veintitrés

468 48 26
                                    

"Nasıl hissettim biliyor musun.." dedikten sonra aklımdaki kelimeleri birleştirip Mertin dalga geçemeyeceği bir cümle kurmaya çalıştım.

Sert ama bir o kadar da yumuşak, güven veren kollardan birisi omzumu sararken diğeri saçlarımda dolanıyordu. Göğsüne dayanan başım nefes aldıkça şişen göğüs kafesine, attıkça güm güm seslerini duyduğum kalbine değiyordu.

Üstümüzdeki bordo mavi olmasın diye bordo yeşil aldırdığı battaniye, salon penceresinden lapa lapa yağdığına an be an şahit olduğumuz kar, yanımızdaki abajurdan gölge olarak üzerimize düşen loş sarı ışık eşlik ediyordu özlem giderişimize.

Arada bir ettiğim iki kelime, söylediklerime kendine has erkeksi kıkırdayışı ile gülen Mert ve onun bana anlattıklarıyla geçiriyorduk akşamı.

"Susarsın ya, böyle orada burada gözün su arar, olur olmadık her yerde su birikintisi, serap görürsün ya. Öyleydim sanki, her yerde seni aradım, en ufak bir harekette sen geldin aklıma, bir daha göremeyeceğim, yaklaşamayacağım sandım sana." derken şakaklarıma dökülen siyah saçlarımı okşuyor, benden öğrendiği örgüyü örmeye çalışıyordu.

Arada bir saçlarımın arasına, alnıma değen yumuşak, kış soğuğunda tüm vücudumu sıcacık yapan kiraz dudaklar değiyordu. Her seferinde konuşuyor da olsam dudaklarımı kıvırtan bu öpücükler sanki ilklerimmiş gibi heyecanlandırıyordu beni.

"Bir de, bulunca o suyu kana kana içersin ya, işte öyle, doyasıya sarılmak, dokunmak, öpmek istiyorum seni. Sende de oluyor m-" sözümün şakaklarımı dolaşan kiraz dudakların bir anda dudaklarıma yaptığı baskıyla aniden kesilmesiyle dudaklarına kıkırdadım.

Araladığı dudakları arasındaki dili alt dudağımı kavrarken geri çekilirken baştan sonra bir tur atıp üst dudağımı ısırdı. Ağzının içine bıraktığım kısık sesli inleme ıslak öpüşlerinin arasında yok oldu.

Büyük ihtimalle kapalı olan kahve gözlerine bakmak istesem de bende açmak istemedim gözlerimi, anın büyüsüne kapılarak. Ona ayak uydurmak istesem de sanki az önce dediklerimi bana gösteriyormuş gibi öpüyordu beni. Hızına yetişemiyor, arada bir nefesim tükenince dudaklarımı açıp alt dudağını tutuyordum.

Sonlara geldiğimi hem artık kısa molaları yetiremediğim nefeslerimden hem de sızlayan, metalik tadı gelmeye başlayan dudağımdan anlıyordum.

Geri çekilip alnımı alnına dayadım, gözlerini açmadı, bense öylece yüzünü inceledim. Ağzından alıp verdiği nefesleri, hızla inip kalkan, benim kadar olmasa da nefessiz kaldığı için arada sırada kesikleşen soluklarını dinledim.

Yeni tıraş ettiği, hafif baş göstermeye başlayan sakallarını parmak uçlarımda hissederken yarım ağız güldüm nefeslenmeye bir saniyeliğine ara vererek.

Gözlerini araladığı gibi gözlerimle birleşti kahveleri. Öyle bir rengi vardı ki göz bebeğinin etrafını çevreleyen irislerinin; tanımlamaya kelimelerim yetmiyordu. Kahvenin en güzel tonu, her farklı duygusunda değişiyordu rengi sanki. Sinirlenince büyüyüp kahvelerini incelten siyah göz bebekleri, gülünce kısılıp, güneşte ışığıyla açıklaşan, bal rengine dönen gözleri.

Ancak bu kadarına yetiyordu sözlüğüm, ama bakınca gördüklerim, düşündüklerim çok ayrıydı. İçimi görsün istiyordum bazen.

Nefeslerimiz düzene girmişken yanağımı okşadı baş parmağıyla, diğer dört parmağı kulağımın altını, çenemi kavrıyordu neredeyse. Kemikli uzun parmakları, damarlı elleri her zaman beni mest  etmişken her seferinde yüzümü kavrayışı içimde garip duygular uyandırıyordu.

