7

126 36 16
                                    

UYARI: Voldemort burunsuz değil. Tom Riddle formunda ve gözler kırmızı.

...

"Mr Jameson?"

Harry kütüphanenin girişinden gelen sesi duyunca elinde ki kitabı yerine yerleştirdi ve koşar adımlarla kitaplıkların arasından çıktı.

Harry burada o kadar çok zaman geçirmişti ki artık McGonagall onu aradığında ilk buraya bakıyordu.

"Buradayım, Profesör."

Son bir hafta kalmıştı okulun tekrar açılmasına ama o hala Basiliks meselesiyle ilgilenememişti. Aslında sorun olmayacaktı, çataldili hala onunla olduğu için yılanı uzun yıllardır uyuduğu uykusundan uyandırıp gücünü üzerinde kullanarak boyun eğmesini sağlayabilirdi. Ama bir türlü vakit bulamamıştı. Dumbledore'un ve McGonagall'ın gözü sürekli üzerindeydi ve bu sinir bozucu olsada elinden engellemek için hiç bir şey gelmiyordu. Zaten zihninden Dumbledore'u kovarak yeterince dikkat çekmişti.

"Yine buradasınız, Mr Jameson." dedi McGonagall gizlenmiş bir memnuniyetle. Harry bunu fark edip sırıtmamak için dişlerini sıktı. Her olasılıkta favori öğrencisiydi bu kadının.

"Okul açıldığında burası bu kadar sessiz ve rahat olmayacak. Fırsatı bulmuşken kullanmalıyım."

McGonagall gülümseyip başını hafifçe öne eğdi. Sonra da elinde tuttuğu parşömen parçasını Harry'ye uzattı.

"Bu nedir?"

"Hogsmeade için izin kağıdı. Yaşınız tutuyor ancak ebevyniniz ya da vasiniz imzalamalı. Bu belgeyi gördüğümde aklıma geldi, şu anda yasal bir vasiniz olmadığından bu kural geçerli sayılmaz, bakanlık himayesinde olduğunuzdan Müdür beyin imzalaması yeterli ancak ben yinede sormak isedim. Şu anda vasiniz yerine geçecek, kaçak olmayan herhangi bir akrabanız- ya da yakınınız var mı?"

Harry başını yana eğip bir süre düşündü. Darien Jameson olarak küçüklüğünden beri pek fazla akraba tanımamıştı. Büyükannesi ve büyükbabası oldukça küçükken ölmüşlerdi. Annesinin bir abisi olduğunu biliyordu ancak onu da hiç görmemişti çünkü kendisi uzun zamandır dünyayı geziyordu. Yalnızca nadiren ondan mektup alırlardı. Bayramlarda ya da bazı yıldönümlerinde. Babasıysa tek çocuktu. Onun da nefret ettiği bir kuzeni vardı. Sadece adını biliyordu. Babasıyla kavgalı olduklarından görüşmüyorlardı. 

Kafasını hayır anlamında salladı. "Dayım var ama doğduğumdan beri görmedim. En son İrlanda'dayken mektup almıştık ondan."

Kadın onaylayıp, "Öyleyse belgeyi müdür beye imzalat da odama getir." dedi ve uzaklaştı. Harry'de Dumbledore'un odasının yolunu tuttu. Şifresini ona daha önce söylemişti adam.

"Gergedan Dişi!" dedi ve yükselen merdivene atladı. Bu adamın kesinlikle sorunları vardı.

Dumbledore penceresinin kenarında dışarıyı izliyordu. Muhtemelen ben girene kadar yürüyüp duruyordu diye düşündü Harry. Son zamanlarda savaş zamanını ve öncesini çok fazla düşünmeye başlamıştı. Geriye baktığında Dumbledore'a güvenerek aptallık ettiğini düşündü. Her zaman ama her zaman onu önemsiyor ve iyiliğini düşünüyor gibi yapmıştı adam. Sanki Harry'ye değer veriyormuş gibi. Oysa Dumbledore, Harry'yi o Muggle ailenin kapısına bıraktığı andan beri tek bir şeyi planlamıştı. Harry'nin canını feda etmeyi. O kendini feda etmekte bir sorun görmüyordu, hayır, ama Dumbledore'un onu önemsediğine gerçekten de inanmıştı. Üstelik fark emişti ki Sirius'un Azkaban'a atılmasını engelleyebilirdi. Her şeyi bilen Dumbledore pek tabii Peter'ın suçlu olduğunu en başından biliyordu. Bilerek engel olmamıştı. Remus'u dağa, kurtların yanına yollamıştı. En önemlisi ailesinin ölmesine göz yummuştu. Peter'ın evi efendisine söyleyeceğini, Voldemort'un ardında tek bir sağlam kişi bırakmayacağını bilerek. 

Tüm bunları yapmasının tek sebebi, Harry'nin yara izini alması, ardındanda yalnız bir çocuk olarak onun dediği her şeye inanmasıydı. İşe yaramıştı ihtiyar kumarbazın sinsi planı, Harry adamı neredeyse babası gibi görmüş, saygı duymuş, dediklerine körlemesine inanıp ne istediyse yapmıştı. Onun oyuncağı ve de küçük kahramanı olmuştu. Ne aptaldı.

