Merhabalarrrr <3
Bugün şok olmaya hazır mısınız?
Sormayı unuttum nasılsınız?
Bugünkü bölüm acayip sevdiğim bir bölüm oldu, umarım sizde seversiniz çok uzatmak istemediğim için haydi bölüme geçelim!
İyi okumalar🫶
👑
Yazardan
Günler geçiyordu, sahte ismi Lina olan genç kadın sarayda başına geleceklerden habersiz abilerinin gelmesinin mutluluğunu yaşıyordu.
Ve genç adam... Oysa sarayının kraliyet odasında oturuyordu. Tek başınaaydı, bir ailesi yoktu, hiçbir zamanda olmamıştı. Ancak bu nedenden dolayı hiç yıkılmamıştı, daima ayaktaydı.
Gözleri devasa penceresindeydi. Dışarıda talim yapan askerleri izliyordu, askerlerin başında olan komutanı gururla izliyordu çünkü en güvendiği adamlarından biriydi.
Derken kraliyet odasının kapısı çaldı. Bakışlarını pencereden ayırarak çalan kapıya çevirdi. İçi sıkılırcasına bir nefes verdikten sonra "gel" diyerek kapının ötesindeki kişiye içeri girmesi için izin verdi.
Kapı gürültülü bir sesle açıldı, içeri giren bir muhafız genç adamın önünde saygıyla eğildikten sonra doğruldu. "Efendim emrettiğiniz gibi kızı takip ediyoruz. Her anını izliyoruz. Duyduğumuza göre evlenmiş. İki gün önce" dediğinde genç adam kaşlarını hızla çattı. Evlenmiş miydi? Kiminle evlenmişti? Yoksa ateş prens Aksel ile mi? Bu o kız için hayatının son olurdu! Onu yedi yıl önce kurtardığı gibi öldürürdü. Bunu yapardı. Yapabilecek güce sahipti.
"Ateş prensiyle?" Dedi sorar bir tonla. Sesi buz gibiydi. Hatta muhafız bile o konuştuğumda üşüdüünü hissetti.
"Evet efendim ama..."
Muhafızın sözünü keserek ayağa kalktı. Daha fazlasını duymasına gerek yoktu. O kızı mahvedecekti! Ona verdiği sözü tutmamıştı. Ve genç adam tutulmayan sözlerden hiç hoşlanmazdı.
"Komutana söyle, birkaç günlüğüne burada olmayacağım. Her şey ondan sorumlu" dedi ve bir kez olsun muhafıza bakmadan odadan ayrıldı. Gidecekti, o kızı alıp buraya getirecekti. Kimse umrunda değildi. Evli olması bile...
*
Freya'dan
Abim bir gündür burada, sarayın Şifahanelerinden birindeydi. Gerçekten de kralın dediği gibi en iyi şekillerde tedavi ediliyordu. Şu ana kadar yanına gidip onu görememiştim fakat gitmek çok istiyordum. Belli etmemeye çalışsam da abim için endişeleniyordum ve bunun farkında olan bir tek kişi vardı. Oda alira'ydı.
"O kadar merak ediyorsanız efendim gidip görebilirsiniz. İsterseniz sizin için izin alabilirim," deyince gülümsedim. "Lütfen, lütfen benim için izin alabilir misin? Onu görmek istiyorum." Dedim sessizce. Onunla neden görüşmek istediğimi söylememiştim ama beni anlaması beni mutlu etmişti.
"Hemen efendim," dedikten sonra odadan çıktı. Bense iran'ın gelmesini beklemeye başladım.
*
Neyseki İra izin alabilmişti. Onlara vicdan azabı çektiğimi söylemişti. Vicdan azabı biraz abartılı olmuştu ama, bir şekilde halletmişti.
Şimdiyse Şifahaneye doğru yürüyordum. Yanımda hiç kimse yoktu. Yalnız görüşmek istediğimi söylediğimde beni anlayışla karşılamıştı.
