BENİ GÖR, BENİ GÖM
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: Savaş, Saklan, Hatırla.
"Hatırla, unutulmayanı.
Bul, saklananı."🥀
Bazı insanlar vardı, ölümün kıyısında yaşayan. Yaşadıklarını görmeyi reddederler, yaşamın çiçeklerini koparır kendi göğüs kafeslerine dikerlerdi. Böyle insanların yaslandıkları duvarları yoktu. Destek aldıkları baston, başlarını koydukları bir omuz. Yoktu. Bu yüzden düşmeyi sorun etmezlerdi. Çünkü zaten o kadar düşmüşlerdir ki bir sonraki için acıyı hissetmeyeceklerini düşünürlerdi ama her düşüşlerinde bir öncekinden daha fazla yara alırlardı. Böyle insanlar vardı, ölüme yakın insanlar. Çoğu insanın geceleri kabus olup boynuna dolanan acılar, onların yaşamıydı.
Odada o kadar sıkılmıştım ki sonunda hemşirenin lafına gelip alt kata inmiştim. Daha tuhaf bekliyordum ama düşündüğüm gibi değildi. İnsanlar satranç oynuyor, televizyon izliyor, resim çiziyorlardı. Gözlerim az önce satranç oynayan ama şimdi de etrafa boş bakışlar atan adama takıldı. Rakibini yenmişti. Bu onu daha zeki yapar mıydı emin değildim ama kazandığı zaferi kutlamadan sessizce durması bende tuhaf bir his uyandırmıştı. Belki de alışıktı.
Üzerinde çok fazla düşünmeden etrafı gözlemlemeye devam ettim. Sarı saçlı bir kız vardı. Oldukça genç görünüyordu. Yaklaşık on dokuz yaşında olmalıydı. Hiç konuşmuyor, annesinin söylediklerine tepkisiz kalıyordu. Dikkatimi çeken diğer kişi ise yaklaşık benim yaşlarımda olan genç bir çocuktu. Gözleri, televizyondaydı ama aklı başka yerde gibiydi. Aralarında en normal olan o duruyordu. Hatta hiçbir sorunu yokmuş gibiydi. Neden buradaydı?
"Selam." Oturduğum çift kişilik koltukta yanıma oturan turuncu saçlı kıza baktım. Birden bire yanıma gelmişti. Ve o da normal duruyordu. Belki de burayı fazla ciddiye alıyordum. Gelmeden önce zihnimde burayla alakalı çok da iyi olmayan kuruntular vardı.
"Selam."
"Yenisin galiba?" Bunu derken gülümsüyordu.
"Evet." Kısa cevabımdan memnun olmadığı açıkça ortadaydı. Yine de başka ne diyebilirdim, bilmiyorum. İnsanlarla iletişimimi hep en azda tutmuştum bu zamana kadar. Sadece çocukken annemin beni bıraktığı bakıcım Ayşe abla. Her ne kadar annem gittikten sonra sürekli yanımda olsa da liseye geçince işler değişmişti. Ayşe abla artık evime haftada birkaç kere gelen bir yardımcı olmuştu. Nedenini öğrenememiştim. Belki de annem istemişti. Bir de Naz. Ayşe ablanın kızıydı ve benden iki yaş küçüktü. Birkaç kere annesinin yanında gelmişti evime. Ayşe ablanın halime acıyıp bana bir arkadaş olmasını istediği için getirdiğini düşünmüştüm başlarda. Hatta Naz'ın benimle bir kez konuştuktan sonra bir daha konuşmayacağını. Ama öyle olmamıştı. Neşeli biriydi ve anlamadığım şekilde beni de sevmişti. Acaba ne yapıyordu? Durumumdan haberdar mıydı?
"Ben Ilgın." Adının Ilgın olduğunu öğrendiğim kız benden samimiyete dair bir şey alamamasına rağmen konuşmaya devam edince bakışlarımı ona çevirdim. "Elizya ben de."
"Elizya mı? Anlamı ne?" Bakışları hayret doluydu. İlk defa bu ismi duymuş olmalıydı.
"Deniz kızı, demek." Daha sonra samimiyetinin vermiş olduğu rahatlıkla devam ettim. "Ege denizinde yaşayan bir deniz kızının ismiymiş." Adımın anlamını annemden öğrenmiştim. Anılar silikleşmişti zamanla zihnimde ama annemin beş yaşıma kadar yanımda olduğunu hatırlayabiliyordum. Geceleri evde olmaz, sabahları da tüm gün uyurdu. Sonra artık hiç gelmemeye başladı. Annemin ismimi söyleyip bana seslenmesini öyle hevesle beklerdim ki... her uyandığında benden su isterdi. Elizya. İsmim dudaklarından döküldüğü an o suyu ona götürürdüm koşa koşa. Bir gün ona ismimin anlamını sormuştum suyu verirken. Gülmüştü. Ama gülüşü neşeden yoksundu. "Deniz kızı," dediğinde sevinçten içim içime sığmamıştı. İzlediğim filmlerdeki gibi deniz kızıydım ben de. Bana neden bu ismi koyduğunu bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
beni gör, beni göm
Novela Juvenilsaklan, korktuysan halının altına, kapının arkasına. hatırla, unutulmayanı. bul, saklananı. ceketini çıkar, soğuğu hissedersen çevir kafanı, sevgisizsen karış ağaçların arasına, kaç benden. atlas sensin, yolunu kaybedersen.