uyandıkları anda ettikleri uykulu tartışmadan sonra arda ve kenan biraz daha sarılarak uzandılar. kenan, arda'nın gelgitli ruh halinden yorgun hissediyordu. ayrılmak istiyordu fakat kendisi olmadan yapamadığını söylüyordu. yine de kenan vazgeçmeyecekti arda'dan. ne kadar yorulsa da, bıksa da, sıkılsa da -ki asla böyle düşünmüyordu- arda için değilse başka kim için kendini feda ederdi ki?
arda, kenan'ın akını karıştırıp ona haksızlık ettiğinin farkındaydı. şu an ona sarılıp sakinleşmeye çalışması bile çok büyük bir ayıptı kendisine göre. kenan kendisi gibi dengesiz birini hak etmiyordu. kenan, her şeyini tolere ediyordu. "yeniden özür dilerim, seni bıktırıyorum, kendimden uzaklaştırıyorum." arda söyledi.
kenan, arda'dan özür beklemiyordu. sadece kendisine dönmesi bile her şeyi düzeltebilecekken neden bu labirente girmeyi tercih ettiğini anlayamıyordu. bulabildiği tek cevap arda'nın bir hayli karışık olduğuydu. düğümü de sadece kenan çözebilirdi, bunu biliyordu.
"özür dileme, biliyorsun, senin için her zaman buradayım. senden bıktığımı düşünmen bile saçma."
"bazen böyle hissediyorum. her zaman yanlışlarımı içinde tolere edersin. bense bu durumdan dolayı kendimi sorumlu tutmadan duramıyorum. sana layık hissetmiyorum."
kenan kaşlarını çattı. "ben kimim ki bana kendini layık hissetmeli?" diye düşündü. "hepimiz insanız. birbirimizden farklı tek şeyimiz ruhumuz, düşüncelerimiz. birbirimize uygunluğumuz değil; birbirimize karşı olan saygımız ve sevgimiz birbirimize olan uyumumuzu belirler. her durumda yani ben senin için yaratıldım. her durumda senin yanında olacağım. sen her ne kadar beni itsen de istemesen de senin için burada kollarım açık bekliyor olacağım."
arda'nın gözleri doldu. en başından hataydı istedikleri, ayrılma teklifi ve diğer her şey. vazgeçse de ayrılmaktan, kenan onu her haliyle kabul edecekti. mahvolmuş, en kötü hâliyle bile kenan onu sevecekti. bir şeyleri düzeltebilirlerdi. evine geri dönebilir, eskisi gibi ona sarılarak uyuyabilirdi. arda iki kelime söyledi: "seni seviyorum."
"ben de seni seviyorum." bu da kenan'ın itirafıydı ve bunu söylemekten asla gocunmayacaktı.
arda doğruldu. uzanan kenan'a doğru döndürdü kendini. kenan'ın gözlerine baktığında morarmış gözaltlarını gördü. yorulmuştu. günlerdir süregelen bu hengâme arasında muhtemelen kendine bakmak için bile zamanı olmamıştı. saçları darmadağın, yüzü sütbeyazıydı. gövdesi tamamiyle çıplaktı. elleri çıplak karnı üzerinde dağınık konumlanmıştı. çok sevdiği kemikli elleri... üzerinde yattığı çarşaf ise karmakarışıktı. görüntünün güzelliğiyle büyülendi arda.
"kahvaltı edelim mi?" diye sordu kenan. arda kafasını olur anlamında salladı. birlikte doğruldular yataktan. arda doğrulduğu anda karşısındaki aynaya baktı. kenan'ın kıyafetleri kendisine bir hayli büyük gelmişti. şort bile dizlerinin tam üzerinde bitiyordu. tişörtün kolları dirseklerindeydi.
birlikte aşağıya indiler. arda kedi'yi aradı gözleriyle. muhtemelen mahallede dolaşıyordur, diye düşündü. mutfağa girdiğinde beklemediği şekilde tertemiz olduğunu gördü. kenan dağınıktı fakat kendi yokluğunda bir hayli titiz davrandığı belliydi.
"dağınıklığın benim varlığıma mı mahsus?" diye dalga geçti.kenan gülümsedi. "sen yokken daha dikkatli olmaya başladım. sevmediğin özelliklerinden kaçınıyorum artık." arda da gülümsedi karşılık olarak.
arda ne yemek isteyebileceğini düşündü. kendisine kalsa öğünü atlardı fakat kenan ise tam tersine kahvaltı etmeyi çok severdi. "ne yemek istersin kenan?" diye sordu.
kenan'ın aklında bir şey yoktu. kendisine kalsa kahvaltı niyetine arda'yı yiyebilirdi tatlılığından dolayı fakat bu ne kadar mümkündü tartışılır.
