14. bölüm: Sevgisizlik sarayı

26 14 10
                                    

Medya, Freya
Merhabalarrr <3
Nasılsınız?
Geciken bölüm için üzgünüm. Ama bundan sonra normal seyrimizde ilerleyeceğiz

Çok boş yaptım değil mi?Çok uzatmayacağım çünkü sürekli boş yapıyorum, sizi bu boş konuşmalarla rahatsız etmek istemediğim için direkt bölüme geçelimİyi okumalar✨👑👑Her şey üstüste gelmişti

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

.
Çok boş yaptım değil mi?
Çok uzatmayacağım çünkü sürekli boş yapıyorum, sizi bu boş konuşmalarla rahatsız etmek istemediğim için direkt bölüme geçelim
İyi okumalar✨👑
👑
Her şey üstüste gelmişti. Ares beni tüm herkezin engellemelerine rağmen saraydan çıkarmıştı. Onunla gitmek istiyor muydun bilmiyorum, ama... Gitmek istiyordum sanırım. Beni Aksel'den, bu kötü dünyadan bir tek o kurtarabilirdi. Yine o kurtarırdı beni.
Neden bilmiyordum ama hala beni kucağından indirmemişti. Ben şaşkın şaşkın uzaklaştığımı saraya bakarken henüz ağzımı açıp tek kelime edememiştim.
Gözlerim kocaman açılmış, dudaklarım o harfine evsahipliği etmişti.
"Öyle bakmayı keste olanları anlat sera." Ares'in sesiyle kendime geldim. Bakışlarımı saraydan çekerek ona çevirdim. Bakışları ilerlediğimiz yola sabitledi fakat beni dinlediğini biliyordum. Bakışları bana dönmese de çok sertti. Sert ve korkutucu. Ama ondan korkmuyordum. Belki korkmam gerekiyordu ancak ondan 1 gram bile korkmuyordum.
"Sana anlatmam için bir sebep var mı," diye sordum. Evet aramızda bir söz vardı ama tutmamıştım işte. Buda sözümüzü bozmuştu. Artık ona bir şey anlatmama gerekte yoktu. " Anlatmak istemiyorum."
Kucağında olduğum için belimdeki kolunun şiddetini daha da arttırdı." Anlatacaksın. Aramızda bir söz var ve sözüm dolayısıyla bana her şeyi anlatacaksın sera!" Sert cümleleri bir ok olup kalbime saplandı. Şimdi ben ne anlatacaktım bu adama? Ajan olarak geldiğimi mi? Üstelik bir adamla evlendirildiğimi, onunla Kaderimizin bir yazıldığını... Bu... İnanılmaz bir şeydi.
" Sözü bozduğum için artık aramızda bir söz yok." Beni sertçe yere indirdiğinde tam dengemi kaybedecektim ki kolumdan tuttu. Az daha yeri boylayacaktım.
"Anlatacaksın" diye bağırdı. Korkuyla bir adım geriye çekildim. İlk defa bu kadar şiddetli bir şekilde bağırmıştı. Tamam onu çok az görmüştüm ama yine de bu kadar şiddetli bağırdığını hiç duymamıştım. Kaşları çatılmış, çenesi sinirden kasılıyordu. Boynundaki damarlar ise fırlayacak gibiydi.
"Olmaz,"dedim inat ederek. "Önemli bir görev anlatamam sana. Lütfen zorlama beni Ares."
"Sen anlatacak mısın yoksa ben kendi imkanlarımla mı öğreneyim sera? Biliyorsun, istediğim her şeyi öğrenirim."
"Biliyorum Ares ama sana şu an anlatamam. Kendimin ve ailemin başını yakamam."
"Gerekirse yakacaksın" diye kükredi. "İtiraz istemiyorum Sera! Anlatacaksın dediysem anlatacaksın yoksa neler yapacağımı en iyi sen bilirsin."
Başımı Eyip ellerimle oynamaya başladım. "ajan olarak Savaşı engellemek için oraya gönderildim." Diye anlatmaya başladım. "Oraya gittiğimin ikinci günü ise Aksel ile evlendirildim. Ben istemedim ama savaş için mecbur kaldım. Sonrasında..."
"Sonrasında?"
"Aksel ile Kaderimizin bir yazıldığını öğrendim."Diye itiraf ettim sonunda. "İnanmadım ve hala inanmıyorum. Ares ben onla bir olmak istemiyorum ki. Onu sevmiyorum bile. Benimle evlendiğinde bile onun sevgilisi, nişanlısı vardı. Bu bana yapılan bir gurursuzluk küçümseme. Ben o kadar gurursuz bir kadın değilim."
Sinirle bir nefes verdi. "Hayır diyemedin mi! İstemiyorum diyemedin mi Sera!"
"Diyemedim"diyerek ağlamaya başladım. Sesim olduğundan daha yüksek çıkmıştı. "Annem yoktu Ares! Babam yoktu! Kardeşlerim yoktu ki yanımda! İtiraz edemedim!" Sessiz sessiz ağlarken kollarımdan tutulduğunu hissettim. Bir anlık refleksle başımı kaldırdığımda kollarımdan tutanın Ares olduğunu gördüm. Beni çekti ve göğsüne sakladı. Göğsünde hiç ses çıkarmadan ağlamaya devam ettim.
"Çok yalnız kaldım, hiç kimse sarılmadı bana biliyor musun? Hep hor gördüler." Bir hıçkırık koptu dudaklarımdan. Sessiz ağlayışlarım bu kadardı işte.
"Şşş," diye mırıldandı sessizce, "sakin ol sera, sakin ol. Seni buradan götüreceğim. Götüreceğim ve orada hesaplaşacağız."
Küçük bir Kıkırtı döküldü dudaklarımdan. "Öldüreceksin beni değil mi?"
"Öldürmekten beter edeceğim, Sera."
*
Soğuktu... Aresin Sarayı gerçekten çok soğuktu. Bilmiyorum, belki kasvetli olduğundandır.
At ile yolculuk yaptığımız için yaklaşık altı saattir yoldaydık. Yaşadığım şeylerin şokunu hala üzerimden atamamıştım. Kardeşlerim ateş sarayında kalmıştı. Eminim şu an benim için deliriyorlardı fakat bunu belli edemiyorlardı. Acaba Anka peşimden gelir miydi? Sonuçta annem beni koruması için onu göndermişti. Gelmezse aptal bir kuş olduğunu kabul edeceğim.
Gerçi gelse bile ne yapabilirdi ki? Beni bu cani adamın elinden alabilir miydi? Sözümü tutmamıştım ve hatırladığım kadarıyla o tutulmayan sözlerden hiç hoşlanmazdı. Tanrı aşkına! Burada ölüp gidersem eğitimim hiçbir işe yaramayacak.
O kadar zavallı bir haldeyim ki öleceğim ama aklımda olan tek şey eğitimimin yarıda kalması... Tanrı kimseyi böyle düşürmesin.
Beni bir odaya çıkarmışlar daha sonra krallarının ne yapmam gerektiğini söyleyeceğini bildirip gitmişlerdi. Şimdiyse etrafta volta atıyordum. Bir ileri, bir geri giderek neyi amaçlıyordum bilmiyordum fakat beyin fırtınası yapmaya çalışıyordum. artık bu ajanlık işinden çok sıkılmıştım. İşi yarıda bırakıp artık annemlere gitmek istiyordum ve kararlıydım. Ajanlık bana göre değildi, benim için en uygun olan şey avluda oturup saatlerce kitap okumaktı. Hem ne işim vardı benim burada? Yapamayacağım bir işi neden kabul etmiştim?
Buda benim aptallığımdı. Sonunda bacaklarım beni artık taşımayacak raddeye geldiğinde kendimi odanın ortasında bulunan halıya attım. İnce ince işlemeli halının üzerinde delirmiş gibi öne arkaya sallanıyordum. Hala aklımdan milyonlarca şey geçerken gözlerim doldu. Artık onları çok özledim. Dayanamıyorum... Evime, aileme dönmek istiyorum. Bırakın beni ne olur!
Halının üzerine yan bir şekilde uzanarak cenin pozisyonu aldım. Ellerimi acıyla yüzüme kapatarak sessiz sessiz ağlamaya başladım. Keşke kapı kilitli olsaydı çünkü biri geldiğinde ağladığımı görmelerini istemiyorum.
