2- Selma'nın Sevgilisi

149 25 1
                                    

1968 23 Kasım ANKARA -5 yıl önce-

Ellerimdeki tonlarca notu düşürmemek için oldukça dikkatli yürüyordum. Ta ki onu görene kadar, Nesrin. Fen edebiyattan olmasına rağmen sıkça bizim fakültedeki arkadaşlarının yanına gelirdi. Geçen seneden beri aklımı esir alan tek kişiydi. Önünden geçince bile ellerimin terlediğini hissediyordum.

O ise geçerken bana burnunun üstünden bir bakış atıp ikincisine bakmadan giderdi. Şimdi de öyle yapmıştı.

Kafam ona çevrilmişken çarptığım duvarla tüm kağıtlarım yere saçıldı. Utanç içinde dağılmış kağıtlarımı çantama sokuşturdum. Umarım gören olmamıştı. Eğildiğim yerden hızla ayrıldım. Bütün öz güvenim bu kızın yanında, kağıtlarım gibi darmadağın oluyordu.

"Ulaş, beni bekle." Arkamdan gelen sese döndüm.

"Selma?" Nefes nefese kalma pahasına yanıma doğru koştu. "Sen çıkmadın mı hala?" diye sordum.

"Seni bekliyordum. Çok hızlı kayboluyorsun, okulun bütün etkinliklerinde varsın. Yine kaçıracağım diye çok korktum bay her yere koşan."

"Ne o bir işin mi düştü yoksa?" dedim gözlerimi kısıp.

"Aşk olsun, en yakın dostumun yanına işim düşünce mi geliyorum?"

"Ben bilmem, o çocukla görüşmeye başladığından beri unuttun bizi." Çocuktan bahsetmem bile Selma'nın yüzünün aydınlanmasına yetmişti.

"Ben de tam o mesele için gelmiştim. Sizi tanıştırmak istiyorum." Heyecanla koluma girdi. "Ferdi ve Meryem de kapıda bekliyor birlikte fakültenin çıkışındaki kafeye otururuz," hevesle yüzüme baktı. "Nolur."

Aslında yapmam gereken çok şey vardı. Okulun gazetesinin basımına yetişmem gerekiyordu. Yine de Selma'nın bu hevesli yüzünü kırmak istemedim. "Peki, gidelim ama fazla oturamam gazeteye de yetişmem gerek."

"Tamam tamam, istediğin gibi olsun."

***

Selma'nın önceden ayarladığı masaya ilerledik. Bizimkilerin de suratında bitse de bir an önce gitsek havası vardı. Hepimiz okulun en yoğun dönemine denk gelmiştik. Aynı gün içerisinde binlerce faaliyet düzenleniyor kulüplerin münazaralarda tartışılıyordu.

Ve biz tüm bunları itip şu an Selma ve sevgilisiyle tanışmak zorundaydık.

"Daha tanışmadan anlıyoruz ki beyefendi hiç dakik değil." dedi Meryem. Yine sivri dilini konuşturmuştu.

"Dersi geç bitti demek ki. Gelir birazdan." dedi Selma.

"Ne okuyor ki?" dedi Ferdi, merakla.

"Fizik."

Soru sorma sırası bende miydi? Hiç bir şeyi merak etmiyordum ki. Aklım fikrim gazetedeydi. Yine de ilgisiz olmamak adına sordum. "Nerede okuyor? Ankara üniversitesi mi o da?" Selma sürekli aynı kişilerle gezdiği için tahmin etmek zor değildi.

"Evet, orada okuduğunu söylemişti." Tam o esnada kafeden içeriye giren kişiyle Selma ayaklandı. Sevgilisi bize doğru geldiğinde incelemek için biraz fırsatım olmuştu. Bu kişiden çocuk diye bahsettiğim için kendimle dalga geçmek istiyordum. O geniş kalıbıyla ve bıyığıyla kabadayılara aşık atacak şekildeydi. Bir dakika...

Son anda fark ettiğim ayrıntıyla kaşlarımı olabildiğince çattım. Uçları aşağıya doğru kıvrılmış bu bıyıkları nerede görsem tanırdım. Ne de olsa her gün yaka paça kavgaya tutuştuğum kişilerin en bariz özelliklerindendi bu.

Selma bu kadarını da yapmış olamazdı. Arkadaşımın görüşlerinden emin olduğum için bu tarz bir adamı yanına bile yaklaştırmayacağından emindim. Ön yargılı olmak istemesem de kaşlarımı çatmaktan vazgeçmemiştim.

Sevgilisi tek tek bizlerle selamlaştığında sıra bana gelmişti. Uzattığı ele bir süre baktıktan sonra elimi onunkilerle kavuşturdum.

"Kutay," dedi derin sesiyle. Şiir okumaya pek bir müsaitti doğrusu.

"Ulaş." Ellerimizi sıkarken gözlerimizin teması bir an bile kesilmemişti.

Tekrar yerlerimize geçtiğimizde onunla karşı karşıya gelmiştim. Dudağımın kenarı kıvrıldı. Şimdi foyanı ortaya çıkaracağız yavru kurt.

"Duydunuz mu İstanbul Üniversitesinde öğrenciler boykot yürüyüşlerine hazırlık yapıyorlarmış. Temsilciler bile hazır." Oltamı attım düşme sırası sende.

Selma heyecanla kendi duyduklarını aktarmaya başlayınca iyice rengi atan adamı keyifle izliyordum.

Ferdi ve Meryem de bizim üniversitemizdeki kulüplerin faaliyetlerini anlatarak ekmeğime yağ sürmüşlerdi.

"Ee, Kutay kardeş," yüzümdeki sırıtış genişledi. "Sizin üniversite ne alemde, sen ne düşünüyorsun bu öğrenci dayanışması hakkında?" Kara gözler ani bir tehdit görmüş gibi bana kilitlenmişti. Oturduğu yerde gerinip arkasına doğru yaslandı.

"Mantıksız buluyorum. Günün sonunda iş yine polis müdahalesiyle son buluyor." sözlerini bitirir bitirmez Selma'nın kaşları çatıldı.

"Doğru bildiğin şey için mücadele etmenin nesi mantıksız." Kutay'ın vücudu biraz daha kasıldı. Sanki söylemek istediği çok şey vardı da sessiz durmaya çalışıyordu.

"Sen söyle Selma, bu girişimlerin kaçı başarılı oldu?"

Tek kaşım havalanırken kendi açtığım tartışmaya müdahale ettim. "Başarı nedir?" Sorumun muhatabı direkt olarak kara gözlerin sahibiydi.

"Hedeflerinin gerçekleşmesi," bu sefer o da alaycı tavrını gizleme ihtiyacı duymuyordu.

"Yanlış düşünüyorsun." Gerildiğimi hissettiğimde masaya doğru eğildim. "Hedefin için baş koyduğun yolda kaç kişiye ulaşabildiğindir başarı."

"Böyle düşündüğünü hiç fark etmemiştim Kutay," dedi Selma. Bozulduğu belli oluyordu.

"Ben sadece mantığımla bakıyorum, işin sonunda bu tür düşünceler polisle halkı ters düşürmekten öteye gitmiyor."

"Polis de halkının yanında dursun öyleyse." Titrettiğim bacağımla kendimi sakinleştirmeye çalıştım.

"Polis halkının da devletinin de yanında durur elbet." devlet kelimesini bastırarak söylemişti. Hemen yanındaki Selma'ya döndü. "Ben özgürlük karşıtı değilim ama faydalı bir eylem yapan grubun da olduğunu düşünmüyorum." Selma'nın yüz hatları duyduklarıyla yumuşadı. Sevgilisinin o faşist ülkücülerden olmadığına bir sözüyle inanmıştı.

"Sen kur da seni takip edelim o halde kardeşim." sesim tüm masayı gergin bir havaya bürüdü tekrar. Benim dediğimi es geçip başka bir konuya daldılar.

Meryem onların başka bir konuyla ilgilenmesinden faydalanıp kulağıma eğildi. "Niye gittin bu kadar üzerine."

"Yapma Meryem, her halinden belli ne olduğu." diye fısıldadım ben de onun gibi.

"Selma öyle biriyle görüşmeyi bırak, selam bile vermez. Sadece biraz farklı düşünüyor olan bu." Uzatmadan kafamı salladım fakat onun hakkındaki hislerim hala aynıydı.

Dakikalar birbirini kovalarken kara gözler bir daha benimle muhatap olmadan ara ara muhabbete katılmaya devam etti.

"Saat kaç olmuş, Ulaş koş oğlum koş. Gazetenin basımını kaçıracağız." Ferdi'nin seslenişiyle daldığım yerden irkilerek ayrılıp masadan kalktım. Mekanı terk etmeden önce son bir kez bana çevrilen gözlere baktım. Sanki yüzümü aklına kazıyor gibi ayrıntıyla incelemişti.

***

SULTAN-I YEGAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin