6

417 44 37
                                    

kenan evin önüne park etti arabasını. arda'yı taşımadan önce evin kapısını açtı önden. arda'nın bir kolunu kendi omzuna doğru attı. bir elini belinden diğer elini de bacaklarından geçirdi. kendisine mi öyle gelmişti bilmiyordu ama arda zayıflamış gibiydi. kendisinden görece daha cılız oğlanı dikkatlice çıkardı oturduğu yerden. uykusu derin olmalıydı. kolları arasında mışıl mışıl uyurken kenan odalarına doğru ağır adımlarla çıkardı arda'yı üst kattaki odalarına.

yatağın üzerine yavaşça bırakırken uyanmaması için özen gösterdi. kedi ise arkalarından merdivenleri tırmanmış arda'nın ayakucuna oturmuştu bile. kedi özlemişti arda'yı.

kenan üzerindeki rahatsız takımdan kurtuldu ilk olarak. daha sonrasında yatağına uzanacakken arda'nın da kendisininki kadar rahatsız kıyafetleri hâlâ daha üstündeydi. uygunsuz düşecekti belki ama kıyafetlerini kenan'ın değiştirmesi gerekiyordu. şöyle bir bakınca kenan, arda'nın takımı gerçekten ona çok yakışmıştı. kendisine en çok yakışan rengi seçmişti, lacivert. kenan her zaman söylerdi, arda'ya en çok yakışan renk lacivertti.

arda'nın kıyafetlerini değiştirirken epey bir zorlanmıştı. uyandırmamak için çok hassas davranıyordu. bir yandan da her santimini ezbere bilmesine rağmen çok sevdiği eşinin özel alanını suistimal ettiği düşüncesiyle rahatsız hissediyordu. binbir düşünceyle savaştıktan sonra nihayetinde uyandırmadan kıyafetlerini değiştirmeyi başarmıştı. kedi ise arda'nın başucuna geçmiş, kıvrılıp uyumuştu bile. kenan'ın da uykusu yavaş yavaş bastırıyordu. usulca sevgili eşinin yanına kıvrıldı. uzun süre sonra yanında uyuyacak olmanın huzuruyla bu gece arda'nınki kadar derin ve rahat bir uyku çekecekti. beline sarıldı, burnunu arda'nın hafif terlemiş boynuna gömdü. muhtemelen bu akşam ömrü boyunca uyuyacağı en rahat uykuyu çekecekti.

arda uyandığında tanıdık gri duvarla yüzyüzeydi. belindeki sımsıkı kolları hissetti. bu hissi biliyordu, ilk evlendikleri günlerdeki gibi tatlı bir pazar günüydü. tüm gün kenan'la takıldıkları, oyun oynadıkları, bahçedeki havuz kenarında güneşlenip kenan'ı havuza fırlattığı ağustos hafta sonlarını hatırlatıyordu. bugün soğuk bir aralık günüydü fakat neden bu ağustos günleri kadar sıcak hissettiriyordu?

hafifçe kıpraştı arkasını dönebilmek için. kenan kendisine sımsıkı sarılmış mışıl mışıl uyuyordu. uyku mahmuru gözlerini özlemişti kenan'ın. elleri saçlarına gitti. yumuşacık, pamuk gibiydi. okşadı saçlarını. özlediği şey sadece kenan'ın gözleri değildi. saçları, kolları ve kalan diğer her yerini özlemişti. elleri saçlarından yanaklarına uzandı. baş parmağıyla okşadı yanağını. dudağına ufacık bir öpücük kondurdu.

kenan yüzünü buruşturdu. zorlanarak da olsa açtı gözlerini. arda, kenan'ın gözlerine baktı öylece. kenan gülümsedi.

"günaydın." dedi arda gülümseyerek.

"günaydın."

kenan sordu: "güzelce uyudun mu akşam? zor getirdim seni eve."

arda hayal meyal hatırlıyordu gece ne olduğunu. en son ikinci kadeh şarabını sorduğununu hatırladı. sonrasında kenan'ın sol koluna sımsıkı sarılıp kafasını omzuna dayamıştı. buraya nasıl geldiği ise kendi aklında meçhuldü.

kıyafetlerine baktı. geceki takım elbisesinden eser yoktu. kenan'ın kıyafetlerini değiştirmiş olabileceği ihtimaliyle utandı. beraber yaşadıkları üç seneden sonra utanması tuhaf kaçabilirdi ama arda böyleydi. önceki gün ne kadar özgüvenliyse ertesi gün içine kapanık utangaç biri olabiliyordu.

"kıyafetlerim?" dedi.

"dün gece uyandırmamak için özen göstermiştim. demek ki başarılı olmuşum." kenan söyledi.

arda'nın yanakları hafiften pembeleşirken kenan ekledi: "aklımdan kötü hiçbir şey geçmedi merak etme."

arda kendi açısından bir problem görmüyordu. sonuçta kenan onun eşiydi ve kendisini çıplak görmesinde problem yoktu değil mi?

