Jeonghan arkasına bakmadan bir süre koştuktan sonra duraklayıp soluklandı. Seungcheol artık peşinden gelmiyordu. Yoluna yürüyerek devam etti. Ormanda baykuşların ötüşleri, kurtların ulumaları yankılanıyordu. Biraz durup etrafına baktı. Uzaktan bir tüfek sesi duyduğunda vücudu titredi. Tekrardan bir insana rastlamaktan ölümüne korkuyordu. İnsanlar tanıdığı kadarıyla korkunç varlıklardı; şehvetten, korkudan, acıdan besleniyorlardı. Bir tane daha patlama sesi duydu. Olduğu yere çöküp kulaklarını kapattı. Kimseye görünmeden gecenin bir an önce son bulmasını, saçlarının normale dönmesini diliyordu tanrıdan.
"Gördüğüme eminim. Mavi mavi parlıyordu..."
Konuşmalar uzaktan geliyordu. Başlığını iyice başına örtüp sessizce bekledi.
"Ömrümde hiç böyle bir mavilik görmemiştim."
"Ne tarafa gitti?"
Konuşma sesleri yaklaşıyordu. Ses çıkarmadan kalkıp ağaçların arkasına saklanarak yürümeye başladı. Olabildiğince sessiz olmuştu fakat bir oyuna getirildiğini önüne çıkan adamla anlamıştı. Arkasını dönüp geri yönde koştuğunda bir başkası durdurdu. İki kişinin arasında kalan Jeonghan'ın korkuyla gözleri titremişti.
Jeonghan'la aynı boylarda genç bir adam Jeonghan'ın kollarından tuttu sıkıca. Genç adam beyaz kirpiklerinin ardındaki mavi gözlerini kıstı. "Kaçabileceğini sanıyordun ha?"
Diğer adam "Keşke mermilerimi iki domuza harcamak yerine buna harcasaydım." derken tüfeğini omzuna astı. Jeonghan titreyen göz bebeklerini bu sözleri söyleyen arkasındaki adama çevirdiğinde yüzünün yarısı felçten çökmüş olan suratından ürkmüştü. Diğerine göre yaşlı ve kısaydı. Dudaklarında çeyrek bir dilim elmanın bir köşesi dağılmış gülümsemesiyle "Ama yazık olurdu. Hiç böyle bir yeg görmemiştim. Güzel malmış." dedi. Jeonghan bakışlarını o ürkünç surattan ayırdı. Hemen yanındaki genç adam onu kendisine çevirdi.
Genç adamın parlak, inciye çalan beyaz saçlarıyla insan olduğuna inanması güçtü. Dalgalanan bir deniz gibi gözleriyle kızgınca bakıyordu Jeonghan'ın gözlerine. Geceye rağmen irislerini çevreleyen ince halkanın içinde öfkeyle esen kasırgaların yaptığı dalga çizgilerinin oluşturduğu köpük köpük, beyaz desenleri görmek mümkündü. O gözlere bakan okyanusun ortasında tayfuna yakalanmış gibi hissederdi. Jeonghan da öyle hissetmişti. Gece görüşüne sahip gözleri sayesinde bunu normal bir insandan daha fazla hissetmişti.
"Evet, ama niyetinin iyi olduğunu sanmıyorum. Et mi yiyorsun sen? İnsan avlamak için mi geziyordun burada yoksa?"
Jeonghan başını sallayıp titrek sesiyle "Hayır..." cevabını verdi. Karşısındaki adamın bakışları onu girdabın içine çekmek ister gibiydi. Jeonghan gözlerini kaçırıp o bakışlardan olabildiğince uzaklaşmaya çalıştı.
Yaşlı adam alayla,"Şuna baksana, boynuzu bile yok! Kesin birilerinin kullanıp attığı deliklerdendir." dedi.
"Orası belli, mermini bunun için harcamama gerek yok. Boynuzu olmadığı için zaten hayatı cehenneme dönmüştür."
Genç adam, Jeonghan'ı yere doğru savurarak bıraktığında Jeonghan, yaşça büyük olanın ayaklarının önüne düşmüştü. Büyük olan, Jeonghan'ın başlığını açıp parlak saçlarına baktı. Dilini aç bir köpek gibi sallayarak yarım yamalak güldü.
"Vay be! Tam da dolunayda... böyle bir fırsat bir daha çıkmaz insanın karşısına!"
Gözlerinde iğrenç istekleri, bencillikleri barındıran salt kötülük dolu bir bakış vardı. Jeonghan'ı saçlarından kavrayarak ayağa kaldırdı. Parmaklarını uzun saçlara dolayıp çekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beautiful Monster - Jeongcheol
FanfictionYeg denilen şeytani varlıkların içinden bir grup yeg büyük orman yangınından sonra başlayan kıtlık nedeniyle et yiyebilmek için insanların köylerini basar. Gözleri dönen bazıları insanların etini bile tatmıştır. İnsanlar bu duruma bilenir ve yegleri...