"İçeriye gelsene, Darien. Bir şey mi oldu?"

Dumbledore'un sesiyle irkilip içeriye girdi. Kapıyı kapatırken cebinden belgeyi çıkardı. "Profesör McGonagall bunu size imzalatmamı istedi, efendim. Hogsmeade için izin belgesiymiş." dedi. Belgeyi masaya bırakarak geri çekildi.

Adam yavaşça sandalyesine oturup mürekkep aramaya başladı. "Sahi, Darien. Haber verebileceğimiz herhangi bir akraban var mı?"

Harry başını iki yana salladı. "Dayım var ama doğduğumdan beri yalnızca mektuplarından biliyorum onu. En son biz İrlanda'dayken mektup almıştık zaten."

Dumbledore çekmecesinden tüy kalem çıkarıp imzayı attı. Kafasına genç çocuğun dayısını araştırmayı koymuştu. "Al bakalım." dedi belgeyi uzatarak. Harry teşekkürr edip odadan ayrılırken o çoktan bu konuda biraz yardım almak için kağıt çıkarmaya başlamıştı. 

...

Harry, biraz önce bahçeden ayrılan Dumbledore ile McGonagall'ı görmüştü. Hagrid'den akşama kadar Londra'da olacaklarını öğrendiği için elbette kendini hemen Mızmız Myrtel'ın tuvaletine atmıştı.

Myrtel ve Darien birkaç gün önce, Darien banyo yapmak üzereyken hayalet sınıf başkanları banyosunda belirdiğinde tanışmışlardı. Okul boş olduğundan orayı kullanmıştı, Myrtel'ın birden ortaya çıkacağını tahmin edememişti ancak sonunda iyi anlaşmışlardı. Tüm hayaletlerle iyi ilişkilerini koruması önemliydi Harry için. Her biri yararlı dostlar olabiliyorlardı vakti geldiğinde.

Tuvalet bomboştu. Anlaşılan Myrtel başka işler peşindeydi. Harry musluğun önünde durup çatal dilinde açıl dedi. Kendini büyüyle uzun boruların içinden uçurarak aşağı indirdi. Basiliks'in değiştirdiği devasa derilerden oluşan bir yığını atlayıp Salazar Slytherin'in heykelinin önüne geldi.

Ginny'yi kurtarması geldi aklına. Neredeyse ölüyordu, daha on iki yaşındaydı. Dumbledore'un göz yumduğu olaylardan birisiydi bu da işte.

Ginny meselesiyse karmaşıktı Harry için artık. O kız şu anda doğmamıştı bile, kızı yaşında olacaktı doğduğunda. Ginny Weasley'yi zihninin tozlu raflarından birine kaldırıp bir daha asla hatırlamamak en iyisiydi.

Çataldili kullanarak sesli bir şekilde konuştu, "UYAN, BASİLİKS!"

Gerisi tam bir kargaşadan ibaretti ama sonuçta yara bere almadan devasa yılanın itaat etmesini sağlayabilmişti. Artık bir evcil hayvanı vardı.

...

Harris Jameson, titrek adımlarla Lord Voldemort'un odasına girdi. Oğlunun yaptığından utanıyordu ve çok korkuyordu. Oğlunu cezalandırmayı kendisi de istiyordu ama onu hala seviyordu, Voldemort'un onu öldürmesi ihtimali aklına geldiğinde içi titriyordu.

Kafasını eğmiş, iki büklüm halde diz çöktü tahtın önünde. "Lordum..." dedi titreyen bir sesle.

Voldemort gözlerini devirdi. "Kalk." dedi buz gibi sesiyle. Darien Jameson hakkında iyi düşüncelere sahipti aslında, ta ki Lucius Malfoy odasına gelip onun kaçtığını ve Dumbledore denen ihtiyara sığındığını öğrenene kadar. "Açık konuşmak gerekirse hayal kırıklığına uğradım, Harris." dedi. Ayaklandı. "Oğlunu sadık bir çocuk sanıyordum. Ama şimdi öğreniyorum ki kaçmakla kalmamış düşmanıma sığınmış. Ne yazık... Yetenekli bir çocuktu oysa ki..."

"Lordum... Oğlumu bağışlayın... Daha küçük, ne yaptığının farkında değil-"

"O yaşta nelerin farkında olduğumu bilsen şaşardın. İhanet ettiğinin farkında. Ölmesini istediğimin de."

"Ama lordum..."

"Kes."

Harris sessizlikle başını öne eğdi.

"Oğlun affedilmek istiyorsa bana kendisi söylemeli. Eğer becerebiliyorsan git bul getir onu. Çünkü çok işime yarayabilir. Eğer af diler ve bana sadık olduğunu kanıtlayabilirse onu affederim."

Adam diz çöküp Voldemort'un cüppesini öptü. Voldemort yüzünü buruşturarak geri çekildi. "Yeter. Çık dışarıya."

"Emredersiniz Lordum... Tanrı sizi kutsasın..."

...

Büyü'nün OğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin