ahşap kapıya vurulan tıklatılma sesleriyle gözlerimi açmadan çıplak kolumu gözlerimin üzerine örttüm.
uykuya daldığım, tam olarak dalmasam da yaklaşmıştım işte, nadir anlardan birindeydim. kapının çalmasıyla bu anı bozacak değildim.
ama sinir bozucu ses durmak, kapıdaki kişi çalmayı bırakmak ne bilmiyordu.
"sikeyim.." içimden birkaç küfür mırıldanıp uzandığım kanepeden kalktım ve şiştiğini tahmin ettiğim gözlerimi zorlukla açarak kanepenin koluna bıraktığım tişörtümü gelişi güzel dövmeli çıplak üst bedenime geçirdim.
"tamam lan, geliyorum!" diye bağırdım sinirle hâlâ çalmaya devam eden kişiye.
bir artı bir evimde kapıya gitmek saniyeler sürmüş bir elimle gözümü ovarken kapıyı tek hareketle açmıştım.
ağzımı küfür etmek için açmıştım ki kapının önünde gördüğüm bedenle ağzım açık öylece kalmıştım.
duman rengi gözleriyle bal teninin rüyalarıma girdiği çok olurdu da hiçbiri bu kadar gerçekçi değildi. bir zıkkım da içmemiştim ki anasını satayım..
"sonsuza kadar böyle mi duracağız?" dedi yanaklarını şişirip gözlerini belerterek.
istemsizce sinirli bir ifadeyle ona bakarken kenara çekildim ve içeri girmesine izin verdim. dudakları kıvrılıp elindeki büyükçe çantayla içeri girdiğinde kapıyı kapatarak onu takip ettim.
ondan birkaç adım önden ilerleyerek evde yarattığım dağınıklığı az biraz toparlamaya çalıştım. en azından iç çamaşırlarımı yerlerden toplamaya çalıştım.
"vay, hep bekar evlerini merak ederdim. cidden boktanmış." diyerek güldü badem gözleri evimin içinde dolanırken az önce uzandığım koltuğa oturarak.
"sen yaşamadığına göre sıkıntı olmamalı." dedim katı sesle ve evimdeki tek koltuğa yani yanına oturdum. üçlü koltuğun iki ucuna oturmuştuk.
dudaklarının kenarındaki gamzeleri gülüşünü süslerken bana çevirdi başını.
"öyle olmalıydı ama bir süre burada kalacağım için artık biraz beni de ilgilendiriyor."
kaşlarımı çatarak öne doğru eğildim. "burada mı kalacaksın?" diye tekrar ettim onu.
hevesle başını salladı.
"maalesef sen beni babama ispitlediğin için öyle olacak." gözlerini kısarak yalancı bir sinirle bakmıştı. ama daha çok alaycıldı dumanlı gözleri.
ardından arkasına yaslanarak iç çekti. "biraz kavga ettik ve evi terk ettim. her evden gittiğimde arkadaşımda kalırdım ama bu sefer beni bulmaması için buraya geldim. beni biraz merak etmeli, çok kötü şeyler söyledi bana."
kollarını birbirine dolayarak şımarık bir tavırla omuz silkmişti. dudağımı ıslatarak yüzündeki bakışlarımı ellerime çevirdim.
"en azından benim haberim olmalıydı?"
"sen sus, başıma gelenler hep senin yüzünden. seni tanımıyorum bile ama her gün evimin önünde durup beni izliyorsun. babama beni şikayet edene kadar seninle sorunum yoktu ama şimdi sen de cezanı çekmelisin."
kaşlarını çatarak işaret parmağını bana doğru uzattığında alayla sırıttım.
"seni tam şu an evden atsam ne yapabilirsin ki?" dedim kaşlarımı kaldırarak.
cilveli bir gülümseme dudaklarında yeşerirken yüzüme yaklaşıp gözlerimin içine baktı.
gözlerinde hipnotize edici bir şeyler vardı. baktıkça çekiliyordum çamurlu bataklığına.
kafasını hafifçe yana eğerek dudaklarını ıslattı. "sen beni atamazsın ki kar tanesi.. sıcaklığımla eriyip gitsen bile beni kendinden uzaklaştıramazsın.."
söylediği her kelime tehlikeli derecede doğruydu. ben ise onu susturmak yerine sesini kaset çalara takıp günlerce, aylarca durmadan dinleyebilecek kadar kafayı yemiştim.
______bu ficteki hoseok yürüyen aura.. çok şımarık ve çok çekici. ama merak etmeyin o da bunun çok farkında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the reason is 'you, yoonseok.
Fanfiction"tüm bu hislerin sebebi sensin, kar tanesi."