soğuk rüzgarların estiği bir cuma günü...
arda hafta yorgunluğuyla kafasını çalışma masasına yasladı. kenan'la olanlar, yığınla iş ve tüm ev işleriyle birlikte parmağını kaldıramayacak kadar yorgun hissediyordu. masasındaki fotoğrafa kaydı gözü. kedi, kenan ve kendisi... gülümsedi görüntüyle. güzel bir aile tablosuydu. içi ısınır oldu. ait olduğu yeri gerçekten seviyordu. sıcak evi en çok özlediği yerdi. annesinin kendisine bıraktığı boş ev, bugünlerdeki ankara soğuğu kadar soğuktu. hayır, kombi bozuk değildi. arda yalnızca evindeki sıcağı arıyordu. şimdiyse çok sevdiği sıcaklıktan uzaklaşmak için çabalıyordu.
aklına dün yaptığı anlaşma geldi. kenan ile bir hafta geçirecekti, bugün ise ilk gündü fakat tek gördüğü bomboş bir mesaj kutusuydu. kenan bu teklifte bulunan kişiyken hâlâ daha kendisine bir şey söylememiş, aramamış veya mesaj atmamıştı. tüm gün mesajlarını kontrol ederek geçmişti oysaki. "meşguldür," diye düşündü. "kenan her zaman meşguldü zaten."
kedi'yi özlemişti. ne yapıyordu acaba evde yalnızken? kenan yetebiliyor muydu kedi'ye? çok sevdiği somonlu ıslak mamadan veriyor mudur? kenan, kedi'nin sağlığı için ıslak mama vermekten uzak dururdu. fakat kedi seviyordu, arda ise çok sevdiği ıslak mamayı kedi'den asla esirgemezdi.
arda düşünce denizinde yüzerken telefonu çaldı. bir hışımla doğruldu olduğu yerden. kenan arıyordu. hiç beklemeden açtı telefonu.
"alo." karşıdan işittiği ses buydu.
"kusura bakma geç arayabildim." diye devam etti kenan.
"sorun değil." dedi arda.
"işler biraz yoğundu. bugün hepsini halletmeye çalıştım, hafta sonu seninle daha rahat vakit geçirelim diye." arda duyduğu cümleyle karnında bir iki kelebeğin kanat çırptığını hissetti. onun için uğraşıyordu, fazladan bir iki saat için...
telefonda oluşan sessizliği yine kenan bozdu. "bu akşam için ne yapmak istersin?"
arda bunu düşünmemişti. tek planı bir hafta boyunca kenan'a ayak uydurmak olacaktı. şimdiyse kenan onun isteklerini yapmak için uğraşıyordu. "bilmem, aklımda bir şey yok." diye cevap verdi.
arda aklını kurcalayınca aslında bir yer bulmuştu: ilk kez buluştukları park. kenan ile buraya mezun olmadan önce hep gelirlerdi. ilkbaharda ise park en güzel hâlini alırdı. güzel, yeni açmış çiçeklerin altında ilk kez öpüştükleri gün; dün gibi aklındaydı hâlâ. seviyordu o parkı. fikrini değiştirip buraya gitmek istediğini söylese saçma kaçar mıydı bilemediğinden ağzını açmadı.
"emin misin?" diye sordu kenan. sanki içinde bir şeylerin kaldığını anlamış gibiydi.
"aslında var." dedi arda. "eskiden gittiğimiz park var ya. mezun olmadan önce giderdik hep okul çıkışında buluşup. oraya gitmek güzel olurdu."
hava buz gibiydi. kenan'ın oraya gitmeyi kabul etmesi için deli olması gerekirdi. neyse ki kenan, arda için deli olmuştu bile.
"güzel olur evet. iyi düşünmüşsün." dedi kenan. "nereden, kaçta alayım seni?"
arda, kenan'ın bunu kabul edecek kadar çatlak olmasına şaşırmıştı. kendisi bile aptal anıların arasından sıyrılıp gülümseyerek söyleyivermişti bir anlık gafletle. kendisi bile bu denli ciddiyetsizken kenan'ın seve seve kabul etmesi içini ısıttı. kenan, gerçekten arda'yı neyin mutlu edeceğini iyi biliyordu ve mutluluğu için elinden geleni ardına koymuyordu.
"saat sekiz benim için uygun. evimden alabilirsin." arda, 'evimden' demişti. kenan'ın aklı karışmıştı. bu bir tür kinaye miydi yoksa boşlukla söylenmiş bir kelime miydi? sebebi fark etmeksizin içinde bir şeyleri rahatsız etmişti bu sözcük. arda'nın evi artık yanı değil miydi?
