9-Görev

73 13 5
                                    

"Felix ben senin instanı almadım dimi lan, versene." Dedi Yakıp arkasındaki dolaba yaslanıp aynı zamanda üniformasını düzeltirken. Oturduğum yerde botlarımı giyerken yukarı Yakıp'a bakıp, "Şey işte Nik Felix ama alt tire var." diyip botuma geri baktım, bağcıkları bağlayıp ayağa kalktım. Yakıp telefonunu çıkardı, muhtemelen istek attı.

"Oğlum hesabın bomboş bombok." Sırıttım. "Başka bir hesap da var ama onu herkese veremiyoruz malesef." Dedim. Birşey yazıp telefonu cebine koydu, hafiften kaşlarını büktü, "Götünü ver demedikki be Rus." Güldü, benim sırıtış da büyüdü sonra bebek gibi somurtup, "kırıldım ama cidden, vermezsen verme." Dedi bende bir gülüş attım, "Tamam ulan bir ara veririm söz." Yakıp orospu çocuğu gibi sırıtınca kaşımı çattım. "Hesabı lan hesabı!" Diye bağırdım şakasına odayı bir kahkaha bastı. Üniformasını giyinip ekipmanını kontrol eden Kürşat sırıtarak konuştu, "Rus takıma geldiğinden beri bel altı şakaları level atladı yeminle yav." Gülüşmeler arttı, benim ağzımdanda minik bir kıkırdama çıktı, ben gülerken tamamen hazır olan Duman komutanın gözlerini kendimde hissettim, gülüşümü izliyordu, daha bozuntuya bile veremeden Kürşat telefonunu tutarken tekrar konuştu. "Ekledim bende ha, dm'ni kontrol et." Sırıtıyordu pezevenk. Duman bir kaşını kaldırdı. "Dm ne lan?" Diye sorunca etraf bir sessizleşti sonra yerini kıkırdamalara bıraktı. "Komutanım 'dm' ne bilmiyormusunuz?" Diye sordu Yakıp.
Duman bakmaya devam edince cidden bilmediğini anladılar. Geri kafalı şerefsiz teknoloji bilgisi de yoktu. Şaşırmadım.

Kendimi cahil demekten tutup bir iç çektim. Şu hayatta en nefret ettiğim insanlar böyle bipolarlardı. Bir gün iyi bir gün kötü.. geldiğimden beri üssü bana cehennem eden adama bakıp ekipmanlarımı kontrol ettim. Ceza aldığımdan beri doğru dürüst operasyona gidememiştim burada gideceğim ilk operasyondu, hemde Allah katına çıkan bir dağda. Herkes hazırlanınca yavaştan binadan çıkıp helikoptere doğru yürümeye başladık.

Helikoptere ulaşınca yavaş yavaş bindiler. En son ben ve benim arkamda Duman vardı, bacağımı atarken Dumanın elini sırtımda hissettim.

"Geç Yakamoz geç." Dumanın sesi sessiz ve fısıltı gibiydi ama kulaklarımda yankılandığı gerçeğini değiştiremedi.
Doğru dürüst anlamını bilmediğim kelimeyi duyunca ona geri bakıp kaşlarımı çattım.
Kim bilir ne demişti.

Herkes sonunda helikopterde biryere oturup rahatlayınca kafamı yasladım arada Dumana sinirli bakışlar atmama rağmen beni gram umursamadı. Helikopter havalanınca tutunup konuşmaya başladı. "Anladınız dimi olayı? hatasız bir şekilde bitirmemizi istiyorum beyler." Herkes başını salladı. "Komutanım eğer düzgün geçerse bizim yeni gelenin evinde toplanıp birşeyler içelimmi?" Dedi İrfan. Bir kere de adımı kullanın lan. Fikre yüzümü buruşturdum.
Duman düşündü, "Odaklan." Görevden bahsediyordu. Ama hayır da dememişti. Kesin başıma çullanacaklardı...

Helikopter bir kaç saat içinde varış noktasına indi, helikopterden neredeyse zıplayarak çıktım ve bana geri bakan manzaraya baktım. Güneş buraya baya vuruyordu. Karlı dağlardan farklı, kuraktı.

Yapmamız gereken basitti, yani diğer görevlere göre. İlk önce o şerefsizlerin olduğu yeri bulup sonra içinden herhangi birini rehin alıp zorla konuşturmak, gerekirse işkence etmek.

Derken yürümeye başladık. Sessiz sessiz sapsarı güneşin o sıcağında ter tere kalmışken birden Yakıp'ın sesini duyunca kafamı ona çevirdim Dumana bakıp gülümsüyordu. "Komutanım sizin flört ne durumda?" Diye sorunca sanki bir anlık boğazım sıkıldı. Flörtü mü vardı? Niye böyle hissetmiştim? Bazen ben bile kendimi anlamıyordum, hislerim içimde karışmışken taşa takıldığımı bile farketmedim. "Siktir-.." mırıldandım. Dumanın bakışlarını üzerimde hissedince duraksadım. Sesi kulaklarımı deldi. "Buralar beklediğin gibi değil dimi çocuk?" Çocuk? Bazen şu kelimeleri alıp hepsini bunun götüne sokmak istesemde sessiz kaldım onun yerine dişimi sıktım. Sanki yeni gelmiş bir çırak muamelesi görmekten yorulmuştum.

Duman cevap vermediğimi görünce gözlerini kıstı. İkimizin arasında olan soğukluk ve kavga beni hem garip hissettiriyor hemde çok sıkıntı hisler beslememe sebep oluyordu. Duman sonra Yakıp'a döndü, "Sen hiç o işlere girme sarı." Bir iç çektim. Saçma ve salak konuşmalarla bölgeye yaklaştığımızda herkes sessizleşti. Bir kaç metre sonra hafiften görünmeye başlayan sığınağa kısık gözlerle baktım. Duman bize dönüp sessiz bir emir verdi, herkes sessiz vahşi bir hayvan sanki kurbanına bakıyor gibi yerini aldı.

Komutan Yakıba sessizce bir işaret yaptı, Yakıp hızla mesajı alıp sessizce ve gizlice biraz ilerideki tepeye geçti, bizse silahlarımızın optiklerinden teröristlere nişan almış durumda bekliyorduk. Duman komut verince Yakıp uzaktaki bir teröristin arkasına geçip ağzını kapattı, adamı şimdilik birşey yapamaz hale getirmişti.
Duman anında bize talimat verdi bizde diğerlerini teker teker indirdik, ama daha fazla varmı yok mu emin olmadığımız için tetikte alanı kontrol ettik ve Yakıbın yanına geçtik. Yakıp elindeki adamı sertçe yere fırlattı, adamın sırtı taşa vurduğunda nefesi kesilip sertçe inledi. Duman komutan adamın önüne geçip eğildi, simsiyah gözleri sanki adamın ruhuna işliyordu çünkü o piç teröristin götünün tutuştuğu yüzünden belliydi.

"Kimsiniz lan siz?!" Duman bağırdı, adamsa (adam demek yük olur) sessiz kaldı. Duman sessiz kaldığını görünce silahının arkasıyla adamım yanağına sert bir darbe indirdi. "Ne yapmayı planlıyorsunuz?!" Duman bağırdı tekrardan. "Ben birşey bilmiyorum!" Şerefsizin sesi acıyla tınladı.
Bu sefer tekmeyle kaldı, adam konuşmazdı, kendi canı umrunda değildi belliydi. Ben bir kaç adım attım, belkide hafifçe Dumanı itip yere çömelip adamın üstünü aradım, elim bir fotoğrafa değince küçük kağıdı hızla çıkardım. Bir çocuk fotoğrafı. "Oğlun mu var?" Sakin ve nazik bir sesle sordum, adam cevap vermedi, sadece bana evet der gözlerle baktı.

Merhamet bekliyordu.

Beklediği merhameti anca tanrıda bulur.

Maskeli yüzümle adama doğru eğildim ve çenesini sertçe kavradım, öyle sert bir şekilde tutuyordum ki elimde eldiven olmasına rağmen tırnaklarım adamın cildine kanatcak derecede batıyordu.

"Bak şimdi.. ya konuşursun... ya da senin piç kurusu oğlunu bulur gözünün önünde vururum."

Sesim sert, karanlık bir şekilde çıkmıştı, hatta fısıldıyordum ama o sessizlikte o dağda yankılanıyor gibi oluyordu.
Korku dolu gözlerle bana baktı ve ağlayarak yalvarmaya başladı ama timsah göz yaşları biryeri bulamayınca artık pes etmekten başka çaresi kalmadı.

İnsan oğlunu öldürtürmü?
.... öldürüne kadar döver bu ayrı konu.

"Tamam! Tamam... konuşcam!-" elimi adamın yüzünden hırsla çektim ve fotoğrafı tekrar cebine koydum. Diğerlerinin şaşkın bakışlarını umursamayarak ayağa kalktım.
"Üsse götürelim konuşmazsa sözüm var." Sırıttım hafifçe tabi duvar gibi sakladı maske yüzümü. Kürşat adamı ayağa kaldırdı, "Yürü lan!" Diye bağırdı arkasından giderek. Yakıp çoktan adamın elini bağlamıştı.

Bende yürümeye başladım, Duman arkamdan gelip yanımda benimle aynı hızda yürümeye başladı. "Yaparmıydın?" Bir an az kalsın Dumanın sesine adımları durdurdum, bir süre sessiz kaldım. "Yapardım." Dedim. Doğruydu, ki demekki bilmiyordu makine gibi bir asker olarak yetiştirildiğimi. Bilemezdi.. onun karanlığında eziliyordum çünkü. Buraya geldiğimden beri o duvarlarım istemsiz çatlamıştı ve en küçük hamlede yıkılacak duruma gelmişti, ne hissedeceğimi bilemez olmuştum.

"O kadar kalpsizmisin?" Diye sordu.

Sana değilim.

"O kadar kalpsizim." Cevapladım.

Helikoptere hala ne olur ne olmaz elimizdeki rehinle tetikte bir şekilde yürüdük. İrfan ve Kürşatın şakalaşmalarından hariç sessizce.

Helikoptere binip yerimizi aldık. Sessizlik yine Kürşat sayesinde bozuldu. "Görevden sonra Rus'un evinde içeriz artık herhalde?"

Hay ben böyle işin...

_________________________________________

Bazen çok acemi yazdığımı düşünüyorum..

Ayrıca kitabın kapağını değiştirdim daha iyidir umarım.

GAREZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin