Evet, geçmişim hala geleceğimin önüne geçiyordu ve ben bu durumdan artık bıkmıştım, bıktırmislardi.
Bu adam iyice sınırını aşıyordu. Bir de odama kadar gelmişti. Ona karşı içimde bir gram bile sevgi yoktu. Olmayacaktı da.
" Buyrun neden geldiniz Yarbay? " En iyisi onu tanımamazlıktan gelmekti.
"Neden böyle davranıyorsun Efsunum " Bir de Efsunum diyordu. Bu oyunculukta bunlara yaramişti. Baya bir yol kat etmişler. Onun sorusunu yanıtlamayarak
" Evet, neden geldiğinizi söyleyecek misiniz? "
"Yapma böyle nolur kızım "
"İlk öncelikle Yarbay bana kızım demeyin. Ne istiyorsanız şimdi söyleyin. Vaktim çok az. " Onların bana yaşattıklarinin yaninda benim yapacaklarımdan az bile oluyordu. Ona bakmayarak önümdeki dosyayla ilgileniyordum. Bir yandan onu dinliyordum.
" Birazcık bile hatrım varsa konuşalım mı? " Bu numaraları yemezdim artık. Ne halleri varsa görsünlerdi.
" Hayır, vaktim az ve sizi tanımadığımı dile getiriyorum. " Başını önüne eğdi ve gerçeklerin altında ezildi. Kızını kaybettiğini şimdi anladı.
" Tamam, artık başka bir zamana" Bu adam beni anlamıyordu sanırım. Onu umursamayarak önümdeki dosyayla ilgilendim. Ben birşey demeden odamdan çıkıp gitti. Böylesi daha iyiydi. Şimdi ise bu insanların yanında Mert denen çocuk da çıkmıştı. Onun kardeşim olduğuna inanmıyordum ve bir nevi oyun oynuyordum. Sadece sabah ona küçük bir oyun oynamıştım. Bakalım ne yapacaktı. Arabanın plakasını neyseki almıştım. Bu biraz da olsa işimi görürdü. Önümdeki dosyayı kenara koyup dizüstü bilgisayarımı çantasından çıkarıp masama koydum. Bilgisayarı açtım ve şifreyi girdim. 1 dakika sonra bilgisayar açılmıştı. İlk başta notlara girip arabanın plakasını yazdım. Daha sonra notlardan cıkıp anasayfaya girdim. Kendi güvenlik şifremi girip yeni dosya açtım. Arabanın plakasını arattım ve arabanın başka bir şahıs üzerine kayıtlı olduğunu öğrendim. Bu çocuk ne işler karıştıriyordu. Araba "Atakan Arslan " Diye biri adına kayıtlıydı. Mertin babası olabilirdi. Ama Mert 'benim senden başka kimsem kalmadı' demişti. O zaman babası ölmüştü ya da bana öyle söylüyordu.
Günler geçtikçe daha fazla sorunla ilgileniyordum ve bu bana düşünme fırsatı yaratmıyorsu. Fiziken kendimi bitik hissediyordum. Ama dayanmam lazımdı. Yarın da idman vardı. Kendime gelip saate baktım. 10 dakika sonra Yavuz Yarbay'ın yanına gidecektim, gidecektik. Birde o vardı. YİĞİT KARTAL KARACA evet çok güzel birde onunla uğraşacaktim. Umarım canımı sıkacak birşey yapmazdı. Bu aralar kendimi öfkem konusunda dizginleyemiyordum. Önümdeki bilgisayarımı kapattım. Masanın üzerinden telefonumu alıp cebime koydum. Odama son kez baktım. Herşey yerli yerindeydi. Süper. Odamdan çıktım ve kapımı kilitledim. Bizi deşifre eden kişiyi bile takip edememiştim. Bu konuda Sinana haber vermeliydim. Zaten o da araştırıyordu. Bu işi uzatmadan halletmeliydik. Artık üst üste yaşanan olaylar yüzünden de Gizem Sultanı da aksatmıştım. Gizem Sultanı en kısa zaman da ziyaret etmeyi aklımın bir köşesine yazdım. Koridordan geçerken herkes bana garip garip bakıyordu. Bir anda durup öndeki bana bakan Askerlere dönerek
" Bir sıkıntı mı var Asker? " En önde oturan siyah saçlı bir Asker
"Hayır Komutanım bir sıkıntı yok"
"O zaman niye bakıyorsunuz oğlum " diye bagırdım. Uzun zamandır bağırmıyordum. Neyse bir kendime geldim azıcık ta olsa. Askerlere son kez göz gezdirdikten sonra en önde oturan siyah saçlı askere bakıp.
" Sen ve arkadaşların en üstten başlayıp her yeri temizleyeceksiniz. Sonra da yanıma gelip bana bitirdiğinizi bildireceksiniz. " En öndeki oturan Asker ve diğer askerler
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LABİRENT
Mistério / SuspenseYaralı bedenim bu düzeni kaldıramıyordu. Geçmişin kuşattığı anılar hâlâ peşimdeydi. Bir çıkmaza doğru gidiyordum. Her dakika her saniye ölüm etrafımdaydi. Pes edecek zamanım yoktu. Bu kabusta ilerliyordum. Etraf kan revan içindeydi ve ben bu Labiren...