‘‘…Lütfen Allah’ım, sen günah yazma.’’ Boynundan astığı haçı ellerinden serbest bıraktı. Onun yerine önündeki büyük mumu alarak sanki bir Hristiyan’mış gibi dua etmeye devam etti. Yanına gelen pederi fark ettiğinde onu izlemeye başladı. Sakince yere diz çökmüş ardından sesli bir şekilde dua etmişti.
‘‘Keşke aynı tarafa çalışsaydık. Yazık olacak zeki bir adamsın oysaki’’
Peder mumu şamdana bırakıp ayağa kalktı.
-Gibt es ein problem? (Bir sorun mu var?)
- Ja. Der abt wird zur Kirche kommen. aber wir haben den Spion noch nicht unter uns gefunden. (Evet. Başrahip kiliseye gelecek ama aramızdaki casusu henüz bulamadık)
Kadın bir an pedere acıdı. Bu meslekte bir insana güvenmek kendi Sonunu getirmekti.
-Ich hoffe, dass er eines Tages erwischt wird. Mach dir keine Sorgen. (Umarım bir gün yakalanır. Üzülmeyin.)
Pederin bir an yüzü değişmeye başladı. Rahibe bu gülüşün manasını çok iyi biliyordu. ‘‘kim bilir bu sefer ne şeytanlık geçiyor aklından’’
-Nonne. Ich denke, dass er dieses Mal erwischt wird. denn einer unserer Brüder, der bei ihnen war, sagte, die Maus hätte ein kleines Muttermal auf dem Rücken. (Rahibe. Bu sefer yakalanacağını düşünüyorum. Yanlarında bulunan kardeşlerimizden biri farenin sırtında küçük bir doğum lekesi olduğunu söyledi.)
Sinirlendi. ‘‘bu sefer kim?’’ dedi içinden. Hem nasıl olurda doğum lekesini bilebilirdi?
Katolik cemaatten birkaç kişi yanlarına geldiğinde konu kapandı.
‘‘Umarım bu bilgi başka kimseye sızmamıştır. Muhakkak sırtımdaki lekeyi gören bir rahibe vardır.’’ Vardı da. Aynı odayı paylaştığı rahibe bu bilgiyi duymuş ve anında kızı ispiyonlamıştı.
Rahibin şu ana kadar ses çıkarmamasının sebebi ise basitti.
‘‘Küçük balık her zaman büyük balığa götürür.’’
SERA
Yer yatağında uzanmış boş boş beklerken aklıma yaşadığımız olayların listesini çıkarıyordum. Hadi ama geçmişe gideceğimi değil de kim Moğolistan'a gideceğimi söylese direk Bakırköy'e kapattırırdım.
"Of bugün ammada sıkıcı." ormana gideli iki gün olmuştu ve ben bu süre zarfında çadırdan değil çıkmak, fikrini bile almadım aklıma. "Neyse şu an çıksam bir şey olmaz herhâlde kapının önünde bir iki dakika bekler tekrar girerim." Diye düşündüm. Hemen ayaklandım. Kalın kırmızı keçeyi üstüne geçirdim ve kendimi dışarı attım. Biraz nefeslendikten sonra içeri girecektim ki çığlık ve kılıç sesleri duydum. Sesin geldiği yöne baktığımda filmlerde gördüğüm sahneyi izlemeye başladım. Çadırlara zorla giriyorlardı. Dışarda direnmeye çalışanları da at üzerinde olanlar acımadan tek hamleyle kılıçtan geçiriyorlardı.
Bana doğru yaklaşan birini görsem de yerimden dahi kıpırdayamadım. Gözlerimin içine baka baka kolumdan tutup sertçe yere fırlattı.
Çarpmanın etkisiyle bir an nefes almayı unuttum sanırım. Bir saniyede falan kendime gelebildim. ‘‘normal giyinen yok mu burada. Tamam, Türk erkekleri de saç uzatıyor ama bu adamın saçı cidden benden daha güzel." Diye içimden geçirip kaşlarımı çattım. Havaya bir şey kaldırdığında parlaklığından kılıç olduğunu anlamamak için beyinsiz olmak gerek. Kılıç bana doğru gelmesinden sonraki her şey ağır çekim olarak yaşandı. Kılıcın aldığı yolu hala gözlerimle takip ederken başka bir kılıç ile engellendi. Ardından birisi önüme geçerek adamı yere serdi. Kolumdan tutarak hızlı yürütmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMAN İPLİĞİ
Ficción históricaBÖLÜMLER SİLİNİP BAŞTAN YAZILDI. M.Ö. 200'lü yılları 21. Yüzyıl ile birleştiren bir anlaşma. Kutsal ve Lanet'in, İyi ve Kötünün, Bugün ile Yarın'ın savaşı. Yıllar boyunca bizleri koruyanlar ve yok etmek isteyenler. İlk savaştan son savaşa kadar u...