"Böyle günlerde muhtacım parmaklarınla saçlarımı okşayıp usul usul konuşmana..."
Duvardaki yazıyı okumaya çalıştım, arabanın camı yağmurdan ıslanırken, sokaklar sulu boya gibi bulanırken dışarıya bakmak, insanları incelemek içimde farklı bir his uyandırırdı hep. Hele o boş duvarlar anlamlı kelimeler ile doldurulmuşsa...
Şoförün yanındaki koltukta sessizce oturuyordum, içimden bir sigara yakmak geldi ama elim cebime gitmedi. Onun yerine yüzümü yanımdaki adama çevirdim ve onu beni gizlice süzerken yakaladım. Beni görünce kafasını çevirdi yoluna devam etti.
Onu pek suçlayamazdım açıkçası, benimde yanımda maskeli, sessiz ve psikopata benzeyen bir adam otursa bende sorgulardım.Ne bok yiyordum burada ben... kimin aklına gelmişti Felix, Türkiyeye dön de askerliğini burada devam ettir diye..?
Büyük bir ormana varıp içinden geçtikten sonra askeri üs yavaşça kendini gösterdi. Acaba nasıl bir ekipti? İçindeki kişiler nasıllardı? Beni ne bekliyordu? Diye düşünmekten kendimi alamadım, ama biliyormusun... Hiçbiri sikimde değildi. Buraya sadece işimi yapmaya gelmiştim.
Benim annem Rusdu, babam ise bir Türk. Hayatımın bazı bölümleri Rusya'da geçmişti ama yıllarımın %75'ini Türkiyede geçirmiştim. Dürüst olmak gerekirse Rusya bana daha çok ev gibi geliyordu ama en nefret ettiğim yerdi aynı zamanda. Bazı İnsanlar sayesinde kendi yurdumdan nefret edecek dereceye gelmiştim.
Türklerin güvenini kazanmak kolay değildir, özellikle yarı gevursan ve bir maske takıyorsan... Saçlarımın rengi beyaz yakın bir sarıydı tenim bembeyazdı, gözlerim ise iki farklı renkti, biri yeşil biri mavi. Kısacası ucubeye benziyordum. Yüzümün güzel olması bunu pek değiştirmiyordu. Ucubelik bahane, kendimi aylardır karı yüzü görmemiş azgın köpeklerin içinde göstermeyi planlamıyordum. Bir nevi kendimi riske atmak istemezdim, bu düşünce kendime hem komik hem de iğrenç gelmişti.Araba üssün önünde sertçe durunca düşüncelerimden ayrıldım, kendi kapımı açacakken şoför benim için açmıştı bile. Bu kadar saygıya gerek yoktu, ya benden korkmuştu ya da bana çoktan saygı göstermeye başlamıştı bile. Saygısını hakedecek birşey yapmamıştım ama ben her türlü insanların saygısını kazanırdım zaten.
Arabadan indiğim an yağmurun damlalarını hissettim, siyah uniformamı ıslatıyorlardı. Deri botlarımla üsse yürüdüm. Katılacağım ekip bir Silahlı Kara Kuvvetiydi, genellikle gizli, yani undercover görevlerde bulunuyorlardı. Sanırım görevler arasında en sevdiğim hep undercover olanlardı..
Dışarıda insanlar yoktu, bu beni bir nevi rahatlattı, şoför arkamdan geliyordu, sanki o beni değilde ben onu yönlendiriyormuş gibiydi. İçeri girdiğimde beni bekleyen albay ile karşılaştım, önünde durdum ve asker selamı verdim. Şoför de benimle aynısını yaptı ve yanımda durdu.
Albay adama gidebileceğini emretti. Açıkçası ben adamın sadece şoför olduğunu zannetmiştim, çelimsiz, kısaydı biraz. hafife almıştım belkide.Albay bana döndü, önce görünüşüme baktı, ondan bir kaç santim daha uzundum, önünde gölge gibi durmuştum. Şaşırmışa benziyordu. Ama sonra iyice gülümsedi, samimi bir adamdı belliki. "Felix." Adımı söyleyince hafifçe başımı salladım. "Evet efendim."
"Dedikleri kadar varmışsın." Devam etti ve bana elini uzattı "Albay Yusuf Asım."
Adımı biliyordu zaten, muhtemelen çoktan dedikodumu da yapmışlardı. Elini sıktım. Beni iyice süzdü sonra geri çekildi. Açıklaması gereken pek birşeyin olmadığını biliyordu. Ben yeni gelen bir çaylak değildim, buradan önce birçok yerde görev almıştım. Sadece ilk defa Türkiyede görev alıyordum. "Beni takip et." Dediğini duydum. Adam yürümeye başlayınca arkasından takip ettim. Yürürken bir andanda konuşuyordu."Hakkında çok şey duydum asker. Geneli pozitif. Etkilendim." Hemen cevap vermedim. "Estağfurullah efendim." Bana omzunun üstünden baktı ve gülümsedizxsonra bir odaya götürdü. "Yeni ekibin." Dedi daha kapıyı açmadan, Tam kapıyı açacakken omzumdan tutup durdurdu. "iyi bir ilk izlenim vermeni istiyorum. Aptalca çocuksu kavgalar duymayım." Sesi daha sertti, sanırım eskiden ettiğim kavgalardan da haberi vardı. "Tamammı asker?" Hayır desem boğacak gibiydi. "Tamamdır efendim." Diye cevapladım. Kapıyı açtı, ilk kendisi girdi, ardından ben.
