🎭
Bir varmış, bir yokmuş. Zamanın birinde, bilinmez bir ülkede büyük bir bebek katliamı yapılmış. Analar susmuş, babalar dert kusmuş. Bebeklerin kanı kurban olarak adanmış, ruhlar satılmış, ülkenin yetişkin ve delikanlı erkekleri aşka yenik düşmüş.
Bir doğmuş, bin ölmüş. Kader son kozlarını oynamış; her evin ocağına kor bir ateş düşürmüş. Bir kadın, koca bir ülkenin his katili olmuş. Ölen bir bebekler değil, milyonlarca insan olmuş.
🎭
2. Bölüm : BİR DOĞMUŞ, BİN ÖLMÜŞ.
•1884
•İspanya Krallığı (Reino de España)
Günler ile haftalar birbirine girmiş, yılların içerisinde kaybolan aylar, birer kabusa dönüşmüştü. Takvimler durmuştu adeta. İnsanlık, zihinler, hisler ve düşler, tek bir kadının kurbanı olmuştu.
1884 yılının soğuk ve kasvetli akşamlarında ki bir vakitte, İspanya Krallığı'nda sadece tahtı değil, tüm ruhları ele geçirmeye kararlı bir kadın vardı: Gabriela. Güzelliği, insanın içine işleyen, büyüleyici ve tehlikeli bir aura taşıyordu. O, sıradan bir kraliçe olmayı istemedi. Bir hükümdardan fazlası olmayı, tüm bir ulusun kaderini ellerine almayı arzuladı. Ancak kader, onun kurnaz planlarını bozduğunda, aşk ve ihtirasın yerini karanlık bir intikam aldı.
Aşk, onun yüreğine en ateşlisinden bir zincir vurduğunda; kalbi zifiri karanlık bir buzula devrilmeye başladı. Onun ateşi zamanla kocaman bir cehenneme dönüşürken, buzu bedeninin diri kinini tazecik tutuyordu.
Gabriela... O, sadece bir kadın değil, evrenin en karanlık köşelerinden gelen bir ihtirasın vücut bulmuş haliydi. Bir büyücü, bir tanrıça, bir fırtına... Onu gördüğünüz an, sanki zamanın bile durakladığını hissederdiniz. Gözlerine bakan herkes, ruhunun derinlerinde bir korku hisseder, kalbinin en karanlık köşelerine sakladığı sırları açığa çıkarmış gibi çaresiz kalırdı. Gabriela'nın varlığı, tek bir insanın taşıyabileceği kadar basit değildi; onun çevresinde bir girdap gibi dönen enerji, hem güzelliğin hem de ölümcül bir tehlikenin kusursuz bir birleşimiydi.
Gabriela'nın yüzü, en zarif heykeltıraşın ellerinden çıkmış gibi kusursuzdu; ama bu kusursuzluk, bakışlarında bir tehdit taşıyordu. Elmacık kemikleri sivri ve sert, dudakları her zaman ince bir tebessümle kıvrılıyordu. O tebessümde, her zaman bir bilmecenin, bir tuzağın, bir zaferin işareti vardı. Dudaklarının arasından dökülen her kelime, dünyanın en tatlı zehri gibi kulaklarınıza sızardı. Sesi, derin ve kadifemsi, ama içten içe tehlike doluydu. Kelimeleriyle birini baştan çıkarabilir ya da paramparça edebilirdi. Her kelimesi, sanki büyülü bir formülün parçasıymış gibi insanı etkisi altına alırdı.
En belirgin yanı ise gözleriydi. Gabriela'nın gözleri, bir gece yarısında parlayan ay ışığı kadar keskin ve soğuktu. Bir orman yangını gibi yakıcı ve yıkıcıydı ama aynı zamanda dipsiz bir kuyunun karanlığına sahipti. O gözlerde, binlerce yıllık bilgelik ve korkutucu bir karanlık saklıydı. Gözlerinin derinliklerinde yalnızca geçmişin hayaletleri değil, geleceğin felaketleri de yatar. Kiminle konuşursa konuşsun, gözleri o kişiyi adeta ele geçirir, içindeki tüm sırları açığa çıkarırdı. Gabriela'nın bakışları altında kimse saklanamaz, kimse ondan kaçamazdı. Onun bakışları, insanın ruhunu çıplak bırakır, maskelerini bir bir söküp atardı. Gözlerinin tek bir kıvılcımı, bir krallığı yakıp kül edebilecek güçteydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOD:103 KATLİAM
Mystery / Thriller"Arıza derler bana, Azra değil." "Azra... ¿es usted un mal funcionamiento?" 🎭 Hapishanede mahkum olan katliamcı bir kadın ve geliştirdiği teknolojiyle ülke yönetimine el koyan bir adam. Ivan Demirel Guerra. Azra. Kimliksizdi kadın, ve her şeydi...