5: BALO SALONU part 2

16 5 50
                                    

Yavaş adımlarla tuvalete doğru ilerledim. İnsanların konuşması dışında tek duyabildiğim, topuklu ayakkabılarımın sesiydi. Ancak birden bu sesten başka bir ses daha duydum. Birine ait ayak sesleri hemen arkamdan geliyordu.

Duraksadım. Paniğe kapılmayı önlemek için bir nefes aldım. Ardından dönüp arkama baktım. "Bay Yamazaki?"

"Bayan Matthews?" dedi, benim sesimi taklit ederek. Bu harekeri kaşlarımı çatmama neden oldu. Ne yapmaya çalışıyordu?

"Ne yapmaya çalışıyorsunuz?" diye gereksiz bir soru sordum.

"Siz ne yapmaya çalışıyorsanız," dedi, yarı alaylı yarı ciddi bir tonda. "Ben de onu yapmaya çalışıyorum leydim, bir sorun mu var?"

Başımı olumsuz anlamda hareket ettirdim. Neden kendi üzerime alınmış olduğum hakkında bir fikrim yoktu. Tuvalete gidiyordu elbette, başka ne yapıyor olabilirdi?

"Mutsuzsunuz?"

"Hayır. Sadece bir şeyler düşünüyordum."

"Hayır leydim, şu andan bahsetmiyorum. Sizi gördüğüm ilk andan beridir kendinizi gülümsemeye zorlandığınızı ancak mutsuz olduğunuzu anladım."

Şaşırmıştım. Bunu ustaca gizlediğimi sanıyordum çünkü çevremdeki herkes mutlu olduğuma emindi. Ancak bu adam en başından beridir mutsuz olduğumu anlamıştı.

"Saçmalıyorsunuz bayım." dedim, alaycı bir tavır sergilemeye çalışarak. "Neden mutsuz olayım?"

"Bilmem." dedi. Bir adım öne gidip bana doğru döndü, bu hamlesi adımlarımı durdurmama neden oldu. "İstemediğiniz bir evlilik içindesinizdir belki?"

Bizim hakkımızda bir şeyler biliyor olduğu oldukça belliydi, ancak ne kadarını biliyor olduğunu bilmiyordum. Bir şey demedim. Durduğum yerde öylece ona bakmaya devam ettim. Aptal gibi davranıyor ve diğer taraftan tuvalete gitmek yerine adım atmadan öylece duruyordum.

Bir anda beni duvarla arasına aldığında gözlerim büyüdü. "Ne yapmaya çalışıyorsunuz siz? Hayır, bana benim yaptığımı yapmaya çalıştığınızı söylemeyin. Benim yapmaya çalıştığım şey sapıklık değildi!"

Hiçbir şey demedi. Bakışları yüzümde dolandı, dudaklarımda durdu. Birkaç saniye orada takılı kaldıktan sonra gözlerime tırmandı. Nefesimi tuttum. Kaçıp gitmem gerekirken hareketsiz kalmaya devam ettim. Bunu isteyip istemediğimi bilmiyordum. Bildiğim tek şey, istememem gerektiğiydi. Evet, belki hiç aşık olmamış ve bu duyguyu tatmamıştım ama ben evliydim. Yani bundan sonra da tatmayacaktım.

Gözleri kapandı. Yüzü yüzüme yaklaştı. Sıcak dudakları, dudaklarımı buldu. Birkaç saniye sadece baskı yaptı, ardından üst dudağımı dudaklarının arasına aldı. Ben karşılık vermediğimde ise geriye çekildi.

Ani şokla tokat attım. "Ne yaptığını sanıyorsun sen?" diye bağırdım bir kez daha. "Ben evli bir kadınım, buna nasıl cüret edersin?" İşaret parmağımı havaya kaldırdım. "Sakın bir daha bana bakmaya bile cüret etme."

Ona arkamı döndüm. Kadınlar tuvaletine girdim. Kendime baktım aynadan. Hoşuma gitmiş miydi? Hayır gitmemeliydi. Ama güzel hissettirmişti. Neden güzel hissettirmişti ki? Ben evliydim ve ihanet edecek bir kadın değildim. Ben bunu kendime yakıştırmazdım.

Belki evliliğim kötüydü ama bu kocamı aldatabileceğim veya başkasını sevebileceğim anlamına gelmiyordu.

O zaman neden bu kadar güzel hissettirmişti? Neden hem çok yanlış hem de çok doğru geliyordu? Üstelik ben yanlış olduğunu adım kadar iyi biliyordum.

Merhamet Vuruşu.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin