2018, İzmir
Yaşlı kadın ona yaklaştıkça kalbinin sıkıştığını hissetti. İçindeki ses bunun doğru olduğunu söylerken kadının ürkütücü görüntüsü tam tersini ispatlar nitelikteydi. Boynundaki, saçlarındaki, kıyafetindeki, kollarındaki ve kulaklarındaki boncuklar birbirlerine çarpıyor, takır takır sesler çıkarıyordu. Karşısındaki tabureyi çekip usul usul oturdu yanına. Yüzünü ve yüzündeki dövmeleri daha yakından inceleme şansı buldu. Mavinin en açık tonu olan gözlerine o kapatıncaya dek baktı. Ardından tiftik tiftik duran sarı, beyaz saçlarını izlemeye başladı.
Kadın onun kalbine elini koyunca korkuyla geri çekildi. "Korkma, kendini bırak." Derin bir nefes alıp kadının ona dokunmasına izin verdi.
Kadın bir anda kahkahalar ile gülmeye başlayınca kendinden ayırdı. "Ne gülüyorsun teyze ya?" Kadın bu sefer elini kızın omzuna attı. "Acı çekeceksin. Farklı olduğun için kabul görmeyeceksin."
"Teyze gerçekten sağol baya gülünecek bir şeymiş." Tepkisine yanında oturan ve onu bu işe bulaştıran arkadaşları Lale ve Ahmet güldüler.
"Daha bitmedi." Diye araya girdi tekrardan yaşlı kadın. Susması için Lale'ye dokununca Lale titredi.
"Teyze üstüne meteor düşecek de de. Sen de kurtar ben de kurtarayım."
"Nepenthe gelecek. Acılarını hafifletecek. Yanacaksın. O seni okyanusa bırakacak. Her şeyi birlikte aşacaksınız."
"Teyze Allah aşkına bak. Otobüse yetişemeyeceğim." Belindeki çantasını çıkarıp elini cüzdanına attığında kadın durdurdu. "Nepenthe'n hayatında. Beraber olduğunuzda benim için dua et sadece. O bana yeter." Kadın güllerini alıp masadan kalktığında arkadaşları yine kahkahayı bastılar.
"Hadi bak geç kalacağız." Çayını kafasına dikip Lale ve Ahmet'e baktı. "Hadisenize!" Ahmet, Lale'nin poşetlerini alıp ayağa kalktı. Lale de limonatasını bitirip Ahmetin koluna girdi.
Önlerine geçip sahile doğru yürütmeye başladı onları. Arkasından sarılarak gelen çifte bir kez daha sinir olduğunu hatırladı. Onların yapış yapış aşklarından gerçekten nefret ediyordu.
Kahveciler sokağından çıktıktan sonra camiyi geçip Kemeraltı'dan çıktılar. Saat kulesinin yanından sahile geçtiklerinde onları bekleyen arkadaşlarına katıldılar. En yakın arkadaşı Mile'nin yanına geçip kayalara oturdu. İlk önce omzunu öptü Milenin. Ardından öptüğü yere yattı. Mile de gülümseyip onu kollarının arasına aldı.
"Keşke bizimle gelseydin Milecita. Bana fal baktırdılar biliyor musun?"
"Güzelim inanma böyle şeylere."
"İnanmıyorum tabii ki ama içime bir kurt düştü." Mile, saçlarını okşarken konuştu; "Niye bebeğim?"
"Acı çekeceksin. Sonra karşına Nepenthe'n çıkacak diyip durdu."
"Nepenthe mi?"
"Evet. Ne oldu ki? Biliyor musun ne demek?"
"Yani ilacın çıkacakmış derdine. İyi bir şey bu."
"Ben de bir insan sanmıştım."
"Belki de. Bir insan da seni iyileştirebilir."
"İyileştirecekse o iyileştirsin." Kafasını çevirdi ve ilkokuldan beri aşık olduğu Oya'yı işaret etti. Göz göze geldiklerinde gülümsediler. Oya değil beş kaya uzaklık, beş bin kilometre uzaklıktan bile onu gülümsetebilirdi. Ebrar'daki etkisi çok büyüktü.
Mile bakıştıklarını fark edince yutkundu. Onun için aldığı kolyeyi çıkardı. "Bak sana ne aldım." Dedi ve kolyesini salladı. Ebrar Oya ile iletişimini anında kesip Mile'ye baktı. "Mile! Ne gerek vardı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nepenthe, ebgas
Fanfiction"Nepenthe gelecek. Acılarını hafifletecek. Yanacaksın. O seni okyanusa bırakacak. Her şeyi birlikte aşacaksınız."