İçerde beni bekleyen 4 kişi vardı. Birisi esmerdi, koyu kahverengi saçlı, hafif sakallıydı, yanında sarışın kahverengi gözlü, onun yanında bir de masaya yaslanmış kumral vardı. Ama en çok dikkatimi çeken, dimdik duran, uzun boylu adamdı. Saçları simsiyah, dağınıkdı. Gözleri de siyaha yakındı. Yüz özellikleri kesindi.
Hepsi beni görünce şaşırmıştı, bekliyordum aslında. Ayakta olmayanlar ayaklandı, bir ikisi, birbiri arasında fısıldaştıktan sonra Albay onları sessizleştirdi. Bir eli omzumdaydı. "Size bahsettiğim kişi."
İçerdekiler Albaya deliymiş gibi bakıyordu. Albay devam etti "Nikolai Felix." İlk ismimi asla sevmezdim. "Burada doğmuş. Anne Rus, Baba Türk. Daha çok Gürcistan sınırlarında ve Irak'ta görev almış. Birçok başarısı var. Buraya en çok onu uygun gördüm. İyi karşılayın." Haklıydı. Burası kolay girilebilecek bir takım değildi. Albayın sesi samimiydi ama kaşları çatılmıştı. Elini omzumdan çekti, "Kaptan sana bırakıyorum, benim yapmam gereken işlerim var. " Albay ekledi. Siyah saçlı adam başını salladı, komutan o'muydu? Hasiktir... Albay çıktığı an kumral yanıma geldi.
"Asker dedik bize karabasan gönderdiler." Espri yaptığını zannetti. Gülmedim. Bozuldu biraz, elini uzattı,
"İrfan çiftçi. Sende Ni.. Fel-...?" Telafuzu iyi değildi. Arkadan sarışın atladı, "Felix lan o amınakoyduğumun malı."
Sarışın çıkıştı. "Yakıp Aslan." Kumralın eline vurdu, kendisi elini uzattı. Elini sıktım "Felix." Dedim sessizce. Arkadan esmer geldi, "Şimdi sen Rusça mı konuşuyon?" Diye sordu, şivesi farklıydı, soruya ise ben bile şaşırdım. Sarışın bana 'sen onu takma' gibi bir bakış attı. "Diğer cahilde bu Kürşat." Esmere işaret etti. "Sorgulama sen onu, kürt zaten." Esmer sinirlenmiş olacak, kaşlarını çattı. Çok bir şey diyemiyordum zaten konuşasım da yoktu. Ne kadar samimi olmaya çalışsalar da maskeden falan diye herhalde garip bakıyorlardı. Çoğundan uzundum, öcü gibi onlara bakıyordum, ne kadar garipseselerde konuşmaya çalışmaları, samimi olmaları iyiydi aslında."Yeter." Siyah saçlı kaptan bağırdı. Sesi sertti, kalındı ve derindi. Diğerleri kenara çekildi o da önümde durdu.
"Albay hakkında bir kaç iyi şey dedi diye hemen kendini bir şey sanma."
Daha ismini bile söylememişti ve direkt eleştiriye geçmişti. Ona karşı sert bir şey dememek için kendimi zor tuttum. Sessiz kaldım. Adam benden uzundu o kesin. Simsiyah gözlerle bana bakıyordu, gözleri ruhuma işliyordu ama sanki maskem buna kalkan oluyor gibiydi. "Kürşat şuna üssü gezdir." Diye emretti esmere. Şuna derken sanki hayvana işaret eder gibi demişti. Esmere baktığımda hafif şaşırmış duruyordu, demekki beklemiyordu böyle davranmasını kaptanının. Kaptan dışarı çıkınca diğerleri birbirine bakış attı."Ulan bu adam yataktan tersi mi kalktı yav?" Dedi esmer. "Görünüşe göre Rus'u kıskandı biraz, ha?" Dudağı hafifçe bir sırıtışa kalktı sarışının. Ben ise çenemi sıktım. Daha gram bir şey yapmadan adamın bana garezi tutmuştu. "Gel, kardeş" Dedi esmer, onu takip ettim. Arkadan sarışınla kumral dedikoduya başlamıştı bile.
_____
İlk bölümün bu kadar uzun olacağını pek düşünmemiştim ama yazarken aşırı eğlendim. Umarım konu falan hoşunuza gitmiştir, açıkçası benim aklımda hep bir asker kurgusu yazmak vardı ve dedimki neden bugün yazmayayım. Bu arada Felixin görünüşü ve özellikleri size çok gerçeksiz gelebilir ama daha çok Rus geninden dolayı beyaz tenli, tamamen beyaz saç değilde açık sarışın bir renk ve heterochromia gözleri olarak düşünün lütfen🙏 şöyle bir şey de var, tek sorun askeriye kurgusu hiç okumadım sadece Cod'dan referans aldığım için yanlışlıklar olabilir, araştırarak yaptım o ayrı konu tabi. Ama eğer yanlış görürseniz kusuruma kalmayın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GAREZ
RomanceYarı Rus, yarı Türk kökenli Felix, Türkiyede askerliğine devam etmek için en iyi timlerden birine atanır, ekibin komutanı ise sert, disiplinli bir asker olan Duman Toprak'tır. Bu iki adam arasında filizlenen nefret ve çelişki yerini hiç beklenmeyen...