"Adam yıllardır neredeyse tüm Avrupa'yı ve Asya'nın yarısını gezmiş. Sürekli yer değiştirip duruyor. Şu anda Güney Afrika'da. Fakir köylere yardım eden bir grupla beraber hareket ediyor. Arkadaşım mesajını ona iletti ancak geri dönüp dönmeyeceği kesin değil."
Dumbledore ağır ağır kafasını salladı. "Çok teşekkür ederim, Mr Baker." dedi. Adam bakanlıktan bir tanıdığıydı Dumbledore'un. Darien Jameson'ın dayısına ulaşmaya çalışıyordu birkaç gündür. Sonunda yerini bulabilmişlerdi, zor olmuştu ama Dumbledore adamı bulmayı kafaya koymuştu bir kere. Şimdi tek yapması gereken adama ulaşıp onu davet etmekti.
Baker selam verip uzaklaşırken Dumbledore'da Hogwarts'a giden patikada ilerlemeye başladı. Okul ertesi gün açılıyordu. Yeni dönem başlayacaktı, Dumbledore bu durumdan pek memnun değildi çünkü toplantı merkezi olarak Hogwarts'ı kullanmak ona bir hayli rahatlık sağlıyordu. Şimdiyse yeni ve farklı mekanlar bulması gerekecekti. Herkesi alabilecek ve güvenli yerler. Öyle yerlerden pek yoktu artık. Ölüm Yiyen'ler Diagon Yolu'nda bile katliam çıkarmaktan hiç çekinmiyorlardı.
Okulun bahçesine girerken etrafta gözlerini gezdirdi adam uzun uzun. Göl kenarında koşan genç adamı gördüğündeyse duraksayıp bir süre onu izledi. Darien orman sınırına kadar koştu ve yavaşlayıp ellerini dizlerine kayarak nefeslendi. Dumbledore onun yanına adımladı.
Harry adamı fark eder etmez doğrulup dağılmış saçlarını geriye itmişti.
"Günaydın, Darien." dedi Dumbledore sakin ve babacan bir tonda. Hary kafasıyla selam verdi. "Günaydın, Profesör."
"Bölüyor muyum?"
"Ah, hayır. Bende tam okula dönecektim." dedi Harry, Dumbledore eliyle yol verir gibi yaptığında yan yana yürümeye başladılar.
"Yeni dönem için hazır hissediyor musun? Heyecanlı olmalısın."
"Şey, pek istekli olduğum söylenemez."
Dumbledore kafasını salladı. Çocuğun zihnine giremeden de neden endişelendiğini anlayabiliyordu. "Slytherin'de sorun yaşayacağının farkındayım. Dilersen seni başka bir binaya yerleştirebiliriz. Herkes tamamıyla bir binaya ait değildir."
"Hayır, binamda kalmak istiyorum. Hogwarts'a gelebilmemin bir lütuf olduğunu düşünüyorum ama diğer çocuklar ve aileleri... sizin yanınızda durmamdan rahatsız olacaklar. Bu beni biraz endişelendiriyor. Onlarla başa çıkarım ama O... Karanlık Lord buna öfkelenmiş olmalı."
"O seni endişelendirmesin. Bunlarla uğraşmak yetişkinlerin işi."
"Yalnızca bir yıl sonra bir yetişkin olacağım. Yoldaşlığa daha fazla yardım edebilmeyi istiyorum."
"Umuyorum ki o zamana kadar Yoldaşlığa ihtiyaç kalmaz ve bu okulun tüm öğrencilerini yaşlarından büyük dertlerden kurtarmış oluruz. Seni de."
Harry teşekkür edercesine kafasını eğdi ama içten içe kahkaha attı adamın sözlerine. Bir yıldan çok çok daha uzun sürecekti bu savaş. Tüm kayıplara engel olamazdı belki ama elinden geldiğince fazla kişiyi kurtarmak istiyordu. Barışı getirmek kesinlikle kolay olmayacaktı. Kara büyüya olan ön yargıyı kırmak için asırlarca uğraşması gereksede yapacaktı.
Ancak birşey vardı ki Harry her hatırladığında acıyordu kendine. O herkesten daha uzun bir yaşam sürecekti. Kimseyi sevmemeliydi. Kimseye bağlanmamalıydı. Sevdikleriyle geçirecek kaç yılı vardı? Sonsuz hayatının kaç yılında daha babasını, Sirius'u, annesini görebilecekti? Ya da kaç yıl Darien olarak yaşayabilecekti? İnsanlar yaşlanmadığını fark edene kadar kaç yılı kalmıştı?
"Darein? Birşey mi oldu?" diye sordu Dumbledore dalıp giden çocuğu fark ederek. (Yok çok mutluyum :? )
"Dalmışım."
Dumbledore okulun kapısında durdu ve yeni hatırlamış gibi bir nidayla elini cebine attı. "Kusura bakma, tamamen aklımdan çıkmış. Al bakalım,"
Harry adamın uzattığı küçük kutuya baktı, tereddütle eline aldı. "Nedir bu, efendiim?"
"Aç da kendin gör."
Kutuyu inceleyip yavaşça açtı. İçinde küçük demir bir rozet vardı ve rozatin üstüne iki harf kazınmıştı. S.B. Sınıf Başkanı. Dumbledore onun değerli bir asker olduğuna karar vermişti anlaşılan. Şaşırmış gibi yaptı, inanamayan gözlerle baktı adam. "Sınıf Başkanı mı?" diye sordu. "Ben mi?"