"özlemişim burada uyanmayı. en çok da seninle uyanmayı özledim."

kenan duyduklarıyla tekrar kapanmış gözlerini bir fal taşı gibi açtı. "beni mi özledin?" şaşkınlıkla sordu. aklında arda'nın hâlâ sarhoş olup olmadığı soruları dolaşıyordu.

"evet, seni her saniye özlüyorum." arda bile kendisinin gereksiz dürüstlüğü karşısında kendine inanamadı. gerçekten kaçmanın bir anlamı yoktu.

"şaşırır mısın bilmiyorum ama ben de her saniye özlüyorum."

"seni seviyorum kenan." arda'nın son cümlesi bu oldu.

kenan, arda'nın dudaklarına eğildi. üstüne doğru kafes yapacak şekilde konumlandırdı kendini. belindeki tutuşunu sıkılaştırdı. arda'nın dudaklarına sertçe kapandı. bu seferki öpüşme son birkaçının aksine derin, ihtiraslı ve daha anlamlıydı. özlemin, söylenemeyen şeylerin ve birikmiş hislerin dışa vurumuydu. arda onu reddetmedi. omuzlarından tutup daha çok kendine bastırdı kenan'ı. aşağı taraflarında büyüyen birtakım uzuvları hissetti. yanlış hissetti arda. ayrılacağı adamla son günlerinde böyle şeyler yaşaması akla mantığa sığar mıydı? ayrılacağından bile emin olamıyordu ya. kenan'ı kullanıyor gibi hissediyordu. her şeyine koşan kenan iken kendisi sadece talep eden taraftı. kenan ise her daim ona koşacaktı.

öpücüğü sonlandıran arda olmuştu. "kenan, buna devam edemeyiz." nefes nefeseyken söyledi. "biz ayrılacağımızı söyledik."

kenan kendini arda'dan geri çekti. ne yaptığına anlam veremiyordu. daha bir dakika önce kendisini ne kadar özlediğinden bahsederken şimdiyse ayrılacaklarından dem vuruyordu.
"ne yapmak istediğini anlamıyorum arda. bana daha az önce bensiz yapamadığından bahseden sendin. şimdiyse bunu yapamayacağından bahsediyorsun fakat evimizi ne kadar özlediğini söylemende bir sakınca olmuyor."

arda ellerini kenan'ın omuzundan çekip karnında buluşturdu. kenan'ın oluşturduğu kafeste kenan'dan kaçamıyordu. kafasını çevirdi göz göze gelmemek için.

"bana ne yapmak istediğini söyle arda. gözlerimin içine bak ve söyle."

arda cevap veremedi. gözlerinin dolduğunu hissetti. kenan, arda'nın yanağına konumlandırdı elini. gözyaşını sildi.

"lütfen ağlama," dedi. "ağlamanı istediğim için söylemiyorum. kırıcı olmak istemedim."

"sorun senle alakalı değil kenan. sen çok iyisin, benim için fazla iyisin." arda hıçkırıklarında boğulacak gibi hissediyordu. "ben seni hak etmiyorum." arda yüzünü elleriyle kapattı. utanıyordu kenan'dan. onu kullanmış, her istediğini yaptırmış ve öylece terk edecekti. reva görmüyordu bunu kenan'a. kendisi gibi bencil birinin yanına yakışmıyordu.

kenan, arda'nın ellerini tutup yüzünden çekti. kendisini gizlemesini istemiyordu. kenan tüm gerçekleriyle dururken arda kendisini gizlememeliydi.

"bunu da nereden çıkardın? ben senin için her zaman buradayım. senden karşılık beklemiyorum. sen benden dünyanın en absürt şeyini isteyecek bile olsan bunu kendime ödül görüp seve seve yapacağım. ağlama o yüzden arda, sen bencil değilsin."

arda biraz sakinlemişti. gözlerindeki yaşları sildi. "yine seni endişelendirdim."

"ben senin için her saniye endişeleneceğim. gözümden bile sakınırken ben seni, sen burada kendini harap ediyorsun bir hiç uğuruna."

kenan yatağın kendi tarafına geçip oturdu. arda da aynı şekilde karşısına oturdu. kenan sıkıca arda'nın ellerinden tuttu. "ben senin her zaman ellerinden tutuyor olacağım, karşılıksız. zaten evlenirken de demedik mi; hastalıkta, sağlıkta."

arda rahatlamıştı. kenan'dan ayrılma fikri aklına nerden düşmüştü bilmiyordu. kararından dönmeyecekti. tezat olarak; şimdiyse ellerinden tutarken emindi, kenan onun her şeyiydi. evi, dinlenmek için sığındığı bir liman ve her şeyden öte çok sevdiği hayatının aşkıydı.

"seni seviyorum kenan, her şeyden çok."

kenan arda'ya sımsıkı sarıldı. "ben de, her şeyden çok."

________________

bölüm yenilendiiiiii

loverman, arkenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin