Bu bölüm leaving tonight ile yazılmıştır, dinlemeniz naçizane fikrimdir.
Hakim bakış açısı ile
Sorular sormak, yıkılmaya yüz tutmuş umutları yeniden toparlamak ve geri de bırakılan bir haftanın ardından alışılmış hislere ihtiyaç duymak.
Sunoo için, kimi zaman şüphelelerle dolu olduğu öpüşleri kimi zaman da boş cümlelerin altının doldurduğu sarılışları,
en çokta onu özlemekle geçti bu bir hafta.
Beklediği bir mesaj, bir arayış ve bir dönütün isteği içindeki üzüntüyü bir çığ misali büyüttü usul usul.
Bu iletişimsizliğin ancak onun bir adımıyla çözüleceğini biliyordu ve bu tek taraflı bekleyiş zulümdü. Artık ona atacak ne bir adımı ne de çiğneyecek bir gururu vardı zannınca ama Sunghoon yanında bulunsa bu düşüncelerini birer birer kenara koyacağını da biliyordu.
Aşık olmuştu işte, daha ötesi varmıydı ki? Beklentisiz çıktığı bu yolda, aldığı karşılıklar onu öylesine mutlu etmişti ki bu hissiz geri dönütlere üç hafta katlanmıştı. Belki Jungwon ve Niki'nin ısrarları olmasa bir müddet daha katlanırdı.
Tabii bu sırada Jungwon'un Sunghoon hakkında ettiği kahırlara kulak vermeye çalışmak, Jungwon'un ardından bu yaşanılanlara karşı sinirini başka türlü belli etmekten çekinmeyen Niki'nin her şeyi yokuşa sürmesine ayak uydurmaya çalışmak ve her ne olursa olsun Sunghoon'un ona gelmesi için gece dileklerinde bulunmak.
Bu yedi günde dönen döngüler böyleydi, ne eksik ne fazla.
Henüz on beş dakika önce evden ayrılan Niki ve Jungwon'un ardından arkadaşlarının ısrarına rağmen yerinden kıpırdamadı Sunoo. Onlara gitmesini söyledi ve nihayet yalnız kaldığı için şükür etti. Niki'nin yanında ağlayamıyordu çünkü arkadaşı her zaman aynı şeyleri - ondan vazgeçmesi gerektiğini- söyleyip duruyordu.
Yalnız bazı sözleri imkansızlığın dışına çıkıp öylesine bu ümitsiz durumu hatırlatıyordu ki Sunoo'ya, duymak istemiyordu.
Jungwon desek, ondan bir nebze daha iyiydi ama onun da bir haftadır Sunghoon'a kendince uyguladığı grev Sunoo'nun hoşuna gitmemişti. Ne de olsa bu tek taraflı yaşanan bir şeydi değil mi?
Salonun çokta ışık olmasını istemediği için birkaç loş ışıkla idare etmeyi denedi Sunoo. Tıpkı onun odasında olduğu gibi.
Belki böyle olursa kendini orada hissederdi, özür dilemek için gittiği gece de yaşadıklarını anımsardı tekrar tekrar.En güzel sözleri o günün gecesindeydi, sadece bu ilişkiye ikna etmek ve yanında kalması için miydi bunca güzel söz?
Ağzından bir kere bile ' seni seviyorum ' cümlesini duymamıştı, evet klasikti ama bu bir gerekçeydi. Ama daha da güzeli,
aradığım yerlerde benzeyiş buldum sende'ydi.Böylesine anlamlı cümleleri değişmezdi ki öyle her ağızda olan klasiklere. Kalbinin sızısıyla bastırdığı gözyaşları yeniden firar etti gözlerinden. Galerisinden açtığı birkaç fotoğraf vardı elinde sadece, bakıpta ağlayacağı hiç bir şeyi yoktu.
O da bir an olsun düşünmüş müydü böylesine yoksa yine bu harap ediş tek taraflı mıydı? Özlemiş miydi Sunoo'yu?
Sonuçta bu üç hafta tamı tamına yirmi bir gün, göz açıp kapayış olamazdı. Sarılırken, öperken, birlikte yedikleri her gün o sıkıcı yemekte Sunoo gün içinde yaşadıklarını anlatırken, güzel söz söylemeye çekinip her şekilde onu göz hapsine alırken hiç mi bir şey hissetmemişti?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pearly - sunsun
FanfictionSunoo arkadaşının vesilesi ile sık sık geldiği bu büyük evde, hissetmeye başladığı duygular ile birçok algısını yıkmaya hazırdır. Bu algıların başında da kendisinden yedi yaş büyük birine aşık olmak vardır.