Şifahanenin önüne geldiğimde iki abimi de gördüm. Ayakta duruyorlardı, düşünceli bir şekilde birbirleriyle konuşuyorlardı ama benim geldiğimden haberleri yoktu. Yaklaştım, yaklaştım ve yaklaştım. Tam konuşmalarına devam edecekleri sırada" merhaba," dedim gülümseyerek. Bir anda bakışları beni bulduğunda gülümsedim. "Beni görmeyi beklemiyordunuz değil mi?"
Felix'in gözleri mutlulukla parladı, aceleyle kollarını iki yana açtı." Abine sarılmayacak mısın?" Diye sorduğunda hiçbir cevap vermeden boynuna atladım. Sımsıkı sarıldım, kokusunu içime çekerek yanaklarından öptüm. Onları çok özlemiştim.
"Ben de seni çok özledim," dedi içimi okumuş gibi abim." ama beni biraz daha sıkarsan seni sonsuza dek Özleyeceğim çünkü bu evrenden silinip gideceğim" diyerek güldüğünde ben de gülerek geriye çekildim.
Bana göz kırpdığında tebessüm ettim ve diğer abime döndüm. Benden bile daha ergen olan onu da çok özlemiştim. Arthur " sanırım biraz kıskandım," deyince kahkaha attım. Ona da aynı şekilde sarıldığım da bana karşılık verdi. "Sana bir şey olacak diye çok korktum ufaklık, iyi ki hayattasın..." iyi ki varsın değil. İyi ki hayattasın. İşte bu en acı olanıydı.
Abimden ayrılarak ikisinede baktım." Abim nasıl, iyi mi?" Dedim endişeyle. Endişemi yatıştırmak için ikisi de gülümsedi.
"Merak etme, şifacılar iyi olduğunu söyledi" diyen Felix'le rahat bir nefes verdim. İyi olması şu an bu evrendeki en güzel şey olabilirdi.
"Siz nasıl buraya geldiniz, sizin kendi krallığınızda olmanız gerekmiyor muydu?"
"Hepimiz senin evlendiğini duyunca gelmek zorunda kaldık. İyi olup olmadığını kontrol etmeliydik Freya."
*
Onlardan ayrıldıktan sonra bahçeye hava almak istemiştim. Şu birkaç haftada o kadar şey yaşamıştım ki aklım almıyordu. Bahçeye çıkıp serin havada yürürken aklımda olan düşünceler çok farklıydı.
Derken adım sesleri duydum. Artık bu adım seslerini tanıyordum. Rüyalarımdan, gerçeklerden. Bakışlarım o yönü bulduğunda yanılmadığımı gördüm. Aksel bana doğru geliyordu. Yine ve yine. Nişanlısından kafasını kaldırıp etrafına bakındığında bir eşi olduğunu hatırlıyordu beyimiz.
Bana doğru yaklaşırken gülümsedi. "Nasılsın karıcığım? Gördüğüm kadarıyla iyisin."
"Ukala" diye homurdanarak hızlandım. Bana yetişmesini istemiyordum. Yine boş yapacaktı ne yapacaktı başka?
"Senin gibi bir prensese kaçmak yakışıyor mu hiç?" Dedi alaylı bir sesle. Takmadım, onun sözlerini takacak değildim. Biraz daha hızlandım ve aramızda iki metrelik boşluk bıraktım.
"Çok sıkıldım ben Lina, dur artık." Durmadım aksine daha çok hızlanarak neredeyse koşmaya başladım.
"Sen durabilirsin kocacığım, ama ben durmayacağım. Hatta böyle tüm gün koşacağım." Diyerek güldüm. "ha, eğer sen de durmayacağım diyorsan benimle beraber koşmaya devam et."
"Çocuksun," diye bağırdı arkamdan. Bense bu sefer kahkaha attım.
"Çocukları severim! sen sevmez misin?"
