Altıncı bölüm

45 35 0
                                    

Pazar günü güçbela uyandım. Marie seslenip beni sarstı da öyle açtım gözlerimi. Hiçbir şey yemedik, çünkü erken erken denize girmek niyetindeydik. Kendimi bomboş hissediyordum, biraz da başım ağrıyordu. Sigaram ağzıma acı geliyordu. Marie, "Seni gören cenazeye gidiyor sanacak," diye takıldı bana. Beyaz bir elbise giymiş, saçlarını sere serpe koyuvermişti. Ona, "Güzelsin," dedim, pek hoşlandı, güldü.

Aşağı inerken, Raymond'un kapısını çaldık. "İniyorum!" diye seslendi. Hem yorgunluğumdan, hem de panjurları açmadığımdan olacak, sokakta daha şimdiden dört bir yanı kaplamış olan güneş yüzüme sanki bir tokat gibi çarptı. Marie sevinçten yerinde duramıyor, hep, "Hava ne güzel!" deyip duruyordu. Kendimi biraz açılır gibi hissettim, karnımın da aç olduğunu fark ettim. Marie'ye söyledim. Bana muşamba çantasını gösterdi, içinde, yalnız mayolarımızla bir tek havlu vardı. Beklemekten başka yapacak bir şey yoktu. Raymond'un kapısını kapadığını duyduk. Mavi pantolon giymişti. Üzerinde kısa kollu, beyaz bir gömlek vardı. Başındaki hasır şapka Marie'yi güldürdü. Raymond'un kara kıllı kolları altındaki bembeyaz teni biraz içimi bulandırdı. Merdivenlerden inerken ıslık çalıyordu. Pek sevinçli hali vardı. Bana, "Merhaba, ahbap!" Marie'ye de, "Günaydın Matmazel," dedi.

Bir gün önce tanık olarak komiserliğe gitmiş, kadının Raymond'a kazık attığını söylemiştim. Raymond uyarı cezasıyla paçayı kurtarmıştı. Benim söylediklerimin doğruluğunu da araştırmamışlar. Kapıda, Raymond'la bunları konuştuk, sonra otobüse binmeye karar verdik. Kumsal pek uzak değildi, ama böyle daha çabuk giderdik. Raymond'a bakılırsa, ne kadar erken gidersek, arkadaşı o kadar sevinirmiş. Tam gideceğimiz sırada, Raymond bana karşıya bakmamı işaret etti. Karşıda, tütüncü dükkânının camekânına sırtlarını vermiş bir sürü fellah duruyordu. Sessiz sessiz, kendilerine özgü bir bakışla, sanki taşa, ya da kütüğe bakar gibi bize bakıyorlardı. Raymond, soldan ikincinin kendi 'belalısı' olduğunu söyledi. Sonra, sanki derin derin düşünüyormuş gibi bir, hal aldı. Ama, bunun artık kapanmış bir sorun olduğunu ekledi. Marie pek bir şey anlamıyordu. "Ne oluyor, kuzum?" diye sordu. Bunların, Raymond'un başına iş açmak isteyen Araplar olduğunu söyledim. "Hemen gidelim," dedi. Raymond doğruldu, sonra gülerek, "Acele edelim," dedi.

Az ilerideki otobüs durağına gittik. Raymond, fellahların peşimiz sıra gelmediklerini söyledi. Başımı arkaya çevirdim. Hep oldukları yerde duruyor, aynı kayıtsızlıkla, ayrıldığımız noktaya bakıyorlardı. Otobüse bindik, kaygılarından adamakıllı kurtulmuş gibi görünen Raymond durmadan Marie'ye takılıyordu. Bana öyle geldi ki, Marie hoşuna gidiyordu. Ama, Marie ise ona hemen hemen karşılık bile vermiyordu. Yalnız, arada bir gülerek yüzüne bakıyordu.

Cezayir banliyösünde otobüsten indik. Kumsal, otobüs durağından uzakta değildi. Ama, kumsala doğru alçalan, denize bakan bir düzlükten geçmek gerekti. Düzlük sarımtırak taşlar ve gökyüzünün koyulaşan mavi zemini üzerinde bembeyaz duran çiriş otlarıyla kaplıydı. Marie, muşamba çantasını kaldırıp kaldırıp bunların üzerine indiriyor, petalleri ortalığa saçıyordu. Yeşil ya da beyaz tahta parmaklıklı bir dizi villa arasından geçtik. Bunların bazıları, verandalarıyla birlikte ılgın ağaçları içine gömülüydü, bazıları da taşlar arasında çıplak duruyordu. Düzlüğün kenarına varmadan, durgun deniz ve daha ileride, duru sulara uzanan mahmur ve heybetli kara çıkıntısı görünüyordu. Hafif bir motor sesi sessiz hava içinde bize kadar yükseldi. Ta uzaklarda, parıltılı denizde, ufak bir balıkçı motorunun bize doğru belli belirsiz ilerlediğini gördük. Marie birkaç kaya süseni topladı. Denize inen yamaçtan kumsalda, denize girmeye gelmiş birkaç kişi vardı.

Raymond'un arkadaşı, kumsalın öte ucundaki ufak, tahta bir evde oturuyordu. Ev sırtını kayalıklara vermişti. Ön tarafında onu destekleyen kazıklar suyun içine gömülmüşlerdi. Raymond bizi tanıştırdı. Arkadaşının adı Masson'du. Uzun boylu, geniş omuzlu, iriyarı bir adamdı. Karısı ise, Paris şivesiyle konuşan, tombalak, sevimli bir kadındı. Masson hemen, "Rahatınıza bakın," dedi ve yemekte balık kızartması olduğunu ekledi. Balıkları sabahleyin kendisi avlamış. Ben ona evinin çok güzel olduğunu söyleyince, cumartesileri, pazarları ve bütün tatil günlerini burada geçirdiğini söyledi. "Karımla ben çok iyi anlaşırız," diye ekledi. Baktım, karısıyla Marie o sırada baş başa vermiş gülüşüyorlardı. Belki ilk kez, gerçekten evlenmeyi düşündüm.

YabancıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin