LPAB -7-

184 36 18
                                    

Bölüm biraz kısa ama pazar günü telafi edeceğim.

Oy verip yorum bırakmayı unutmayın. İyi okumalar!








Bölüm Yedi: "Korkuyordun"

Gözümün önünde ışıklar patlayıp duruyordu ama göremiyorum. Her şey duyduğum birkaç boğuk sesten ibaretti sanki.

"Dayan. Ben burdayım."

Dylan'ın sesi olduğunu ayırt edebiliyordum.

"Nabzı çok düşük. Acilen kanının temizlenmesi lazım."

Başımdaki diğer sesler kime ait bilmiyordum. Ama bedenimin bir şeyin üstünde, hızla ilerlediğini kavrayabiliyordum. Tüm sesler birbirine giriyordu, bunlar arada seçebildiğim yanlızca birkaç cümleydi.

Gözümün önündeki ışık patlamaları ve sesler bir kez daha kesildi. Bir süre karanlıkta savruldu sanki zihnim. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama hafifçe kendime gelebildiğimde kulağıma gelen ilk şey, bipleme sesleri oldu. Ardından bir şeyin pompolanma sesi.

"Uyanıyor."

Titreyen göz kapaklarımı kaldırdım ağırca. Beyaz oda, gözlerimi yaktı ve tekrar kapatmama neden oldu. Ama kendimi zorlayıp, açabildiğimde, karşımda tanımadığım bir kadın vardı. Gözlerimi gezdirdim hafifçe etrafta, Dylan'ı gördüm. Nerede olduğumu kavramam oldukça uzun sürdü. Hastane odasındaydım. Koluma birden fazla ufak boru bağlamışlardı ve makineye akıp giden kanımı gördüm. Başka bir boruyla, ritmik bir pompalanma sesiyle koluma geri dönüyordu.

"Beni duyabiliyor musun Thomas?"

Uzaktan gelen sesle karşımdaki kadına baktım tekrar. Sesler netleşti ve kulağımın uğuldaması geçti. Başımı salladım hafifçe ama boynumdaki şey hareketimi oldukça kısıtlamıştı. Elimi götürmeye çalıştığında karşımdaki kadın engel oldu. Doktor olmalıydı.

"Sana bir boyunluk taktik. Boynunda zedelenme var, bunun kalması gerekiyor."

Ne olduğunu tam hatırlayamıyordum. Zihnim bulanıktı hâlâ, birkaç görüntü vardı aklımda sadece. Yavaşça yüzümdeki oksijen maskesini indirdiğinde, kesik bir nefes içime çektim. İlk başta ciğerlerimi yaksa da, acı his sonradan geçti ve nefeslerim düzene girdi.

Gözlerime ışık tuttuğunda kıstım istemsizce. İndirdi ve bana baktı tekrar.

"Bana abinin ismini söyleyebilir misin?" diye sordu.

"Sam." Sesim neredeyse çıkmamıştı bile, oldukça hırıltılı ve kısıktı. Ayrıca boğazım yanmıştı, oldukça.

"Ses tellerinde ufak bir hasar var ama korkma, geçici bir şey. Sesini yakında geri kazancaksın, korkmana gerek yok." Başımı salladım hafifçe. "Abinin doğum gününü söyler misin?"

"On... Beş..." Başını salladı hafifçe. "Kasım... Bin Dokuz Yüz..."

"Tamam, yeterli. Seni yormayalım." Önündeki kağıda birkaç şey işaretledi ve Dylan'a baktı. "Birkaç gün hastanede gözetim altında kalması gerekiyor. Sabah, akşam ve öğle kontrolleri olacak. Onun dışında endişelenecek fazla bir şey yok, yine de bir sorun çıkarsa yatağın kenarındaki kırmızı butona basabilirsiniz, bir hemşire gelecektir."

"Teşekkür ederim."

"İyi geceler." dedi ve çıktı odadan. Dylan yatağımın kenarına oturduğunda, başıma gelen her şeyi yavaş yavaş hatırlıyordum. Gözlerinde pişmanlık vardı ve bana bakıyordu.

"Özür dilerim." dedi gözlerini kaçırırken. "Ben ne yaptığımı bile hatırlamıyorum, sana ne dediklerimi. Seni neden oraya gönderdim, nasıl bir durumdaydım hiçbir fikrim yok. Kendimde değildim."

Başımı salladım ağırca. "Önemli değil." Konuşmak canımı yakıyordu, yüz ifademden anlamış olmalı ki gözlerine endişeli bir bakış büründü tekrardan.

"O adamı arıyorlar." Yüzü buruştu, eliyle saçlarını düzeltti gergince. "Ama yine kaçtı, muhtemelen. Hem seni tehlikeye attım, hem de elimden kaçırdım. Affet beni, lütfen."

"Senin için o adamı öldürmek istedim." dedim kısılmış sesimle. Şaşkınlıkla bana baktı, yüzündeki her zaman olan şeytani ifade şimdi yoktu. "Bana dediğin şeyleri hatırlıyor musun?"

"Kendime geldiğimde, Dennis seni hastaneye kaldırdıklarını söyledi. Ambulansta olduğunu. Galiba uzun bir süre salonda oturdum, beni bıraktığın yerde." Gözlerini duvara dikti. "Geldiğini hatırlıyorum. Ondan sonrası yok."

"Bana dedin ki..." Öksürük krizine girdiğimde hızla ayağa kalktı ama elimi uzatarak durdurdum onu. Elinden tuttuğumda yavaşça geri oturdu. "Canını yaktıklarını söyledin."

"Başka ne söyledim?"

"Fazla bir şey değil ama senin o halini görünce dayanamadım." Ellerimize baktım istemsizce. "Sana ne yaptılar?"

"Bir daha sakın, ben öyle bir durumdayken dediklerimi ciddiye alma. Tamam mı?" Gözlerine baktım, ses tonu gibi bakışları da birden oldukça ciddileşmişti. "Bana acıdığın için yardım etmeni istemiyorum. Bana acıdığın için yumuşak davranmanı istemiyorum. Duydun mu beni?"

"Dylan..."

"Duydun mu Thomas?" dedi sinirle. "Kendimde değilken, beni ciddiye alma. Çünkü hep yanlış kararlar veriyorum, hep verdim."

"Sana ne yaptılar?" diye sorduğumda gözlerini başka bir yere çevirdi. "Bana getirttiğin adamlar, öldürmeye gittiğim bu adam. Sana ne..."

"Thomas." dedi dişlerini sıkarak. "Yeter."

"Korkuyordun." dedim sertçe yutkunarak. "Çok korkuyordun."

"Yeter dedim." Sertçe baktı gözlerime. "Bu konuyu bir daha açma. Duymak istemiyorum. Anladın mı?" Bir şey diyemedim, başımı salladım sadece. Bir süre konuşmadık.

Yatağımın kenarından kalkıp koltuğa geçti ve arkasına yaslanıp gözlerime baktı. "Uyu hadi, saat çok geç. Ben burda bekleyeceğim."

"Beklemene gerek yok, ben..."

"Bekleyeceğim dedim. Uyu hadi." Başımı salladım ve uzandım hastane yatağında yavaşça. Bir düğmeye bastığında ışıkların çoğu kapandı ve ortam loşlaştı. Gözlerine baktım bir süre. Hala beni izleyen endişeli gözlerine.

Yorgun bedenimi uyku bastırdı ve uyuya kalmam o kadar da uzun sürmedi.
















Sizce Dylan'a ne oldu?

love, passion and betrayal •bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin