~°⚜To bind our fortunes, damn what the stars own⚜°~
Sabahın erken saatleriydi. Güneş doğalı sadece bir kaç saat olmuştu. Gökyüzü ona yakışan maviye daha yeni kavuşmuştu. Buna rağmen Mondstadt şehrinde büyük bir heyecan vardı. Her yerde Mondstadt'ın maviden turkuaza dönen, ortasında rüzgar ve Sesilya simgesi olan bayrağı dalgalanıyordu. Sokakların tamamı Sesilya, Rüzgargülü, Karahindiba ve Mondstadt'a özgü çiçekler ile süslenmişti.
Ozanlar ve şarkıcılar sayesinde meydandan neşeli müzikler yükseliyordu. Bazı çiftler müziklere ayak uydurarak dans ederken, çocuklarda ellerinde uçurtma, rüzgargülü ve karahindibalar ile neşeyle etrafta koşturuyorlardı.
Meydanın bir köşesinde halka şarap -küçük çocuklara üzüm suyu- ve elma dağıtımı yapılıyordu. Mondstadt halkı özel ve dini önem taşıyan günlerde kahvaltılarını elma ve şarap ile yaparlardı. İnançlarına göre taptıkları tanrı olan Barbatos'un en sevdiği içecek ve yiyecek, şarap ve elmaydı. Bu yüzden ona inaçlarının bir simgesi olarak bu geleneği yüz yıllardır sürdürüyorlardı.
Tüm bu eğlenceler aynı şekilde şu an için sadece soyluların ve halkın üst tabakasının bulunduğu katedralde de devam ediyordu. Bütün bu eğlencenin tek sebebide Mondstadt'ın göz bebeğinin yani Venti'nin taç giyecek olmasıydı. Venti'de katedralde taç giyeceği için sadece bugünlük oraya halkın girmesine izin verilmiyordu.
Katedral meydan gibi özenle süslenmişti. Tabi bu kısım dini bir bölge olup sadece halkın üst tabakası bulunduğu için o kadar hareketli değildi. Burda çalan müzikler biraz daha sakindi. Etrafta koşusturan çocuklar yoktu. İnsanlar şaraplarını yudumlarken, birbirleriyle saygıyla konuşuyorlardı.
Liyue'nun prensi elinde şarap dolu kadehe bakıyordu. Kalabalık ortamlardan fazla hoşlanmadığı için olabildiğince kenara çekilmisti. Oysa ki babası biraz kaynaşmasını söylemişti. Bu törenden sonra bu akşam Venti ile resmi olarak evlenecekti ve Liyue'nun müstakbel kralı olmanın yanında Mondstadt'ın da kralı olacaktı. O yüzden halka azda olsa kendini sevdirmek gerekiyordu ama kehribar gözlü prens hiç oralı olmuyordu.
"Bugün hem Mondstadt hem Liyue tarihinin en önemli günlerinden biri. Nihayetinde Mondstadt ve Liyue aradında ki anlaşmazlıklar son bulucak."
Xiao babasının sesini duyunca bakışlarını şaraptan sesin geldiği yöne çevirdi. Özel bir gün olduğu için en değerli hanfusularından birini giymişti. Adeta Liyue'nun kralı benim diye bağrıyordu.
"Evet... Venti ile benim belki de en kötü günümüz... İkimizde istemediğimiz şeylere zorlanıyoruz."
Xiao'nun sesi oldukça durgun çıkmıştı. Venti ile tanışmasının ve o tartışmanın üzerinden tam bir hafta geçmişti. O süreçte de biraz düşünme fırsatı bulmuştu. Ne kadar bu evliliği istemediği için Venti'den başta nefret etsede biraz düşündükten sonra Venti'nin de bir suçu olmadığını anlamıştı. Oda Xiao gibi zorlanmıştı ve halkını korumak için kabul etmek durumunda kalmıştı. O yüzden Venti ile artık rahatça empati yapabiliyordu. Artık ona sinirli değildi. Tabi bu onunla evlenmek istemediği gerçeğini ve hâlâ Aether'ı sevdiği gerçeğini değiştirmiyordu.
Ama bir sorun vardı. Tartıştıklarından sonra Venti, Xiao ile arasında büyük bir duvar örmüştü. Xiao düğün işleri için bir kaç kere Mondstadt'a geldiğinde Venti ile konuşmaya çalışmıştım ama Venti ya hemen ordan tüymüştü ya da Xiao'nun yanına yaklaşmasına bile izin vermemişti. Bu haraketleri Xiao'yu çok kıl etmişti ama o günkü davranışlarından sonra Venti'nin ona sinirlenip duvar örmesini normal karşıladı. O yüzden ilk günkü gibi sinirinin onu ele geçirmesine izin vermedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Under the Stars | XiaoVen (Royal Omegaverse)
FanfictionMondstadt ve Liyue arasındaki yüzyıllık düşmanlık, iki ülkeyi büyük bir savaşın eşiğine getirmiştir. Barış umuduyla, Mondstadt'ın Prensi Venti ve Liyue'nin Prensi Xiao, zorunlu bir evlilikle birbirine bağlanır. Ancak bu evlilik yalnızca ülkeleri bir...