4: BALO SALONU part 1

15 3 10
                                    

IRIS SAMANTHA MATTHEWS

Onlar odadan çıkar çıkmaz düştü omuzlarım. Ellerim yatağa zincirliydi ama birkaç adım atabileceğim kadar uzundu.

Saat kaç olmuştu bilmiyordum ama gecenin geç bir saatinde olduğumuzu düşünüyordum. Bakışlarımı pencereden çekip ellerime indirdim.

Hayır, ağlamayacaktım. Hayır, korkmayacaktım. Çünkü babam gelecekti. Çünkü babam beni burada bırakmazdı. Çünkü babam beni kurtarırdı.

Kapı bir kez daha yavaşça açıldı. Bir adamın gölgesi içeriye düştü. Gelen kişi Leon'du. Elinde bir pasta tutuyordu. Pastanın üzerinde iki mum vardı, biri 'bir' diğeri 'sekiz' şeklindeydi.

Arkasından iki hizmetçi onu takip etti. Hizmetçilerden birisi elinde bir tepsi, üzerinde iki tabak ve iki çatal tutuyordu. Diğerinin tepsisinde; iki şarap kadehi, bir şişe şarap, bir bıçak vardı. Tepsinin üzerinde duran şeyleri hızlıca komodinin üzerine koyup çıktılar.

Bakışlarımı pastadan, Leon'a doğru çıkardım. Çatık kaşlar ve sorgulayan gözlerle ona baktım. Cidden benim şu an, bu durumdayken doğum günümü mü kutlayacağımı sanıyordu?

"Bu ne?" Mesafeler oldukça hissedilirdi. Sesimdeki soğuk ton elle tutulur şekildeydi.

Derin bir nefes aldı, bunun olacağını zaten biliyordu. "Doğum günün kutlu olsun Iris." dedi. Pastayı bana doğru uzattı.

Pastaya, ardından ona baktım. Sonra yine pastaya döndüm. Ayağa kalktım. "Umarım geberirsiniz." dedim. "Hepiniz." Mumları tek seferde söndürdüm, ardından elimi pastaya vurdum. Pasta yere düşerken Leon'un yüzünde hem sinir hem de şaşkınlık ifadesi oluşmuştu.

"Ne yaptığını.." diye başladı söze ancak bitirmesine izin vermedim.

"Ne yapacaktım? Mumları üfleyip mutlu mutlu pasta mı yiyecektim?" Başımı iki yana salladım. Gözlerimde hayal kırıklığı vardı. "İhaneti herkesten beklerdim Leon, ancak senden asla. Bir gün beni kandırdığını ve bu ana geleceğimizi söyleselerdi, kahkahalarla gülerdim." Bir kez daha hayal kırıklığıyla başımı iki yana salladım. "Ve biliyor musun, ben 'Leon yapmaz' derdim."

Bir adım yaklaştığında arkamda duran komodin üzerindeki bıçağı elime aldım. Hiç düşünmeden ona doğrulttum. "Bana yaklaşma Leon!" diye bağırdım. "Bana yaklaşma."

Elini bana doğru uzattı, "Sakin ol, Iris." dedi. Ancak benim sakin olmak, sessiz kalmak gibi bir niyetim yoktu. "Ya kendine ya da bana zarar vereceksin Iris, bırak şu bıçağı."

Bir kez daha eli bana doğru uzandığında yana doğru bir adım atarak uzaklaştım. "Sakın," dedim bu sefer. "Sakın bana dokunmaya kalkışma."

Bir silah sesi duyuldu. Ardından ikinci ve üçüncü bir silah sesi daha. Sonra dördüncü ve beşinci... silah sesleri arttıkça arttı. O an Marte ailesinin malikanesinde olduğumuzu anladım. Malikaneye ateş ediyorlardı.

"Baba..." dedim bir an umutlanarak. Bunu yapan kişinin babam olmasını diledim.

Leon, tek kelime etmeden çıktı ve hemen kapıyı kilitledi. Ben babamın geldiğine o kadar emindim ki, kilitlenen kapı umrumda bile değildi. Bir şekilde çıkacaktım buradan.

Ancak işler beklediğim, umduğum gibi gitmedi. Pencereden dışarıya bakarken adamların evin etrafına benzin döktüğünü gördüm. Bu adamlar babamın adamları değildi, adamlara emir veren de babam değildi.

Evin etrafı yanmaya başladığında ve dışarıya kaçmak isteyenler kapana kısıldığında çığlık attım. Ellerimdeki zincirler kapıya yaklaşmama izin veriyor muydu bilmiyordum ama kapıya doğru koştum. Ne yazık ki kapıya kadar gidemedim.

Merhamet Vuruşu.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin