Semih sırtını duvara yaslayıp nefeslenirken yavaşça yere kaymış kaldırıma oturmuştu. İki saattir girebileceği bütün ara sokaklara girmiş kafa karıştıracak şekilde koşmuştu. Kalbi son sürat atarken bacakları titriyordu. O kadar çok koşmuştu ki Kenan'ın kendisini bulmasının imkanı yoktu.
Elinin tersiyle terleyen alnını sildi. Yavaş yavaş kendine gelirken etrafını kolaçan ediyordu. Nereye gelmişti böyle.
Yerden destek alarak ayağa kalkmış etrafı göz gezdirmeye başlamıştı. Bir kaç saniye önce sırtını yasladığı duvar müstakil bir evin bahçe duvarıydı.
Evi daha net görmek için bir kaç adım geriledi. Evin dış cephesi gri, siyah ve beyaz renklerle bezeliydi. Bahçenin içinde kocaman meyve ağaçları vardı. Gerçi yaşadıkları mevsimden dolayı ağaçlarda bir tane yaprak bile yoktu ama yine de güzeldi.
Bu evde her kim yaşıyorsa çok şanslı olmalıydı. Hayallerini yaşayan birileri vardı demek ki.
Evi daha net görmek için bir adım daha gerilediğinde duvara çarptı. Duvardan uzaklaşmak için elini arkasına atıp kendini öne doğru itti. Gerçi elinin altında hissettiği şey pek de duvar gibi değildi. Duvarın damarları olurmuydu be. Bu duvarın vardı.
Gözleri kocaman açıldı. Dokunduğu şey duvar degildi. Bir insana dokunmuştu. Hızlıca olduğu yerden önce sıçradı. Korkuyla geriye döndüğünde korkusunu ikiye katlayan o yüzle karşılaştı.
Kenan
Kenan karşısında yeşil gözlerini üzerine dikmiş kendisine bakıyordu.
"Hayırdır ? Senin benim evimin önünde ne işin var ?"
Sinirle karşısındaki sarışının üzerine yürüdünde Semih'ten ses çıkmamıştı.
"Ha bir de. Öcü müyüm ben niye benden kaçıyorsun ?"
Tam bu lafın üzerine güzelce kaçmak vardı da işte Semih'in bacakları şu an buna pek müsade etmiyordu. Artık dövecekse dövecekti. Bırak koşmayı yerde sürünecek hali bike yoktu şu an.
"Dövücen sandım."
Derin bir nefes alıp gözlerini karşısındaki çocuğa dikti.
"Dövecektim zaten."
"E döv o halde. Kaçamayacağım hiç. 2 saattir koşu- Lan dudağına ne oldu senin"
Semih bir yandan konuşup bir yandan da karşısındaki çocuğun mimiklerini incelerken dudağının kenarında hafif kurumuş kana takıldı gözleri. Bir adım öne atıp elini Kenan'ın dudağına götürecekken Kenan ani bir refleksle kafasını geriye çekmişti.
"Barış abin yaptı."
"Of Barış abi ya of. Acıyor mu bari ?"
Semih sinirle burnundan soluduğunda Kenan'ın kaşları çatıldı.
"Sana ne lan ? İsmail abin dedi ki sen bana bir şey anlatacakmışsın. Seni bekliyoruz iki saattir kafede."
Herkes olanları Semih'in Kenan'a bire birde anlatmasının daha mantıklı olacağını düşünmüş ve kumral çocuğa hiç bir şey söylememişlerdi. Oturup Semih'i beklemeye başlamışlardı. Lakin Kenan iki saat boyunca beklemeye dayanamayım eve dönmeye karar vermişti. Tabi o sırada Semih Kenan kendisini kovalıyor zannedip mahalleyi bir 12 kez turlamış sayılırdı.
"Ne o öyle bakıyon ayı gibi bön bön. Söyle ne söyleyeceksen. Seni mi bekleyeyim sabaha kadar ?"
Kenan'ın bu sert tavrı Semih'in moralini bozdu. Semih'in gözleri hayal kırıklığıyla doldu. Arda haklıydı sanırım. Kenan kendisini istemezdi. Beyninin içinde düşünceler dolanırken ağzını açıp tek kelime bile etmemişti. Mesajlaştığı kişiyle Kenan aynı kişi değildi.
"Eh konuşmazsan konuşma be ! Senden önemli işlerim var."
Kenan Semih'e omuz atıp evinin kapısına doğru yürümeye başladı. Semih dolan gözlerine hakim olmaya çalışıyordu.
"Bendim."
Dudaklarının arasından izinsizce firar eden kelime Kenan'ı şoka uğrattı. Kısacık saniyeler boyunca düşündüğü şeyin olmamasını diledi.
"Süt Prensi yani. Bendim."
Semih gözlerinden yaşlar akarken yavaşça mırıldandı. Bedenini yavaşça Kenan'a döndürdü.
"Yalan söyleme ! Orospu çocuğu !"
Kenan aralarındaki bir kaç adımlık mesafeyi kocaman adımlarıyla kapatıp çocuğun yakasına yapıştığında Semih'in ağlaması daha da şiddetlenmişti. Kenan çocuğun sırtını bulabildiği en yakın duvara sertçe ittirip boğazına yapıştı.
"Özür dilerim."
Kenan gözündeki perde kısa bir anlığına kalktığında bıraktı Semih'in yakasını. Bir adım geriledi. Yalan söyleyen insan ağlar mıydı ?
"Kanıtla."
Ketum bir sesle konuştu. Semih minik bir an düşündü. Nasıl kanıtlayacaktı ki ? Elinin tersiyle gözlerini silip elini cebine attı. Cebinden telefonunu çıkardı.
Parmakları hızla telefonun ekranında hareket ederken Kenan gözlerini dikmiş Semih'in ekranına bakıyordu. Semih Kenan'la olan mesaj kutusuna girdi. Telefonu birazcık Kenan'a doğru eğip ekranı görüş açısına soktu.
🧩🧩🧩
"Öyle işte."
Semih elindeki bitmeye yakın sigarayı kaldırıma basıp söndürdü. Bir kaç saat önce kafede anlattıklarını şimdi Kenan'a anlatıyordu.
"Çınar ? Çınarla nasıl arkadaş oldun ?Biliyor mu o piç senin gay olduğunu ?"
Semih dizlerini biraz daha karnına çekip kafasını arkasındaki duvara yasladı.
"Biliyor. Yani seni sevdiğimi değil de erkeklerden hoşlandığımı biliyor. Niye size öyle davrandı bilmiyorum. Yani normalde öyle bir çocuk değil pek. Bana çok iyi davranıyor."
"Sen yine de dikkat et çok güvenme o piçe."
Semih kafasını yavaşça sağa eğdi. Yanında oturan Kenan'ın suratını inceledi sakice. Kenan üzerindeki gözleri hissettiğinde o da aynı şekilde kafasını sola eğip gözlerini Semih'in mavi gözlerine dikti.
"Eee ?"
"Ne eeee ?"
Semih sakince mırıldandığında Kenan da aynı sakinlikle cevap verdi.
"Sana aşığım ben Kenan. Seni yıllardır seviyorum. Burada oturmuş sana aşkımı anlatıyorum. Buna bir cevabının olması gerekmez mi ?"
Semih'in umursamaz sesi ve tavrı yerini gerginliğe bıraktığında Kenan hafifçe doğruldu.
"İstemiyorum."
"Ne ?"
Semih'in gözlerindeki parıltı anında söndüğünde Kenan biraz mahçup bir sesle tekrar konuşmaya başladı.
"Yani bilmiyorum. Sadece sınav var bu yıl ve ne bileyim yani. İlişki istiyormuş gibi hissetmiyorum. Hem zaten bizimkilerin de biraz aradaki buzları eritmesi lazım ki biz de saglıklı bir ilişki yaşayalım. Yoksa onlar birbirine sataştıkça ben kendimi tutamam. Yani istersen arkadaş olarak kalabiliriz ama ilişki istemiyorum."
Kenan'ın son cümlesine kadar Semih için her şey bir yere kadar tamamdı. Ama arkadaş olmayı kaldıramazdı.
"Aşığım diyorum sana ne arkadaşlığı be ?"
Semih oturduğu yerden hızla kalkark1en sinirle mırıldandı. Sokağın çıkısına doğru yururken ve ağzının içinde söylenirken arkasında şaşkın bir Kenan bırakmıştı. Ne demişti ki sanki. Arkadaş kalalım demişti sadece.
"Sen kal bok çukuru. Sen arkadaş kal. Öp önce sonra kal arkadaş..."