Taze et kokusu onu uyandırdığında vücudundaki tüm sıcalık yüzünde toplanmak için anlaşmış gibiydi. Hızlı nefes alıyordu ve aldığı her nefes genzini yakıyordu. Yutkunmaya çalıştı, boğazında her yutkunduğunda sert bir bıçağın içten kesişini hissediyordu. Doğrulurken dayak yemiş de dayağın ağrısını çekiyor gibi yavaşça kalkıp pencereden dışarı baktı. Güneş çoktan doğmuştu ve tepeye doğru ilerliyordu.
Kapıya doğru döndü, Muhtar'ı görünce olduğu yerde toparlanmaya çalıştı. Dizlerinin yukarısında toplanan elbiseyi çekiştirip ayağa kalktı. Ellerini birleştirip efendisinin önünde eğilirken "Özür dilerim efendim. Neden bu kadar çok uyudum bilmiyorum." dedi.
Muhtar Jeonghan'ın üzerinde gözlerini ağır ağır dolaştırdı. Beline kadar uzanan saçları darmadağınık, tutamlarının bir kısmı önüne düşmüştü. İncelemesini bitirip "Mutfağa gel." diyerek odadan çıktığında Jeonghan yeniden doğruldu. Doğrulurken bir yaşlı gibi hissediyordu. Öyle ki üşüttüğü için vücudu ateş ve ağrı içindeydi. Fakat "Ben bir canavarım. Hızlı toparlayabilirim." diyor ve bugünkü işlerini sebatla yerine getirmeye hazır hissediyordu.
"Özellikle de lezzetli bir et varsa..."
Eti çocukluğundan beri nadiren yerdi. Bol olduğu zamanlarda bile yemek istemezdi. Etli yemekleri gördüğünde gözünün önüne hoş olmayan anılarının görüntüleri geliyordu. Bu sebeple uzun süre uzak durmuştu. Fakat bugün nedenini bilmediği bir şekilde ete ve kana susamış hissediyordu. Öyle ki gözlerinin rengi keskinleşmiş, yeşil irislerini çevreleyen hareleri en koyu halini almıştı.
Koyulaşan gözlerini pişmiş biftekten ayırıp arkasını dönük olan Muhtar'a döndürdü. Muhtar Seungcheol, üzerinden buharlar çıkan derin tencerenin uzun sapından tutmuş, Jeonghan'ın önündeki et parçasına yaklaşıyordu. Bu görüntü Jeonghan'ın zihninde benzer bir görüntüyü canlandırdı. Maşanın ucunda dumanları tüten asit dolu çanağı...
Sandalyeye oturmaktan çekinerek bekledi. Küçük tencerenin içindeki kırmızı sos etin üzerine dökülüyordu.
Seungcheol dikkatlice koyu gözlere bakarken "Nasılsın?" dedi. Jeonghan anın büyüsünden sıyrıldı; "İyiyim."
"Uykunda inliyordun."
Seungcheol elini Jeonghan'ın yüzüne götürürken Jeonghan kaçındı; "Ben iyiyim. Gerçekten..." diyordu ama Seungcheol'ün dokunuşundan sonra sessizleşmişti.
"Hâlâ çok sıcaksın."
Jeonghan gözlerini kaçırdı, yüzü olduğundan daha fazla kızardı. Seungcheol'ün gözleri, yüzünden çekilmemekte ısrarcıydı.
"Yüzün de kıpkırmızı."
"Bilmem..."
Seungcheol elini çekip ciddiyetle "Yemeğini ye. İyi olup bana bir an önce yardım etmelisin." dedi.
"Nasıl isterseniz."
Seungcheol az sonra tüfeğini alıp avlanmak için çıkmıştı.
Yediği etten sonra Jeonghan'ın vücudu güç buldu. Fakat halen bir şeyler eksik gibiydi. Dikkatini dağınık olan tezgaha verdi. Kesilmiş etten akan kan, kesme tahtasının üzerinden akmıştı. Kontrol edemediği dürtüleri yoğunlaştı. Çocukken onu kötü adamların elinden kurtaran gergedan boynuzlu, heybetli adamın satırını her vuruşunda etrafa sıçrayan kızıl zerreciklerin saçılışı gibi, dürtüleri zihninin her bir köşesine saçıldı. Sanki o kanı içse güçlenecek gibiydi. Öyle de yaptı. Her ne kadar iğrense de tahtanın üzerindeki bıçağı aldı eline. Bıçaktan damlayan kırmızı sıvıyı dilinin üzerine akıttı ve boydan boya metal parçasını diline sürttü. Düşündüğü kadar iğrenç bulmamıştı, aksine bunu yapmak ona haz verdi. Daha fazlasını istediğine emindi. Kanın tadı ve kokusu zihninde bir yerlerde onu harekete geçiriyordu. Bıçağı bırakmadan bahçeye açılan kapıya döndü. Dehşetle onu izleyen bir çift gözün sahibi bahçıvan "Ne yapıyorsun sen öyle?" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beautiful Monster - Jeongcheol
FanficYeg denilen şeytani varlıkların içinden bir grup yeg büyük orman yangınından sonra başlayan kıtlık nedeniyle et yiyebilmek için insanların köylerini basar. Gözleri dönen bazıları insanların etini bile tatmıştır. İnsanlar bu duruma bilenir ve yegleri...