"Yavrum" kulaklarıma dolan sert, çatallaşarak başlayıp normale dönen sesi ile yutkundum istemsizce.

"Mertim" diyerek eşlik ettim ona. Gülümsedi gözlerimi talan eden gözleriyle beraber. Sessizce bana bakmaya devam ederken gülerek dudaklarına ani bir öpücük bıraktım.

Geri çekildiğimde bana gülümseyerek bakıyordu. Eli hala saçlarımda geziniyor, sanki yeri, yuvası orasıymış gibi birkaç saniyeliğine çekse de hemen geri getiriyordu oraya.

"Yeni şeyler bulmak istiyorum. Seni seviyorum demek çok kuru, ama ben sürekli sana seni sevdiğimi söylemek istiyorum." dediğimde güldü. O seni seviyorum demeden hareketleriyle beni mest ederek ifade ederdi beni sevdiğini. Göz bebeklerinin gülüşünden, yavrum diyişinden, öpüşünden, belimi kavrayışından anlardım ben onun beni sevdiğini.

Mükemmel bir sevgi dili vardı, temas bağımlısı olarak. Bunun bana kadsr farkında olmadığını biliyordu, sürekli de dile getiriyordu zaten.

"Bir şey demene gerek yok ki güzelim, ben senin gözlerinin parıldayışından anlıyorum zaten. Bakarken gözlerin ışıldıyor, gülüyor sanki. Tek kelime etmesen de anlıyorum ben seni." diyerek boynuma bir öpücük bıraktı.

"Sevgi topuna döndün sen. Mert Hakan Yandaşa dön komutan!" dediğimde güldü seslice.

_

"Bu ikili özletmişti bu arada." diyen Gözdeye gülümseyerek baktım. Bende bizi çok özlemiştim geçen zamanda.

"Dayak manyağı ettiğin günü unutmuyorum, unutmayacağım İrfan." diyen Mert Hakana kaşları çatık halde bakan Aleve herkes gülmeye başladı.

Durumu tüm takım, yengeler biliyordu Alev dışında. "Ne gülüyorsunuz, söylesenize." dedi sesine hafif bir tedirginlik hakimken.

"Ya yavrum, biz senle ayrıyken, İrfanla biraz kavga etmiştik de. Ama tek hasar gören ben değildim yani merak etme." dedi Mert Alevi kolunun altına alırken.

"Dedi, dayağı yiyen ama atamayan gerizekalı herif." dedi İrfan sırıtarak. "Valla Mertciğim, kusura bakma ama hak etmiştin yani. Alevimi çok üzdün." diyen Gözdeyi dinlerken hala anlamaz bakışlar atıyordu Alev.

"Ha senin kaşın ondan patlaktı yani antrenman fotoğraflarında?" dokuz köşeli jetonun yeni düşmesiyle herkes birden gülmeye başladı. Mert de gülerken sıkıca sardığı Alevin saçlarına öpücükler bırakmaya başladı.

"Lan, çok mu dövdün?" bir anda Mertin kolları arasından hızla sıyrılıp İrfanın yakasına yapışan Aleve baktı İrfan şaşkınlıkla.

"Merak etme sıpa, çok dövmedim. En son gözünü kocaman kocaman güneş  gözlükleriyle kapatmaya çalışıyordu yani.." diyen İrfana gözlerini kısarak bakıp gülmeye başladı istemsizce. "Ya yemedik sevgilini kızım, hala sapasağlam turp gibi duruyor işte. Herşeye hazır, maşallahı var." dedikten sonra Alevi kendinden uzaklaştırıp Merte itti.

Bumerang gibi yerini, Mertin koynunu bulan Alev etrafa bakındı. Herkes iki saniye içinde ayrı bir sohbete dalmış, az önceki rezilliği unutmuş gibiydi.

"Abartıyor." dedi Mert gülerek. Alev de duyduğunun gerçekliğine inansa mı inanmasa mı bilemeden gülerek onun sert göğsüne vurdu birkaç kere hafifçe.

Uzun zaman sonra beraber hissettiği bu huzur, mutluluk ikisine de oldukça iyi gelmiş, sıkıca tutunmuşlardı birbirlerine.
_____________________________

Ozur dilerim ya cok bekletiyorum bu sıralar

Bir dahaki bolumu cabucak yazmaya baslicam valla qüwpkfnvnöcçs

Sınır 55🫶🏻










oyunbozan | mert hakan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin