Hyunjin nefes nefese kalmıştı. Yoğun bakımın hemen önüne oturmuş, bacaklarını karnına çekmişti. Minik minik hıçkırıklar dökülüyordu dudaklarından. Titriyordu bedeni. Çok korkuyordu Hyunjin. Jeongin'i kaybetmekten, ellerinden kayıp gitmesinden korkuyordu. Onu hastaneye getirir getirmez bir çalışandan telefon bulup Felix'i aramıştı. Öyle ki konuşamamış, telefonunu ödünç aldığı bayan açıklamak zorunda kalmıştı.
Çok fazla düşünce dolanıyordu zihninde. Kendinden öylesine iğreniyordu ki.. Doğru kelimeleri bulamıyordu. Orada yatan kişi Hyunjin olmalıydı, Jeongin değil. Saçlarına daldırdı ellerini. Kendine olan öfkesini saçlarından çıkarıyordu. Çekiştiriyor, kopan teller parmaklarına dolanıyordu. Nefesi kesiliyordu. Boğazı şimdiden ağrımaya başlamıştı. Belli ki soğuk ona hiç iyi gelmemişti. Hasta oluyordu yine. Hyunjin küçükken de çok sık hastalanırdı. Büyüdüğünde de değişmedi bu. Isınmaya ihtiyacı vardı ancak bunu haketmediğine inanıyordu. Yine de bir çift kol onu kucaklayıp sıcacık bir bedene bastırmış, titrek bir ses zor da olsun konuşmaya çalışmıştı.
"Hyunjin.. O iyi mi.."
Ellerini tuttu Hyunjin'in, saçlarından ayırdı yavaşça. Parmaklarına dolanan her bir saç telini itinayla temizledi ellerinden. Hyunjin ancak o zaman başını kaldırabilmiş, ona sarılan kişiyi -Jisung'u- görebilmişti.
"Ben.. Onu odasında buldum.. Bilinci yoktu.. Nabzı çok zayıftı.."
Nefesi kesildi Hyunjin'in yeniden. Hıçkırıklar boğazında bir bariyer oluşturmuştu, ne yutkunmasına izin veriyordu ne de konuşmasına.
"Ssh, tamam tamam"
Bu titrek bedeni tekrar yavaşça kendine bastırıyor Jisung. Elini saçlarına daldırıyor, sarışının gözyaşlarının boynuna düşmesine izin veriyor. Ne kadar pişman olduğunu, kendinden nasıl tiksindiğini anlamıştı Jisung. Jeongin iyileşse bile Hyunjin'in kendini affetmeyeceğini de. Arkadaşını ilk defa bu kadar yıkılmış görüyordu. Hyunjin Felix'e ulaştığında o ve Jisung beraber ödevlerini yapıyorlardı. İkisi de koşarak hastaneye gelmişti. Jisung saçları arasına minik bir öpücük bırakıp bakışlarını onunla beraber gelen Felix'e çevirdi. Felix doğruca Hyunjin'e bakıyordu, ancak o gözler tiksintiyle bakıyordu. Felix'in Hyunjin'i gördükçe midesi bulanıyordu.
"Benim yüzümden.."
Kafasına sertçe vurdu eliyle. Jisung onu durdurmak için elinden geleni yapıyordu. Ama olmuyordu.
"Jisung neden durduruyorsun onu. Yalan mı? Senin yüzünden Hyunjin."
Ciğerlerinin sıkıştığını, sanki havayla değil de kanla dolduğunu hissetti Hyunjin. Midesi bulanıyordu. Kendine baktıkça, yaptıklarını düşündükçe iyice dibe batıyordu.
"Felix neler diyorsun? Jeongin nasıl arkadaşımızsa Hyunjin de arkadaşımız."
"Onun gibi arkadaş olmaz olsun."
Sesi titremişti Felix'in. Sadece sesi değil, elleri de titriyordu. Onlara doğru birkaç adım atıp Jisung'u kenara ittirdi. Elleriyle Hyunjin'in yakasını sıkı sıkı kavrayıp duvara ittirdi öfkeyle. Gözyaşları süzülüyordu. Hyunjin suçluydu. Jisung da, Chan da, kendisi de.. Jeongin'i görememiş, geç kalmış herkes suçluydu. Herkese karşı derin bir öfke biriktirmişti Felix. En çok da Hyunjin'e. Bardağı taşıran oydu. Hyunjin Jeongin'e olan hislerini daha erken fark etseydi eğer..
Jeongin kendinde dayanma gücü bulurdu.
Hyunjin, Felix'in gözlerine baktı. Kendisi de pek farklı sayılmazdı. Sadece gözlerinde yatan nefret karşısındaki gence değil, kendineydi. O kadar büyüktü ki bu nefret, tanrı şu an canını alsın istiyordu.
"Defol git, anladın mı beni? Burada olmayı bile haketmiyorsun sen. Jeongin'i o iyiyken görmedin, hastanede görmene izin vermem. O ölürken sırf acıdın diye onu görmene izin vermem anladın mı?!"
Sesi sonlara doğru şiddetlenmişti. Hyunjin gitmek istemiyordu. Buna karşın Felix onu yakasından çekiştirerek zorla atmıştı hastaneden. Hyunjin'in ise dönmeye ne cesareti vardı, ne de gücü yetmişti. Jisung bile gelmemişti peşinden. Hyunjin farkındaydı. Haketmiyordu Jeongin'i. Onun gibi masum bir meleği haketmiyordu.
-----------------------
Hyunjin geçen günleri sayamıyordu artık. Ağacın altında sızıp kalmıştı yine. Hayatı çok değişmişti Jeongin gittikten sonra. Sürekli kendini suçlamaktan hayatı yokuş aşağı sürüklenmişti. Önce okulu bırakmıştı. Ardından tüm arkadaşlarıyla ilişkisini kesmişti. Annesiyle sürekli kavga eder olmuştu, hatta bazı geceler eve bile uğramıyordu. Hakettiği hayatın bu olduğuna inanmıştı. Kendisi gibi boktan bir hayat. Elindeki içki şişesini sıkı sıkı tutuyordu. Sanki rüyasında birini görüyor, gitmesinden korkarcasına bırakmıyordu. O sırada bir genç yaklaştı uyuyan bedene. Yanına oturdu, saçlarına daldırdı elini.
"Hyunjiiin, ben geldim."
Duyduğu sesle araladı gözlerini. Uzun uzun baktı gence.
"Yine mi uyumuşum."
Minik kıkırtılar döküldü dudaklarından. Yavaşça doğrulup kollarını yanındaki bu masum bedene sardı sıkı sıkı.
"Evet, senin için endişelendim. Beni hiç düşünmüyorsun."
Başını kaldırıp gülümsedi Hyunjin
"Özür dilerim."
Dudaklarını kolları arasındaki gencin dudaklarına bastırdı. Ağzından içeri akan kiraz aromasıyla sırıttı istemsizce. Biricik sevgilisinin dudakları kuşkusuz en sevdiği tatlıydı. Kendisi bu aromayı seve seve emerken kucağındai bedenin kavranması ise Hyunjin'in daha da şehvetlendiriyordu.
"Sevgilim, benimle gelmeye artık hazır mısın?"
Hyunjin aşık olduğu gence baktı sevgi dolu gözlerle. Artık hazırdı. Sadece onunla olmak, her şeyi unutmak istiyordu.
"Hazırım sevgilim. Hazırım, Jeongin'im."
------------------------
"...Sırada yürek burkan bir haberimiz var. 19 yaşındaki genç adam madde ve alkol etkisi altında kendi canına kıydı. Görgü tanıklarına göre bir ismi sayıklayarak kendini uçurumdan aşağı bıraktı. İnsanların onu durdurma çabaları ise yetersiz kaldı..."Televizyona umursamaz gözlerle baktı Felix. Sonunda Hyunjin hakettiğini bulmuştu, değil mi?
"Hmh."
Üzmeye kıyamadım ve kısa bir final yazdım 🤧
Son olarak mutlu bir final bırakacağım sizlere ♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cherry Bomb Lipstick -Hyunin-
FanfictionJeongin'in dudak nemlendiricisi Hyunjin'in ondan nefret etme sebebiydi.