"Üzgünüm, baba, istediğinizi yapamadım." Yapamamıştım ama sadece üzgündüm. Kesinlikle pişman değildim.
daha ne kadar o halının üzerinde o şekilde durduğumu bilmiyorum. Kendimden geçerek gözlerim kapandığında sırtım sert zemine denk geldiği için çok acıyordu.
*
Tıkırtı sesleri beni uyandırırken ofladım. Neydi bu sesler? Sanki bir kuş gagasıyla ceviz kabuğunu eşeliyor gibiydi.
Gözlerimi zorlukla açarak yerimden doğruldum. Yumuşak tüylü yatağın içinde olmak beni mutlu etti. Uzun zamandır ilk defa bu kadar rahat bir uyku çekmemiştim derken gözlerim kocaman açıldı. En son halının üzerindeydim. Ne ara buraya gelmiştim ben? Şimdi de uyurgezerlik mi başlamıştı yoksa?
Seslerin nereden geldiğini öğrenmek için etrafıma bakındığım da yatağın birkaç adım uzağında ki boydan camı gördüm. Camın ötesindeki kişiyi gördüğümde ise gülmeden edemedim. Anka benim peşimden gelmişti. Demekki o kadar da aptal bir kuş değildi.
"Sonunda geldin" dedim neşeyle. Onun gelmesi birazcık da olsa keyfimi yerine getirebilmişti. Yatağın üzerinden kalkarak cama doğru yürüdüm ve camı hafif araladım. "İçeri giremezsin ama planı buradan yapabiliriz. Beni buradan çıkaracaksın değil mi?"
Hayır der gibi bakınca, "ne be" diye bağırdım. Sonrasında sesimi kısarak "ne demek istiyorsun sen aptal kuş, yemin ederim beni buradan çıkarmazsan saraya gidince seni anneme şikayet ederim. Koruman bana hiç iyi bakmadı derim."
Kucağıma doğru bir şey düştüğünde çığlık atarak geriye çekildim. Fakat düşen şeyi görünce hemen sustum. Bu bir mektuptu. Yani mektup olduğunu umuyordum çünkü bir zarftı. Bana oku dercesine bakınca mecburen yere eğilip kağıdı aldım ve zarfı mührünü kırarak açtım.
"Merhaba güzel kızım, eminim şu an nerede olduğunu anlamıyorsundur. Ama ben senin nerede olduğunu biliyorum. Anka'yı aptal bir kuş olarak görme çünkü hiç öyle bir kuş değil. Hatta öyle biri ki, seni tüm kötülüklerden koruyacak dediğimde yalan söylemiyordum."
"Nerede olduğunu biliyor musun, bilmiyor musun bilmiyorum. Ama orada kalmalısın. Kardeşlerin bundan haberdar merak etme. Nerede olduğunu biliyorlar. Anka onlara kötü bir haber verdiğinde anında seni almak için gelecekler bir tanem. Şimdi sakin ol ve orada keyfine bak. Seni çok seviyorum, bir gün bana kavuşman için sürekli Tanrı'ya dua ediyorum. Yanımda olacaksın, sana Sarılacağım ve senin kokunu doya doya içime çekeceğim. O günü sabırsızlıkla bekliyorum."
(Seni daima seven annen)
***
Biraz geç kaldık ama geç olmasın güç olmasın değil mi?
Annemizden yeni bir mektup daha. Umarım bu mektup olayını seviyorsunuzdur. Sevmiyorsanız Yorumlarda bildirin hemen kaldırabilirim. Ama olay örgüsü öyle yazıldığı için benim önerim mektup olayı hiç kaldırılmasın. Çünkü böylece kraliçemizden de haber alabiliyoruz. Onlar için ayrı bir bölüm yazabilirim. Kitabımız 25/27 bölüm olduğu için Onlara bölüm sayısı dışında bir bölüm yazabilirim.
Şimdilik sizleri çok seviyorum! Oy verip, yorum yapmayı unutmayın✨👑

SAKLI TAÇ (düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin