16' bu yağmuru kim döküyor?

1.2K 152 99
                                    

jeon jeongguk

       Zamanın manasız akışında, durup öylece seyrediyordum. Zihnimin karmakarışık oluşundan kaynaklı bir sarhoşluk muydu benimkisi yoksa tam tersi pürpak oluşundan dolayı üzerime sinmiş bir dinginlik mi kestiremiyordum.

Epey karmaşık sayılırdım. Mahkeme salonunun tam önünde oturmuş duvarı izliyorken, idamımı gözlerimin arkasınsa oynatıp duruyor olduğum halde içimde biriken ümitlerin yankısı zihnimde duyuluyor hale geldiğinde kolaylıkla kabul edebilirdim ki karmaşıktım.

Ve dümdüzdüm. Baya düzdüm işte, bir buçuk aydır hapishanede idamına gün saydırılmış biri olduğumdan olsa gerek ölüyor oluşum artık o kadar da mesele gelmiyordu gözüme anlaşılan. Hatta hiç olmazsa bu boktan yerden öyle ya da böyle kurtulacağım da diyordum ara sıra.

Sakar'ın iyi olduğunu biliyordum, çiçeklerimle elinden geldiğince ilgilenmeye çalışan -ki bu konuda epey bilgisiz olduğunu da içten içe sezinlediğim- biri vardı. Gülümsedim yine, delirmiş bile olabilirdim sonunda fakat bay kim'in çiçeklerimle verdiği minik savaşa dair görüntüler gözlerimin önünde belirdiğinde komik olmuştu işte, görmek de isterdim aslında o halini. Diyorum ya, komik olurdu sanırım.

Bay Kim sahi, bay kim hala gelmemişti. Mahkeme yarım saate başlayacaktı fakat o nerdeydi bilmiyordum. Gelirdi elbette emindim fakat erken gelse olmaz mıydı, her ne kadar kurtuluşum öyle ya da böyledir işte diyor olsam da ellerimin titreyişini engelleyemiyordum ben. O engellerdi belki.

Tepemde zebani misali dikili duran jandarmalar askerler bir nebze olsun rahat nefes almama izin vermiyorlardı ki, o olsa bir şekilde aldırırdı nefesimi.

Duyardı bir de o beni, konuşmasam da işitirdi kelimelerimi, zihnimin yankılarını birer birer anlar gelirdi, tıpkı şimdiki gibi. Kapıda belirdiğinde koştuğu alnındaki boncuk boncuk terlerden belli oluyordu. Nefes nefeseydi ifadesi. Yetişmek için çok çabaladığı belliydi.

"Jeongguk?" kesik nefesleri arasından ismimi zikrettiğinde bakışları çok geçmeden tutundu harelerime. Hareketlerini hiç yavaşlatmadan geldi yanıma. Nasıl gözüküyorum tam olarak kestiremiyordum fakat endişe sindi simasına beni gördükten sonra. "Efendim, bay kim." oturuyor olduğum için o da çöktü yere. Ellerinden birini dizime yasladığında aslında bunun tehlikeli olduğunun hakimin bizi böyle görmemesi gerektiğininin ben farkındaydım, o değil gibi görünüyordu. "Özür dilerim, geçiktim biraz trafik yüzünden." dedi. "Sen iyisin değil mi?"

"Gerginim sadece biraz." biraz, birazcık falan da sayılmazdı aslında gerginliğimin boyutu. Epey korkuyordum açıkçası. Sağ bacağım benden bağımsız titremeye başladığında diğer elini de o bacağımın üzerine sabitledi. Gözlerimin tam içine bakıyordu şimdi.

O farkında sayılmazdı fakat aslında ben o hapishaneye ilk tıkıldığımda, bana katilsin sen diye bağırdığı tüm o süreç boyunca gözlerimin içine pek bakmazdı. Saniyelik dokunur geçerdi yahut hiç denk düşmezdi bakışlarımız. Son zamanlarda bakar olmuştu gözlerime hatta öyle bakıyordu ki en derinlerimi gördüğünü hissettiriyordu bana.

"Eğer içeride de panik olursan, nefeslerin düzensizleşirse daha da korkma tamam mı?" bir çocuğa anlatır gibiydi ses tonu. Derin fakat yumuşacıktı. "Bana bak hemen, ben sana göstereceğim nefes almayı. Birlikte düzene sokarız, yeter ki korkma panik olma olur mu?"

Gözlerim benden bağımsız dolmaya yeltenirken dudaklarımı birbirine bastırıp salladım kafamı usulca. Konuşmaya çalışırsam ağlamaya başlayacağımı biliyordum. Etrafı kolaçan etti önce seri bir hareketle, sonrasındaysa göz altlarıma getirdi parmak uçlarını. Yanağıma yaslanmıştı eli. Tanrı şahit, tamamen ona yaslanıp gözlerimi kapamamak için çok zor direnmiştim. "Doldurma yıldızlarını hemen. Ne olursa olsun, içeriden ne kararı çıkarsa çıksın seni onlara teslim etmeyeceğim, bunu bil yeter."

blaze and floral •taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin