"borcum ne kadar?"
"doksan lira."
rengi solmuş deri ceketimin cebinden buruşmuş birkaç kağıt çıkarıp tezgaha bıraktım. sigara paketini aldım ve baş selamı vererek küçük büfeden çıktım.
soğuk rüzgar yüzüme çarptığında ceketimin altındaki kapüşonlumun kapüşonunu kafama geçirerek ellerimi birbirine sürttüm.
bir elimi kot pantolonumun cebine sokup yaktığım sigaranın soğuk havada oluşturduğu dumanı gözlerimi kısarak izledim. sisli ve karanlık havada daha hoş görünüyordu kirli duman.
aldığım içkiden hafif çakır keyiftim ve adımlarım her zaman istediğim gibi ilerlemiyordu. hoş, bunun için çaba harcadığım da yoktu, bir şekil yürüyecektim. adımlarım doğru adresi zaten biliyordu.
sigaramın neredeyse izmaritine ulaşmıştım ki her zamanki tanıdık adrese geldiğimde izmariti yere atarak ayakkabımın ucuyla ezdim ve uzun apartman dairesinin dördüncü katındaki sarımsı lambası yanan odanın camını izlemeye başladım.
her zamanki gibi temiz, beyaz tül perdesi çekiliydi.
en yakınımdaki duvara yaslanarak bir sigara daha yaktım. zehirli dumanı ciğerlerime kadar çekip hapsettim ve gözlerimi kapattım. çok fazla beklettiğimde ciğerlerim yanmaya başlıyor ve ben ölecek gibi oluyordum.
bu hissin zevkini bir kez daha yaşadığımda yavaşça burnumdan dışarı saldım gri dumanı. bugün ölemezdim, henüz değil.
apartmanın büyük ve ağır kapısı açıldığında boştaki elimi cebimden çıkararak başımdaki kapüşonu aşağı indirdim. gözlerimin önündeki dumanı elimde uzaklaştırarak kapının ardından çıkan bedene baktım.
içim yanmıştı, içim.
az önce içime çektiğim zehirden daha çok yaklaştırıyordu beni ölüme duman rengi gözleri. ölüyordum ben.
attığı her adımda dalgalanan kahvenin en açık tonu saçları kalbime çarpa çarpa kanatıyordu, daha kabuk bağlamadan yine yaralıyordu beni.
ağırlığımı yaslandığım duvara verirken acıyla kasıldı dudaklarım. şirazem kayıp gitmişti ellerimden.
duman rengi gözleri usulca etrafı taramıştı. bana değdiğinde her seferinde kalbimi hedef alan ok kirpiklerini kırpıştırmış, tedirgin bakışlarla yönünü değiştirmişti.
yumruk yaptığım ellerim canımı yakarken bir kez daha içime çektim sigarayı. mavi çöp poşetini yolunu uzatıp yanımdakindense uzaktaki çöp kovasına attığında gözlerimi bir saniye bile üzerinden ayırmamıştım.
koşar adımlarla geri dönerken başını eğmiş bir saniye için bile kaldırıp bana çevirmemişti hasretinden yandığım gözlerini.
bütün yüzüm acıyla kasılıyordu.
o benden uzaklaşıp eve kaçarcasına girdiğinde sol gözümün kenarından akan yaşın tek sorumlusu oydu.
kolumla yanağımda iz bırakarak çeneme doğru yol bulan yaşı sildim ve sigaramı bir köşeye fırlatıp geldiğim yolu bir kez daha yaralanmış bir şekilde geri dönmeye başladım.
ben buydum işte, silahla kalbinden vurulmayı katiliyle yüz yüze gelebilmek için seve seve kabul eden, min yoongi.
______
kısa bir giriş bölümü oldu, pek bir şey anlamadınız henüz ama yakında anlayacaksınız.
doğrusu herkes gibi benim de wattpad için pek bir hevesim yok. buna rağmen alışkanlık mıdır nedir bilmiyorum bazen yazasım geliyor..
bu fic için pek zorlama bir şeyler yapmayacağım, sadece yazacağım ve elbette sonunda ortaya bir şeyler çıkacak.
umarım ortaya çıkacak şeyler benim de sizin de hoşunuza gider.
-bir de ben gece yazmayı sevdiğim için bölümleri gece atarım, lütfen bildirim kutunuzu geceleri kontrol etmeyi unutmayın-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the reason is 'you, yoonseok.
Fanfiction"tüm bu hislerin sebebi sensin, kar tanesi."