Medyadaki heybetli görüntüye bayıldım mlsf o yüzden sizin de görmeniz gerek....
Üzgünüm 2 ay bölüm yoktu... bu hikaye Hakan ficim kadar kolay gelmiyor, çok düşündüm değiştirsem mi, tamamen mi silsem diye ama zaten çok uzun planlamamıştım bu kitabı o yüzden devam etmeye karar verdim. Kitabı okuyan 2 kişi falan kaldıysa... bu bölüm sizler için bebişler🥹🩵 Burdan gidip Hakan ficime bölüm yazacağım şimdi🫡barisalperyilmaz
hey
kendini daha iyi hissediyor musun?Ah, hayır. Kahretsin. Ne yaptım ben? Tabii ki ona mesaj atacak kadar aptalca bir davranışta bulunmuş olamazdım . Bu hoşlantıdan çoktan kurtulmam gerekirdi. Onu tüm sosyal medyadan engellemeliydim. Hawaii'ye falan taşınmalıydım.
Cevap vermem utanç verici derecede uzun sürdü. 'Evet, teşekkürler. Dün gece rahatsız ettiğim için kusura bakma.' – bu yeterince sıradan olur herhalde, değil mi? O da 'Sorun değil' diye cevap verdi ve ben hayatıma devam etmeye çalışırdım.
Çarşamba gecesi her zamanki gibi kardeşimin evinde futbol izliyordum. Şampiyonlar Ligi gecesiydi ve Galatasaray, yarı finalin ilk ayağı için Old Trafford'daydı, Manchester United'a karşı. Emilia yanımda kanepede oturuyordu, Gökay da yeğenimi uyutmaya çalışıyordu.
"Kim kazansın istiyoruz?" diye sordu, görünüşe göre çok ilgiliydi.
"Beyaz giyenler." dedim, yüzümdeki kızarıklığı gizlemeye çalışarak.Bir haftadan fazla zaman geçti ve Barış'la ne mesajlaştık ne de marketlerde karşılaştık. Ki bu iyi bir şey, hiç de beni gergin yapmıyor tabii. Kendimi, birkaç kadeh şarap içtikten sonra ne kadar rezil ettiğimi sürekli düşünmüyorum kesinlikle, belki birkaç bardaktan fazla olabilir. Maç inanılmazdı, her iki takımdan da 90 dakika boyunca harika bir performans sergilemişti. Ne kadar işimden dolayı tarafsız olmam gerekse bile her zaman Galatasaray'ı destekliyordum. Gözlerimi ekrandan bir saniye bile ayıramadım. Hakem son düdüğü çaldığında yüzümde bir gülümseme vardı.
"Bence seni daha çok uluslararası görevlere göndermeliler. Bu sezon Galatasaray'ın çoğu maçını sen anlattın, bu maçta da orada olmalıydın!" diye önerdi abim.
"Bu da benim muhabir olmamın mantığını bozar, beni sadece tekrar İspanya'ya gönderirlerse, anlıyor musun?"
"Saçmalık. Ücretsiz bir İspanya gezisi fena olmazdı."
Haklı, güzel olurdu. Bunun yerine, küçük stüdyo daireme geri dönüyorum. Yatmadan önce telefonuma bakarken kalbim hızla çarpmaya başladı ve ellerim terledi. Bana mesaj atmıştı.Barisalperyilmaz
seni arayabilir miyim
uygunsan tabiİnsanüstü hızda 'Evet' diye cevap yazdım, ne demek olduğunu veya ne istediğini düşünmeden. Ona numaramı gönderdim ve bir dakika sonra onun sesini diğer tarafta duydum.
"Merhaba, Derya." Gülümsemesini neredeyse telefondan hissedebiliyorum ve ben de istemsizce gülümsüyorum.
"Merhaba." Havalı ve ilginç olmaya çalışıyorum, başarılı olup olmadığımı söylemek zor, özellikle sadece bir kelime söylemişken.
"Maçı izledin mi?" diye sordu Barış. Yatağımda yüzüstü yatıyorum, ayaklarım havada. Babamın eski tişörtlerinden birini giyiyorum, kardeşimden bile eski. Saçlarım dağınık, makyaj falan yoktu. 'Ham' halimdeyim, sadece deri ve kemik. Barış'ın şu an beni görmemesine seviniyorum.
"İzledim, evet. Harikaydı! Gerçekten, herkesin bugünkü performansı inanılmazdı." Konuşurken gerçekten heyecanlıyım ve Barış fazla heyecanla anlatmış olmalıyım ki tok bir kahkaha attı.
"Gerçekten öyleydi, böyle bir şeyin parçası olduğum için çok şanslıyım." dediğinde bir duraksama oldu. Ne diyeceğimi bilemedim, aramayı isteyen oydu sonuçta. Birkaç saniye sonra devam etti: "Söylediklerin hakkında çok düşündüm. Eğlenirken nasıl göründüğünü bilmediğimi söylemiştin ya." Hafifçe güldüğünü duydum, sanki bunu söylerken biraz gergin gibiydi. Bunu duyarken ben kesinlikle gerginim. "Bilmek istiyorum."Beynimden vurulmuşsa dönmüştüm. Barış resmen benimle flört ediyordu. Ve benim beynim eror vermiş kendim de panik atak geçirecek gibiydim.
"Ha, evet mi? Arkadaş mı olmak istiyorsun?" diye sordum, iki saat boyunca kafamı yastığın altına sokup çığlık atmamak için kendimi zor tutarak.
"Öyle bir şey. Seni daha yakından tanımak istiyorum."
Öyle bir şey? Barış.. Şimdi döneklik yapmanın sırası mıydı? Tam kendim de senin hızından bi destek almış ilerleyecekken. Çocuk benim sosyal anksiyetem var sen U dönüşü yaparsan ben yola bile çıkmam.
Cevap vermeye bile fırsat bulamadan, "Kahretsin, gitmem lazım. Ama seni tekrar arayabilir miyim? Belki buluşuruz?" dedi.
"Evet, tabii. Ara beni."Vedalaştık ve ondan sonra nasıl uyuyacağımı bilemedim. Bu adam zaten gittiğim her yerde, bu sorunu daha ne kadar büyütmek istiyordum? Bana ne yaptığını farkında mı? Yarın işim var ama tek yaptığım tavana bakıp onun benden ne istediğini düşünmekti. Bende ne var? Sadece seks mi, yoksa sadece benimle yatmak mı istiyor? Ve bir bakmışım saat 3 olmuş, sonra da 6 ve kalkmam lazım.
..................
"Berbat görünüyorsun, sana ne oldu?" Daniel, her zamanki gibi, çok ince bir şekilde karşılamıştı beni. Muhtemelen haklıydı. Ofis işindeyiz ve kanıt olarak Tanrı'nın favori insanı olmadığımı göstermek için Daniel tam yanımda oturuyor, bana bir civcive bakar gibi bakıyor ve değerlendiriyordu.
"Sadece uyuyamadım, tamam mı? Siktir git."
Cebine uzanıp küçük bir şişe çıkardı ve bana gösterdi, üstünde büyük harflerle 'melatonin' yazıyordu.
"İlaç mı istersin yoksa jelibon mu, hangisini istiyorsun?" diye sordu, derin bir nefes aldım, uykusuz kalmamın onun suçu olmadığını kendime hatırlatarak.
"Gerek yok," diyerek teklifi geri çevirdim. "Bu sürekli bir sorun değil."
"Ha..." Daniel kaşını kaldırdı. "Anladım..."
"Evet? Her şeyi gören gözlerin ne görüyor bakalım?" Onun yüz ifadesine gülerek sordum, sanki en büyük sırrı öğrenmiş gibiydi.
"Bu bir erkek meselesi, değil mi? Bir 'erkek' meselesi!" diye işaret etti beni ve gülmeye devam ettim.
"Hayır."
"Hayır mı?"
"Bu bir 'erkek' meselesi." Her kelimeyi dikkatle telaffuz ettim ve sıra Daniel'e güldü.
"Anladım, 'erkek mesele'n de başarılar."
Başımı salladım ve onun masasına işaret ettim.
"Şimdi işimize dönelim, bu günümün en sevmediğim kısmı, burada gerekenden fazla zaman harcamak istemiyorum."
Öğle arasında, sanki müsait olduğumu bilmiş gibi, Barış aradı."Merhaba, Deniz."
Yani, şaka gibi, değil mi? Adımı böyle söylediğinde hiç bıkar mıyım acaba?
"Merhaba. Barış."
O da böyle hissediyor mu acaba? İsmini daha sık mı söylemeliyim?
"Akşam yemeği hakkında ne düşünüyorsun? Yani, birlikte akşam yemeği yememiz fikri. Hakkında. Bu akşam." Duraksadı. "Yemek. Hani akşam yediğimiz."
Yine o gergin gülüşünü duydum ve midemdeki kelebekler neredeyse beni kusturacaktı. İğrenç.
Bu çocuğun cümle kurma ve gramer becerileri beni benden alıyordu. Yani şuan gergin olduğu için mi konuşamadı yoksa Instagram editlerindeki gibi gerçekten A0 Türkçesi mi vardı?
"Yani, zaten akşam yemeği yemeyi planlıyordum." diye espri yaptım.
"Harika!" dedi heyecanla.
"Çok önemli bir öğün. O benim en sevdiklerimden biri." Bence dünki maçtan sonra beyni sulanmıştı.
"En sevdiklerinden biri mi? En sevdiğin hangisi?"
"Kahvaltıyı çok seviyorum. Öğlen yemeği de ikinci sırada." Zaten başka öğün kalmadı Barış?
"Belki bu akşam yemeği hakkında fikrini değiştiririm. Akşam yemeğini birkaç sıra yükseltiriz?"
"Eğer değiştiremezsen," diye boğazını temizledi. "O zaman yarın birlikte kahvaltı ederiz," diye şaka yaparak güldü. "Ve belki fikrini değiştiririm?"
Bir an duraksadım, dudaklarımı ısırarak. Türkçesi A0dı belki ama C2 Türkçeye sahip olanlardan daha iyi olayı kıvırıp kendi lehine çevirebiliyordu. Ben burda kendi kendime onu haline gülüyordum. Zeki çocuk, resmen kendine yol yapmıştı ben anlamadan. Kafa bi futbola bir de böyle şeylere çalışıyor herhalde.
"Anlaştık."...............
Emilia beni günün ilerleyen saatlerinde aradığında ona akşam yemeğinden bahsetmedim. Sadece yeğenimin yaramazlıklarını ve yeni üç malzemeli bir yemek öğrendiğini anlattı, ona göre malzemeleri asla tahmin edemeyeceğimi söyledi; Sel bana mesaj attığında da ona randevudan bahsetmedim, yani akşam yemeğinden, kahretsin. Akşam yemeginden bahsetmedim, iş hakkında mesajlaştık ve patronlarımızdan konuştuk, ona hangi rengin bana çok yakıştığını hangi rujun bana daha çok uyduğunu sormak istiyordum ama soramazdım çünkü bu bir randevu değil.
Sadece neredeyse iş arkadaşım sayılabilecek bir adamla akşam yemeği yiyeceğim, o da beni daha iyi tanımak istiyor. Tamamen platonik nedenlerle başka ne olabilir ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
in search of an opportunity// barış alper yılmaz
FanfictionDerya, Süper Lig'te haber yapan bir spor muhabiridir. Bir futbolcuyla asla ilişki yaşamayacağına yemin etmiştir. Ta ki yakışıklı bir Türk forvet oyuncusu olan Barış Alper Yılmaz ile tanışana kadar.