2024, İzmir
"Mile küpelerimi bulamıyorum!" Mile küpeyi aramak için bütün odanın altını üstüne getiren Hande'ye doğru ilerledi. Sımsıkı kapattığı avcunu açıp gülümsedi. "Bak buradaymış." Hande yüzünü ekşitip inci küpelerini kulağına taktı. Mile alt dudağını sarkıtıp onu kendine çekti. Hande neredeyse ağlayacaktı. Neyse ki halihazırda binlerce lira bayıldığı makyajı günü kurtarmaya hazırdı. Mile onun sırtını okşayıp kulağına fısıldadı; "Çok güzel geçecek."
"Emin değilim." Diye araya girdi Hande. Titriyordu. Mile onun belini sarmamış olsa düşebilirdi. Bugün kendini hiç olmadığı kadar gergin hissediyordu. "Hey, korkma. O ihaleyi kazanacağız."
"Ya kazanamazsak?"
"Aldığım duyumlara göre bizden başka ilgilenen pek fazla kişi yokmuş."
"O yer babamdan kalan son şey. Ve eğer kaybedersem bu benim sonum olur." Mile Hande'nin yanağına bir buse kondurdu. Ki bu buse Hande'nin rahatlamasına bir nebze olsa da yardım etmişti. Hande gözlerindeki yaşları parmağıyla alıp Mile'ye poz verdi. "Nasıl görünüyorum?"
"Her zamanki gibi mükemmel üvey kardeşim." Hande gülümseyip eline çantasını aldı. Siyah, straplez tulumu ve Mile'nin cenaze gözlükleri olarak adlandırdığı büyük güneş gözlükleriyle tam bir kazanan görüntüsü veriyordu. Mile'nin babasının işlerini büyütüp başına geçtiğinden beri kaybettiği hiçbir şey olmamıştı. Ve en büyük ödülünü de kaybetmeyi düşünmüyordu.
Mile de Zehra'nın ona doğum gününde aldığı gözlükleri taktıktan sonra Hande'ye kolunu uzattı. İkisi beraber merdivenlerden inip Mile'nin arabasına bindiler.
Mile müzayedenin yapılacağı yere doğru sürdü. Oraya vardıklarında Hande için formları dolduran Zehra ile karşılaştılar. Hande kendine son bir kez aynanın camından bakıp Zehra'nın yanına ilerledi ve beline sarıldı. Mile de onlara el sallayıp içki standına doğru ilerledi.
Eline bir şarap kadehi aldıktan sonra binanın içine girip dolaşmaya başladı. Halihazırda sergi yeri olarak kullanılan bu binada bir sürü tablo vardı. Her birini teker teker incelemeye başladı. Hande'nin dakikliği yüzünden yaklaşık bir saat erken gelmişlerdi. Bu da tam olarak rahat geçireceği bir saatlik bir zaman dilimi demekti.
Şarabını yudumlarken arkasından gelen sesle irkildi. "Bulutların kırmızıya boyanması havada aşk var demek bence."
Arkasına dönmeden gülüp şarabını yudumladı. "Bence kanı temsil ediyor. Bir nevi dehşet resmedilmiş. Fazla romantiksiniz."
"En son gördüğümde siz de öyleydiniz." Mile kaşlarını çatıp arkasına döndüğünde gördüğü yüzle titredi. "Çıkaramadım." Dedi. Bir bardak şarapla sarhoş olmayı istese beceremezdi fakat şuan sarhoş olmak isterdi. "Oya, liseden. Unutmazsın diye düşünmüştüm."
"Unuttuğum için dua etmelisin bence." Mile gülüp tabloların yanından yürümeye başladı. Oya da yanında yürüyordu. Yürüdükçe çıkan topuk sesleri Mile'nin kulağını tırmalıyordu. "Mile ben özür dilerim. Bunca yıldır içimde çürüyüp gidiyor. Fakat ben yapmadım."
"Artık bir önemi yok." Mile ilgisini çeken bir tablonun önünde durduğunda Oya da onun hizasına gelip resmi incelemeye başladı. Gözünü tablodan ayırmadan konuştu; "Sormayacak mısın neden buradayım diye?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nepenthe, ebgas
Fanfiction"Nepenthe gelecek. Acılarını hafifletecek. Yanacaksın. O seni okyanusa bırakacak. Her şeyi birlikte aşacaksınız."