"Slytherin'de bunu almayı hak eden pek kimse yok maalesef. Slytherin olduğunda ilk aklıma gelen bunu sana vermek oldu."
"Teşekkürler profesör. Layık olmak için elimden geleni yapacağım."
...
Harry, Dumbledore'un ona başkanlık hakkında verdiği kısa dersten sonra giriş salonunda bekliyordu. Sırtını duvara yaslamıştu ve gözleri kapıdaydı. Öğrenciler birazdan burada olacaklardı. Tren Hogsmeade istasyonuna varmıştı bile.
Öğretmenler masasıda neredeyse dolmuştu. Birkaç öğretmen Darien Jameson'un varlığından haberdar olmadığından salonun içinden ona bakıp fısıldaşıyorlardı. Haberdar olan öğretmenlerde diğerlerini bilgilendiriyordu.
McGonagall ise Harry'nin birkaç adım uzağında tam giriş kapınının önündeydi. Öğrencileri taşıyan arabalar bahçe kapısında belirirken Filch ağzının içinde birşeyler geveledi. Muhtemelen lanetler okuyordu onalara.
Harry gözlerini devirdi ve tekrar arabalara baktı. İlk arabadan koştur koştur inen gençleri gördü. James, Sirius, Remus ve Peter. Remus'u görünce kalbi tekledi. Ölü bedeni gözlerinin önüne geldi, yutkunmakta zorlandı. "Yaşandı ve bitti..." diye fısıldadı kendi kendine. Ancak McGonagall'ın ona baktığını görünce fazla yüksek sesle söylediğini anlamıştı. Neyse ki Sirius'un kapıdan girip Harry'ye sıkıca sarılmasıyla kurtulmuştu.
Kollarını Sirius'a doladı ve bir eliyle sırtını patpatladı. "Bir ayda beni bu kadar özlemiş olamazsın!" diye dalga geçti. Bu arada Remus ile göz göze geldiler kısaca. Diğer öğrenciler tanımadıkları yeni Slytherin hakkında konuşuyorlardı.
Sirius'dan ayrılır ayrılmaz James'da sarıldı ona. "İnanamazsın, geceleri adını sayıklıyor." dedi James gülerek. Harry kahkahayla karşılık verdi. Onlar ayrıldıklarında Remus küçük bir gülümsemeyle elini uzattı. "Selam, Remus Lupin." dedi.
"Darein Jameson."
Harry Peter ilede tokalaştığı sırada tek başına ilerleyen Lily Evans'ı gördü. Annesini. Kalbi tekledi, avuçlarının terlediğini hissetti. Annesini sadece fotoğraflarından görmüştü, şimdi karşısında kanlı canlı duruyordu. Bu tarif edilemez bir histi. Garip ama çok güzel bir his.
"Hangi binadasın?"
Harry dikkatini kızdan çekip Sirius'a baktı. "Ne- Ah, S-slytherin." diye kekeledi dikkatsizce. Aklının başka biryerde olduğu ortadaydı.
Sirius üzgünce onun omuzunu patpatladı, "Seninle sabahlayamayacağıma üzüldüm dostum..." diye mırıldandı Sirius. Harry dikkatini ona verip burukça sırıttı.
Yemeğe geçmişlerdi. Harry kendiniasanın en ucuna, öğretmenlerin yakında bir yere atmıştı. Birinci sınıflar hemen yanındaydılar çoğunlukla ve diğer sınıf başkanı tam karşısında oturuyordu. Tanışmamışlardı ama Harry onunda kendisi gibi nefret edilen bir Slytherin olduğunu anlamakta zorlanmamıştı. Muhtemelen Muggle'dı.
Regulus Black'i de gördü Harry, ve Snape'i. Snape henüz annesine bulanık diyip hayatının hatasını yapmadığından Lily ile araları kısmen iyiydi. Gerçi Lily çocuğun kurduğu kara büyü temelli arkadaşlıklar yüzünden ona kızgındı ama kalbi kırılmış değildi. Henüz.
James ve Sirius masada şamata çıkarıyorlardı, Remus bu yıl sınıf başkanı seçildiğinden onları zapt etme işini daha çok ciddiye almış gibiydi. Peter dişlek kahkahalar atıp James'i taklit ederek havalı görünme çabasındaydı. Harry'nin genç çocukta tek gördüğü zavallı bir kıskançlıktı. James, Sirius ve Remus'a bakıyordu. Nasıl güvenmişlerdi böyle bir adama? Nasıl inanmışlardı? Onun canını nasıl teslim etmişlerdi?
James, Harry ile gözgöze geldiğinde gülümsedi. Harry aynı şekilde karşılık verip önüne döndü. Zor bir sene olacağı onu öldürecekmiş gibi bakan Slytherin'lerden belli oluyordu. Nasılsa alışkındı, okula ders dinlemeye gelmemişti hiçbir zaman.
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Büyü'nün Oğlu
FanfictionHarry Potter, özeldi. Herkesten daha özel. O kendisi gibi yüz binlerce büyücü olduğunu sanıyordu ama haberi yoktu, Büyü'nün oğlu olduğunu bilmiyordu.