"Çok yaramazlar! Aynı senin gibi," ayağıma takılıp düşecektim ki dudaklarımdan korku dolu bir çığlık döküldü. Fakat tam o sırada belimden yakalanarak geriye çekildiğimde derin bir nefes verdim.
"Daha dikkatli olmalısın, Sera."
İliklerime kadar titredim. Kalbim son kez attı sanki ve ben donup kaldım. Tüm her şey kayboldu, çiçekler, kelebekler, Aksel'in varlığı kayboldu, bir tek o kaldı. Ares.
O, hayatımın karanlığıydı.
Burada olmamalıydı.
Olduğum yerde kala kalırken ne yapacağımı bilmiyordum. O burada olamazdı. Yanlış duymuştum değil mi? Aslında burada yoktu değil mi?
Bana sera diyen bir tek oydu...
korkudan bakışlarımı sesin geldiği yöne çeviremiyordum bile. Onun burada olması tüm işlevlerimi yetirmeme sebep olmuştu. O yanımda olmamalıydı, o burada olmamalıydı, o, karanlığım, sevdiğim karanlığım olmamalıydı...
Ares burada olmamalıydı.
Ama buradaydı. Hissediyordum. Elleri belimin her iki yanında duruyordu. Düşmeyeyim diye beni sıkıca tutmuştu. Buz gibi elleri vardı, elleri hem beni üşütüyor, hem de düşmeyeyim diye beni tuttuğu için iyi hissettiriyordu. Daha önce de böyle hissettirmişti. Güvende, sıcacık. Ama elleri sıcacık hissettirmesine rağmen buz gibiydi.
Sesi de buz gibiydi, kendisi de buz gibiydi. Ares karanlığın en soğuk yanıydı.
"Hey," diyen Aksel ile kendime geldim. Bir anda öne atılınca elleri geriye çekilmişti ve ben düşecek gibi olmuştum. Ama son anda düşmemek için ellerimi dizlerime koymuştum ve düşmemi engellemiştim.
O ve ben aksel'e baktık. Sorgulayıcı bir tavırla Ares'e bakıyordu. " Girmek için babamdan izin aldınız mı," diye sordu aksel.
Ares hayır dercesine başını iki yana salladı. "Almadım ve almayıda düşünmüyorum. Merak etme daha fazla kalmayacağım bana olanı alacağım ve buradan gideceğim."
Söylediği cümleler ile şok olmuştum. Ona ait olan şey neydi? Birden zihnim geçmişe çekildi ve ben geçmişin altında ezilip kaldım.
Yedi yıl önce
Hala bu kasvetli odadaydım. İsteseydim buradan kaçabilir miydim bilmiyorum ama kaçmak için hiç çabalamamıştım. Öylece odanın içinde olan yatakta oturuyordum.
Sonra kapı açıldı, beni bu odaya fırlatan kumral adam içeri girince gözlerinin siyah olduğunu gördüm. Evet dedim kendi kendime. Arkadan ne kadar karizmatik ve iyi bir adam olarak gözükse de siyah gözleri bana kötülüğün tam anlamıyla onun için var olduğunu anlatıyordu.
Bakışları odanın içinde gezindi ve oturduğum yatağa kaydı. Ve tam gözleri gözlerimin içine kenetlendi. İçeri girip kapıyı kapattı ve bana doğru yürümeye başladı. Yatakta biraz daha geriye çekilip korkuyla bir nefes verdim. "L-lütfen bana dokunma," diye yalvardım ona. "Lütfen bana dokunma yalvarıyorum sana..."
Sıkılmış gibi bir nefes verdi gözlerine öfkenin yerleştiğini gördüm. "Dokunmayacağım sana" dedi sert bir şekilde. "O kadar şerefsiz bir adam değilim ayrıca korkmayı kes." Söyledikleriyle bir anda duraksadım. Dokunmayacak mıydı? Ama onlar bana dokunmasını istemişti.
"Ama... Nasıl," dedim gözlerim dolarak. "Onlar dediler ki..."
"Onları dinleyen kim" dedi sözümü keserek. Sonra bana doğru yaklaştı ve üzerime doğru eğildi. "Bazı dediklerimi yaparsan, ve sana söyleyeceğim şeyleri harfi harfine yaparsan seni bırakacağım."
Çaresiz dim, kabul etmek zorunda kaldım. Ve bana dedikleri, yapmamı istedikleri, benim canıma gelecek bir zarar değildi. Hem de hiç değildi.
"Evlenmeyeceksin. Sana dokunmalarına izin vermeyeceksin ve kimseyle tensel bir temasa girmeyeceksin. Eğer bu dediklerimi yapmazsan, o zaman benden kork Sera."
"Ya biri kalbimi çalarsa?"
"O zaman onu sev ve istediğini yap. Ama sevmediğin birini, istemediğin birini asla kendine yaklaştırma."
Ve sonrası... Bana karanlığında güzel bir şey olduğunu hatırlatmıştı. Sevmemiştim, nefret etmiştim karanlıktan ama bağlanmıştım. Sonrası benim için cennetti...
Günümüz
Hatırladıklarım gözlerimi doldurtmaya yetmişti.ona baktım, "söylediklerini yapmadım değil mi?" diye sordum acı içinde.
Bana baktı ve başını salladı. "Ve şimdi seni almaya geldim" dedikten sonra bir anda beni kucağına aldı ve bir eliyle bir hareket yaptığında etrafımıza bir kalkan ördü.
Bir çığlık kopardın dudaklarımdan. Çığlığım ile tüm saray halkı yavaş yavaş dışarı çıkmaya başlamıştı ve Aksel, o ise şaşkınlıkla bize bakıyordu. Şaşkınlığını üzerinden atarak tam bir hareket yapacağı sırada Ares ona bir büyü gönderdi ve onunda etrafını buzlar kaplamaya başladı. Aksel ateşti. Ateş ise sudan nefret ederdi.
Büyüler havada uçmaya başladı. Ares ise büyülerden ustaca kaçıyor, beni daha hızlı buradan çıkarmaya çalışıyordu. "Ne yapıyorsun" dedim korku içinde. "Tamam geleceğim ama şimdi olmaz içeride abim var."
"Beni ilgilendirmiyor."
Ve oradan tüm herkezin engellemelerine rağmen beni çıkardı. Hem korkuyordum, hem de onun yanında kendimi güvende hissediyordum. Bu nasıl bir çelişkiydi, anlamıyordum.
👑
Gerçekten artık bir şey yazma aşamaların bitti. Hiçbir şey yazamıyorum gidemiyorum ben. Ay gidiyorum ben bakın yanlış bile yazıyorum.
Bölümü yazarken o kadar yoruldum ki, anlatamam size. Anlatamam derken bile anlatmam peki...
Soru falan yok bugün be, gidiyorum ben. Sizleri çok sevdiğimi bilin✨👑
Lütfen oy vermeyi, yorum yapmayı unutmayın. Bakın sizin için bölüm yazıyorum, düzenliyorum, olabildiğince yazım hatalarını düzeltmeye çalışıyorum, paylaşıyorum... sizde lütfen emeğimin karşılığını verip yıldız basın. Satır aralarına da küçücük yorumlar bırakırsanız mutlu olurum.
Bir dahaki cuma görüşmek üzere✨👑
*
Bölümün paylaşılacağı günden bir not:
Bu saatte paylaşıyorum kusura bakmayın. Böyle paylaşacağım saati unutmuşum DDSFFFDDGFD
Umarım keyifli bir bölüm olmuşturr✨👑
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAKLI TAÇ (düzenleniyor)
FantasyArkadaşlık, güç ve aşk arasında sıkışıp kalan bir prensesin epik hikayesi... Dört elementin hüküm sürdüğü farklı krallıkların çatışmasıyla başlayan bir savaşın önlenmesi için atılan cesur bir adım. Freya, gezgin kimliği altında girdiği krallıklarda...