22' çarem de çilem de

707 92 171
                                    

"Jeongguk," elimdeki kaşığı tekrar uzatırken gözlerimi de belerttim bu kez ikna edici olacağını düşünerek. "Açar mısın ağzını, lütfen. Bak lütfen diyorum."

Tıpkı önceki beş seferde olduğu gibi yine reddedecek gibi oldu yüzü fakat benim de pes etmeyeceğimi anladığında araladı dudaklarını minikçe. "Aferin bebeğim, bitti bak zaten." tamamen çektim artık görmek istemediği tepsiyi önünden. "İlaçlarını içeceksin birazdan."

Çaresizce salladı kafasını, henüz gün yeni başlamış sayılırdı ve daha kahvaltı öğünündeydik. Günün geri kalan iki öğünü yine bu şekilde çileli geçecekti, belliydi şimdiden.

Geçen bir haftalık süreçte jeongguk kendini daha iyi hisseder olmuştu. Bükük boynu düzelmişti bildiğiniz, daha çok parlıyordu güzel siması, güneşe dönüktük şimdi.

Hastaneyi tamamen mesken bellemiştik ancak yakındı buradan çıkışımız da. Kolundaki sargının boyutu küçülmüştü. Yüzündekiler alınmış, geriye yalnızca karnındaki ameliyat dikişleri kalmıştı ki o bir süre daha bizimle kalacak gibiydi.

"Bay kim," diyerek sızlandı yine ezbere bildiğim bir tonda. Bütün zaaflarımı birer birer çözdüğünden açıyor o yıldızlı gözlerini minik bir mırıldanmayla, ama yapmasam, ama yemesem diyor beni anında nakavt ediyordu. "Ama o midemi bulandırıyor, sonra içsem?"

Kısa bir süre isteğini değerlendirsem de ısırdığı altı dudağı ve beklenti dolu yavru köpek bakışları neyi düşündüğümü bile unutturmuştu bana anında. "Tamam." düşürdüm omuzlarımı. "Ama sadece on dakika gecikecek."

O izin aldığı için sevinirken bense alarmımı on dakika ertelemiştim. Poposunu sallayarak yayıldı yatağa akıl almaz bir sevinçle. Gülümsüyordu kocaman, burnu kırışmıştı ki sanki verdiğim on dakika değil de dünyalardı. "Hiç miden bulanıyor gibi durmuyor?"

Midesi bulandığı için değil de ilaçlar biraz da olsa ağır geldiği içindi bir tepkisi ezberlemiştim artık geçen bir haftalık süreçte ama ses çıkarmamaya çalışıyordum. "Benim mi? öhö öhö" numaradan kaldırdı yumruğunu ağzına doğru. "Bulanıyor savcım, nasıl belli edeyim ki daha?" bir kaç sahteden öksürük daha.

Gülerek kalktım koltuktan. Yanına ulaştığımda elimi sırtına yasladım. "Tamam, tamam ikna oldum ben." oturdum dizlerinin yanına. "Boğazın acıyacak öksürme daha fazla."

Biraz utanarak yaptığı rolü kestiğinde yaramaz bir oğlan çocuğuna dönüşüverdi gözlerimin önünde. Bakışlarını kaçırdı. "Ama, " dedi yine savunmaya geçerek. "Ama tadı çok kötü biliyorsunuz, midemi sahiden bulandırıyor."

"Ama, ama sen de biliyorsun ki içmek zorundasın." kırıştırıp durduğu burnunu kıstırdım parmaklarımla hafifçe onu taklit ederken. "Vücudun alışınca geçecek, biraz daha sabretmen lazım."

Sağ elim sırtından saçlarına uzanmıştı. Siyah kuzgun saçlarını geriye doğru tararken ikna edici bir ses tonuyla konuştuğumda az önce bana olan ona olmuştu şimdi. Ne diyeceğini unutmuş, isyankar küçük ruhunu içine itmişti. "Hmhm," son günlerde fark ettiğim bir diğer müthiş şey jeongguk'un saçlarıyla oynandığında delicesine uykusunun geliyor olmasıydı. Neyi onayladığını bile bilmiyordu kuvvetli ihtimal.

Aniden titreyip ötmeye başlayan telefonuma ulaştığımda ancak idrak edebilmiş kafasını minikçe bir isyanla bırakmıştı yastığa doğru. "Dramalar kraliçesi," dedim komodinin üzerindeki bardağa suyu boşaltırken. Kafasını mecburiyetten kaldırdı yastıktan. "İç bakalım, hadi."

Bardağı eline tutuşturduktan sonra ilaçları da diğer avucuna koydum teker teker. Somurtuyordu yine fakat onu iyileştirecek herhangi bir tedaviye karşı somurtması zerrece umurumda olmuyordu. "Tamam bay kim," düşürdü omuzlarını son bir haftadır yaptığı duygu sömürüsü moduna tekrar geçiş yaparken. "İçiyorum işte."

blaze and floral •taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin