istiyorum. Sıkı sıkı sarılmak ve kokusuyla uykuya dalmak istiyorum. Şimdi yanına gitsem beni kovar mıydı? Yoksa hep yaptığı gibi affeder miydi bu iğrençliğimi de. Affetse bile ben kendimi onun yanına yakıştırır mıydım? Benim gibi pis zihinli biri o tertemiz meleğin yanına yakışır mıydı?
Doğruldum ve gözlerimi sildim. Gurur yapmanın sırası değildi. Dövse de, sövse de razıydım. Belki ben sarılınca yumuşar, kollarını belime dolar ve ağlardı sessizce. Kırılgan ruhu dahasını kaldıramazdı. Benden destek alırdı yine. Ve ben her ne kadar geç kalmış olsam da ona hakettiği gibi davranırdım. Zorbalanmaktan, dışlanmaktan korkmadan sadece sevgimi hissettirirdim ona. Güvenli bölgesi olurdu kucağım. Yüzünü göğsüme gömerdi, ben de saçlarıyla oynardım. Jeongin severdi bunları dimi? O sarılmayı çok sever, beni de çok sever.
Zar zor yerimden kalktım. Halen pijamalarla olmamı umursamadan telefonumu da elime alıp dışarı attım kendimi. Ayağımda yalnızcs terliklerim vardı. Soğuktu hava, ancak geri dönmek istemedim. Ona bu kadar çektirdikten sonra üşümem neydi ki? Çıplak ayaklarımla bile koşabilirdim yanına. Hayır, o değil ben ağlayacaktım. Onu kendime bastıracak, beni affetsin diye yalvaracaktım. Aniden bastıran yağmur bile durduramazdı beni. Sadece var gücümle koşuyor, nefeslenmeye çalışıyordum bir yandan da. Kalbim adeta boğazımda yanıyor, ciğerlerim cayır cayır yanıyordu. Her yerim çoktan ıslanmıştı ama bir önemi yoktu.
Yarın şiş bir boğazla ateşler içinde uyansam bile yaptığım iğrençlikleri örtemezdim.
Zar zor kendimi Jeongin'in oturduğu apartmandan içeri attım. Yorgunlukla dizlerimin üzerine çoktüm. Ağladığımı ise elime düşen su damlaları ile fark ettim. Ardından bir hıçkırık kaçtı iki dudağımın arasından. Kendimi öylesine acınası hissediyordum ki. Daha acınası olan ise bunu hakettiğimi bilmekti. Nefesimi zor da olsa düzene soktuğumda ayağa kalktım yeniden. Merdivenleri bir bir çıktım. Gözlerimi sırılsıklam olan pijamamla sertçe silip sesimi ayarlamak için hafifçe öksürdüm, ardından da kapıyı tıklattım. Ancak bu çelik kapıya ne kadar vurursam vurayım, Jeongin o kapıyı açmıyordu. Hemen telefonumun ekranını sildirttim elimle, titrememi kontrol altına almaya çalışarak Jeongin'in numarasını tuşladım. Açmalıydı. Açana kadar arayacaktım. Açmazsa da eve gelene kadar bekleyecektim, gerekirse saatlerce sadece kapı eşiğinde oturacaktım. Evet bunu kesinlikle yapacaktım.
Ancak içeriden gelen müzik sesi donakalmama sebep oldu. Hayır o telefonunu bırakıp gitmezdi. Telefonum elimden kayıp yere düştü sertçe. Kafamı eğip bakmadım bile. Vücudumun kontrolünü kaybetmiştim sanki. Hıçkırıklarımı ve titrememi durdurmam iyice zorlaşmıştı. Sadece kapıya var gücümle vuruyor, kapıyı açması için yalvarıyordum. Bir sorun vardı. Bir şey olmuştu. Hayır, kendine zarar vermezdi değil mi?
Çıkardığım sesten olsa gerek karşı dairenin kapısı açıldı panik içinde. Kapıdaki kişiye döndüm, durumu anlatmaya, yardım istemeye çalıştım ancak Dediklerim bile zar zor anlaşılıyordu. Bana yedek anahtarı uzattığında artık titrememi durdurmak için dudağımı dişledim, ilk başarısız denememin ardından kapıyı açtığım gibi içeri attım kendimi. Nefes nefese tüm odaları onun adını haykırarak dolaştım. Cevap alamamıştım. En son kalan odaya daldığımda ise sonunda bulmuştum onu. İlk dikkatimi çeken şey ise odasının aşırı dağınık olduğu, ve yerlere saçılmış ilaçlardı.
"Hey, Jeongin"
Yaklaştım ona, vücudunu sarstım. Uyanmadı. Gözyaşlarım yüzüne damlıyordu. Ama o yine de uyanmamıştı.
"Nolursun aç gözlerini.."
Sağlıklı düşünemiyordum. İki parmağımı dikkatlice bileğine bastırdım. Nabzı hâlâ atıyordu ama çok yavaştı. Hastane yakındı. Var gücümle koşarsam ambulanstan önce onu yetiştirebilirdim. Yapabilirdim. Onu dikkatlice kucakladım, kendime bastırdım iyice. Tekrar dışarıya attim kendimi.
Bugüne kadar gitmesi için elimden geleni yaptığım çocuk, kollarımda ölmesin diye nefesim kesilene kadar var gücümle koşuyordum.
Üzgünüm Hyunjin ama hakettin :'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cherry Bomb Lipstick -Hyunin-
FanfictionJeongin'in dudak nemlendiricisi Hyunjin'in ondan nefret etme sebebiydi.