İnce ve zarif parmakları cam şarap şişesini umursamaz bir biçimde, her an düşecekmiş gibi tutan kadın, karşısındaki adama bakıyordu özlem dolu bakışlarla.
Siyah tekli berjerde kıvrılmış, bordo renkli dekolteli elbisesiyle oturan, akıl alan cinsten bakışlarla kendisini izleyen kadına baktı bu sefer de adam.
Siyah gömleğinin ilk üç düğmesi açılmış, saçları dağınık, yüzündeki tatlı yorgunluk ifadesi fazla çekici kılıyordu onu. Bacakları iki yana doğru neredeyse doksan derece açıkken kadın için iştah açıcı duruyordu.
"Konuşacak mısın?" kırmızı şarabı yutarken sorduğu iki kelime ile yüzünde olan bakışların durağanlaştığını hissetti alev. Umursamadan şişeyi elinde çevirerek cevap beklemeye başladı sorusuna.
"Özür dilemek istemiyorum. Basit kalır. Affet demek istemiyorum. O da basit kalır. Ama yine de özür dilerim, çok özür dilerim." duyduklarına gülümsedi kadın. Özür beklemiyordu aslında.
Güveni zedelenmişti, canından parçasının kendisine inanmadığının farkındalığına ulaşmıştı. Yedirememişti, yapmaz demişti, kötü bir rüya, kabus bu demişti ama asıl rüya olan iyi niyetli düşünceleriydi.
"Bazen bendeki yerin beni çok yoruyor biliyor musun Mert? Hemde çok. Kalbimde taşıdığım, asla erinmediğim aşkım değil beni yoran. İnanmadığın sevdam, aşkım, gönül vermişliğim." şişenin tahta zemine bırakılış sesi tok bir tonla yankılanırken pür dikkat kendisini izleyen adama baktı alev. Gözlerindeki yorgunluk kendisine eş değer, belki de daha fazlaydı.
"Ama hiç bir zaman kalbimde senden bir parça taşımak bana yük olmadı. Olmayacak. Gönlümün en güzel köşesini seçtim seninle doldurmak için, seni her an duyabilmek için. Kalp atışlarımda seni duyabilmek için, seni tam ortaya koydum Mert. Yıkıldım ben, yerle bir oldum, aklım hayalim şaştı olanlar karşısında. Onun gelişi, senin bana inanmayışın. Delirtti beni, delirdim sandım biliyor musun?" hafif eğildiği koltukta birbirine sürtünen kumaş sesleri duyuldu Alevin titreyen sesinden sonra.
"Çok kızgınım sana, çok sinirliyim, öfkeliyim. Ama inanmadığın, beni sorgulamadığın için değil. Seni çok sevdiğim için sana öfkeliyim ben Mert. Biz, biz.. Gerçi, biz diye bir şey kalmadı uzun zaman önce. Artık sen ve ben var sadece, değil mi?" dedi acı acı gülümseyerek.
Adamın gözünden bir yaş damladı, kumaş pantolona düştü, tüm vücudu yandı kalbiyle beraber. Bir tek kadın kaldı içinde.
Kadın bakmaya devam etti öylece. Düşündü, düşündü. Biz değil, sen ve ben.
Biz değil, sen ve ben.
"Geri eski haline gelir mi bu ikisi? Sen ve ben, tekrar biz olur mu?" yere bakarak ona doğru söylenenler içinde kelebekler uçurdu, duygularını darmadağın etti, titredi. Yavaşça onun gibi yere bakan bakışlarını kaldırıp yüzüne baktı, gördü.
"Ben gitmedim, gitmem. Sen gitmediğin sürece gitmem. Sen bana gönül kapılarını tekrar açana kadar gitmeyeceğim. Açmak istemezsen, ben senin yüreğinden gittiysem de.. Bilmiyorum, bilmiyorum, oralara aklım ermiyor. Düşünemiyorum. Tek düşündüğüm, sen hep bende ilkim, sonum ve biriciğim olacaksın. Ya seninle sonrası ya da son. Senden sonrası yok, olmamalı."
İkisi de kelimelerini dillerinden dökerken istemsiz bir buruk gülümseme yansıtıyorlardı dudaklarına. Birbirlerinden gizleyemedikleri bu hüzün ikisinin de yüreğini yakıp kavurmaya devam ediyordu her geçen saniye.
"İdrak edemedim, konuşamadım dilim tutuldu sanki o an. Vücudum işlevini yitirdi de ayaklarım üzerinde duramadım sandım sizi öyle görünce. Sormaya varmadı dilim aklımdan geçen o korku dolu cevabı alırsam diye."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
oyunbozan | mert hakan
Fanfiction'yaptığım oyunbozanlık değil, sadece benim olanı geri alıyorum.'