12. bölüm: Yeraltı mahzeni

23 15 9
                                    

Merhabalarrr <3
Nasılsınız?
Umarım iyisinizdir! Ben bu bölüm için çok heyecanlıyım çünkü diğer bölümlerin aksine bu bölüm tam bir kaos😁
Eminim kaosun tadına varacağınız bir bölüm olacak.
Hiç uzatmadan bölüme geçelim
İyi okumalar✨👑
👑
Abilerim buraya mı gelmişlerdi? Peki ya neden? Yoksa evlendiğimi mi duymuşlardı? Tabii ki duymuşlardı. Buralarda bir prens evleniyorsa, haber 2 saat içerisinde tüm evrene yayılırdı.
O halde artık korkmaya başlayabilirdim.
Alira'yı onaylayarak hızla ayağa kalktım. Buraya neden geldiklerini bilmiyordum fakat herhangi bir şey yapmadan onları durdurmalıydım. Aksi taktirde böyle bir krallık tarihten silinirdi.
Acelem olduğu için üzerimi değiştirmeden pelerinimi geçirip koşar adımlarla odadan çıktım. Sarayın merdivenlerini teker teker ve hızlı hızlı inerken Melina yukarı doğru çıkıyordu. Beni gördüğü an kolumu hızla tutarak beni döneceğim merdiven basamaklarından çevirdi ve başka yöne doğru çekiştirmeye başladı.
Kolumu ondan kurtarmaya çalışırken, "ne yapıyorsun sen" dedim sesimi yükselterek. "Bu çok hatsizce bir davranış Melina!"
Beni dinlemeyerek daha çok hızlandı. "Lütfen acele et yenge, bizi bulmalarına izin vermemeliyiz."
"Kim bizi bulacak Melina? Kim bizi bulacak? Bana bir şey söylemezsen seninle hiçbir yere gelmiyorum" diye bağırdım bu sefer sertçe kendimi geriye çektiğimde ani bir refleksle durdu. Hızlı hızlı nefesler alırken bana bakarak korkuyla konuşmaya başladı.
"Varlığından bile yeni haber olduğumuz
Terravita
Prensleri burada. Kız kardeşlerini aradıklarını söylediler ama burada kız kardeşleri yok. Onlara burada olmadıklarını söylediğimizde ise bizi tehdit etmeye başladılar. Beni de seni güvenli bir yere götürmek için görevlendirdiler anlıyor musun?"
"Kim görevlendirdi seni?"
"Abim, Aksel..."
*
Melinayı benim yanıma gönderen akseldi. Beni neden abilerimden ayırıyordu? Onların benim abilerim olduğunu biliyordu üstelik. Belki de sırrımın ortaya çıkmasını istemiyordu.
Hah, kimi kandırıyorsam! Bal gibi de beni onlara vermek istemiyordu. Benim ortaya çıkıp çıkmamam umrunda bile değildi. O ancak nişanlısıyla gönül eğlendirsindi.
Melina'nın beni getirdiği yer Mahzen gibi bir yerdi. Üstelik yerin binlerce kat aşağısına inmiş gibi yorgundum. Çünkü onlarca basamak inmiştik... Buna hangi bünye dayanırdı ki? Melina ve ben yorgunca kendimizi yere bıraktık. Şu an burada hangi konumda olduğumuz umrumuzda bile değildi. Tek umrumuzda olan Bacaklarımızın sağlığıydı. Melina ellerini saçlarına götürerek düzeltmeye çalıştı. Saçları kıvırcık olduğundan dolayı, ve merdivenleri neredeyse koşarak indiğimizden saçları kabarmıştı. O saçlarını düzeltmeye çalışırken ben ise yukarıda olanları düşünüyordum. Abilerim istediklerine ulaşmak için ellerinden geleni yaparlardı.
"Ne düşünüyorsun," Melina bana seslenince hala boş duvarı izlediğimi fark ettim. İrkilerek kendime geldim ve kendimi geriye vererek yere uzandım. Gözlerim kapanmak için bana direniyordu. Sabah kahvaltısının ardından orman gezisine çıkmıştım. Daha sonra odama dönerek dinlenmeden deftere bir şeyler karalamıştım. Son olarak ise çay salonuna inmiş, ağır şeyler öğrenmiştim. Sonuç olarak ise buradaydım işte. Hiç dinlenmeden yüzlerce ve binlerce basamak inerek sarayın en kuytu köşelerine gelmiştim.
"Düşünemiyorum" diye yanıtladım sessizce. "O kadar yorgunum ki düşüncelerim bu sefer beynimi ele geçirmiyor."
Melina başını sallayarak yanıma uzandı. O da duvarı izlerken derin bir iç çekti." Haklısın, ben de gezgin olarak geldiğim bir yerde ikinci gün evlenseydim senin yaşadıklarından belki 100 katını yaşardım. Kendime gelemezdim." Deyince güldüm.
"Aslına bakılırsa o kadarda zor bir şey değil sanırım, sonuçta masrafsız bir kocam oldu değil mi?" Sesi çok belli olmayacak şekilde güldü. Daha sonra pelerinini bağlı olduğu ipleri çözdü ve pelerini çıkarıp attı.
"Yukardaki kargaşa bitene kadar biz de burada dinleniriz o halde." Bana doğru eğilip beni kaldırmaya çalıştı. " Yenge kalkta pelerini çıkar. Biraz uyumanın kimseye zararı olmaz" deyince kahkaha atmadan duramadım. Bu kız çok fenaydı. Nerede bir delilik varsa orada oluyor gibiydi.
Dediğini yaparak doğruldum ve üzerimdeki pelerini çıkardım. O ne yapacağımı izlerken pelerini katladım ve kafamı koyacağım yere koydum. Daha sonra tekrar uzandım ve rahat bir pozisyon aldım. Bana şaşkın gözlerle bakarken gözleri parladı ve o da çıkardığı pelerini eline aldı. Benim gibi katladıktan sonra başını yerleştirecek bir noktaya koydu ve oda uzandı. Gözlerini kapatarak, "İyi geceler" diye fısıldadı.
"İyi geceler," diye fısıldadım aynı şekilde ve gözlerimi yavaşça yumdum...
*
"Neden gelmiyorsun bize?" Abimin gözlerine bakarken ağlamaya devam ettim. "Gelmeme izin vermiyorlar abi, gelemiyorum ki," abim başını iki yana salladı. "Sen bizim kardeşimizsin. İstemediğin bir şeyi kimse sana yaptıramaz kardeşim. Bu yüzden bize sebep olarak bunu sunma. Gelmek istemedin, ve gelmedin."
Abim diğer kardeşlerime bakarak bir işaret yaptı. Ve hepsi aynı anda bana sırtlarını döndüler. Çığlıklar attım, bana tekrar geri dönmeleri için yalvardım fakat hiç yüzlerini bana dönmediler. Bana bir kez olsun bakmadılar ve sarayın avlusundan çıkıp gittiler. Beni burada, yalnız bıraktılar.
Sonra adım sesleri duydum bana doğru Yaklaşan. Etrafıma bakındım ve onu gördüm. Aksel. Bana doğru geliyordu, yüzünde pis bir Sırıtış vardı ve eğleniyor gibiydi.
"Savaşı engellemeye çalışırken, kardeşlerin arasında bir savaş başladı, prenses. Bu savaşı bitirmek istiyorsan, şimdi git buradan. Git ve bir daha geri dönme..."
"Ama savaş..."
"Kardeşlerin mi önemli, savaş mı prenses? Kendin karar ver. Ama bilmeni isterim ki, bu savaşı engellemeye çalışırken kardeşlerin arasındaki savaşı harlayacaksın."
*
Gözlerim hızla açıldı ve etrafıma bakındım. Hala aynı yerde uzandığımı görünce aceleyle ayağa kalktım ve Melinaya bir kez bile bakmadan bulunduğumuz yerden ayrıldım. Hayır, bu savaş ne ailemden önemliydi, ne de Sarayımdan. Bu savaş umrumda bile değildi. Abi'lerimi kaybetmek istemiyordum.
Melina ile geldiğimiz yerleri bu sefer daha hızlı adımlarla geçtim. Sarayın giriş katına vardığımda etrafın muhafızlarla çevrili olduğunu gördüm. Üç kişiyle bile bu Sarayı yıkacak güce sahiplerdi.
Daha fazla oyalanmadan sarayın avlusuna çıktım. Ve onları gördüm... Her şeyim olan kardeşlerimi!
Canım acıyarak baktım üçüne de. Sonra dudaklarımdan acı dolu bir nefes döküldü ve ardından birkaç kelime.
"Çok özledim..."
Felix önündeki muhafızın yakasından tutuyor ve onu sorguya çekiyordu, Kelvin, sarayın avlusuna çıkan kral ile görüşüyordu. Ve o, Arthur. O İse önüne geleni yumrukluyordu. Hiç şaşırmamıştım doğrusu. Bu hali dudaklarımı zorladı. Dudaklarım bir gülümseme için kıvrılacaktı ki bir Muhafızın abime doğru yaklaştığını gördüm. Onun arkasından yaklaşıyordu ve Abim bunun farkında değildi.
Muhafız abime yaklaştı, yaklaştı ve yaklaştı. Sonunda kılıcını çıkartarak tam abimin sırtına saplayacaktı ki var gücümle bağırdım. "arkanı dön,Felix!"
Sesimle birlikte herkes sustu. Evet, kılıcını kaldıran muhafız bile benim sesimle durak sayıp bana baktı. Ama ben ciddiyetimi bozmadan abime bakmaya devam ettim. "Arkanda, sana kılıç saplayacak."
Herkes bana bakarken kral tok sesiyle konuştu. "Sen bu gençleri tanıyor musun, Lina?"
Belki yaptığım saygısızlıktı ama krala hala bakmıyordum. Bakışlarım onların üzerindeydi. Onların bakışları ise benim üzerimdeydi. Arthur gülümsedi. Rüyamda gördüğüm gibi kızgın değildi bakışları. Merhamet, sevgi doluydu.
"Tanımıyorum" dedim hala onlara bakarken. "Ama tanımamam onları korumayacağım anlamına gelmez." Diyerek sonunda krala baktım." Gitmelerine izin verin efendim."
Kral afallayarak kaşlarını yukarı kaldırdı. "Neden," diye sordu şüpheci bir tavırla. "Onlarla bağın nedir ki gitmelerine izin vermemi istiyorsun?"
"Melina onların
Terravita'dan
Geldiklerini söyledi. Demek oluyor ki onların çocukları. Sizce, dört elemente sahip olan bir krallık varislerini kaybettiklerini duyarsa, nasıl bir savaş başlar? Ateş krallığı diye bir şey kalır mı?"
Kral birkaç saniye düşündükten sonra muhafızlara baktı. "Serbest bırakın" diye emredip bana baktı. "Sen de saraya giriyorsun. Ve ortalık güvenli olmadan Melina'nın yanından ayrılmıyorsun."
Son kez onlara baktığımda bana gülümsediler. Bu, gidebilirsin demekti. Beni görmek için gelmişlerdi değil mi? Güvende olup olmadığımı kontrol etmek için. Onları çok seviyorum! Onları her şeyden, herkesten çok seviyorum!
Arkamı döndüm, saraya doğru bir adım attığım sırada gökten bir kuş sesi duyuldu.
Herkes yukarı bakınca annemin benim için görevlendirdiği Anka'yı gördüm. Bize doğru uçuyordu. Yine niye çıkmıştı bu kuş be? Ortalık tam düzeldi derken yine karışacak olur mu öyle şey?
Anka, muhafızların üzerinde uçmaya başlayınca tüm muhafızlar korkuyla dizlerinin üzerine çöktüler. Kral ise onlara kızgın bir şekilde bakarak "kalkın" diye emretti.
Anka güçlü bir kükre işle her yere ateş saçmaya başladı. Bu krallık ateşe hükmettiği için bir sıkıntı olmadı fakat, Kelvin için bu büyük bir sıkıntıydı. Çünkü o suyu yönetiyordu. Korkuyla Anka'ya doğru bağırdım. "Ne yapıyorsun sen aptal kuş!" Dediğimde durdu. Bana yönelip yanıma geldi ve gözlerimin içine baktı. "Dur olduğun yerde. Hangi cesaretle geliyorsun. Çabuk yok ol!"
Neredeyse kimse anlamadan beni dinledi ve gökyüzüne tekrar uçarak yok oldu. Tanrı aşkına bu nasıl bir cesaretti? Az daha abime zarar veriyordu. Aptal her zaman aptaldır işte! Neydi annem bunu bana gönderdi?
Abim Kelvin'e baktım aceleyle. Anlaşılan ateşten rahatsız olmuş olmalı ki dizlerinin üzerine çökmüştü. Kötü durumdaydı. Hemen bir Şifahaneye gitmesi gerekiyordu. Krala bakarak korkuyla fısıldadım. "Ona yardım edin lütfen." Dedim yalvarır gibi. "Çok kötü lütfen ona yardım edin!"
Gözlerim dolunca kral bunu anlam veremese de söylediklerimi düşündüğü için en büyük abim olan Kelvin'i işaret etti. "Birkaç günlüğüne onu misafir edelim. Onu ve kardeşlerini. Şimdilik yaralıyı Şifahaneye kaldırın."
Bugünü de sorunsuz bir şekilde atlatmıştık çok şükür.
👑
Evet sonunda bölümümüz bitti💞
Bölüm hakkındaki düşünceleriniz neler?
Şimdi size bir sırrımı vereceğim. Benim hiç abim olmadı. Bir ablam var ve onunlada iyi anlaştığım ız söylenemez. Ben de kız karakterimizin abisi olmasını, ve kız kardeşinin yanında daima olmasını istediğim için bu kurguda abilerimizden herhangi bir ihanet söz konusu olmayacak.
Birazcıkta Spoiler vermiş olabilirim...
Şimdi sorulara geçelim
SORULAR
Sizce abilerinin sarayda kaldığı müddetce neler olacak?
Kızımız bu süreçte Aksel ile ne yaşayacak?
Aksel bilerek mi Melina'yı Freya'ya yönlendirdi?
Gerçekten onu abileri ile görüştürmek istemiyor mu?
Bir dahaki pazar görüşmek üzere... Sizleri çok seviyorum...
Oy verip yorum yaparsanız çok mutlu olurum✨👑

SAKLI TAÇ (düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin