Sürüklenmek

22 2 0
                                    

Hayat bilinmezliklerle doludur deriz ya ama üstünde durmayız hiç, öylesine yaşarız çoğu zaman. İşte ben tam bu bilinmezliğin içinde olduğumun farkındaydım şuan. Öylesine değildi hiç bir şey veya tesadüf olamazdı. Her şey planlı programlı gibiydi, sadece bu planlardan bizim haberimiz yoktu. Hayatı değerli kılan da bu değil miydi?
Bilinmezlikler...

Zaten bilinmezliklerle dolu olan hayat daha da karmaşık bir hal alıyor ve beni de içine sürüklüyordu. Nereye, nasıl bilmeden...

Peki, korkuyor muydum?
Bilmiyorum...

Şuan onun evine gelmiş, koltukta karşılıklı otururken ellerimi birleştirmiş başka bir yere bakmıyordum. Ortama hakim olan bu sessizlik gerilmeme neden oluyordu. Sonuçta onu tanımıyordum. Bir yabancının eviydi ve bu sessizlik gericiydi.

Ama beni içine çeken şeyler onu da sürüklüyordu. İkimizin de bilinmezliklere sürüklendiği belliydi. Bizim etrafımızda dönüyordu, merkezinin ikimiz olduğunu da yavaş yavaş anlayacaktık sanırım. Belki de anladığımız için şuan buradaydık.

Okulda gözlerimize bakarken bebek çığlıkları, görüntüler canımızı yakmıştı ikimizin de. Bu bebek çığlıklarının sebebi neydi? O görüntülerde kargaşanın toz dumanın arasındaki iki bebek kimdi?
Net olmasa da iki bebekti, o da görmüştü. O zamandan beri gözlerimize bakmamıştık. Bakamamıştık...

" Ne yapacağız? "Diye sorduğumda sessizliği bozmuştum.

" Bilmiyorum " Dedi verdiği nefes, sıkıntısını belli ediyordu. O da ben de neler olduğunu anlamıyorduk. Bizi birbirimize çeken bir şeyler vardı, bu belliydi. Ama ne?

Gözlerine her baktığımda neden yabancı gibi hissetmiyordum?
Veya o sesler duyuyordu?
Evet, o da gözlerime baktığında bebek çığlıklarını duyuyormuş, o fısıltıları..

Hem benden bir şeyler saklıyormuş gibi geliyordu içimden güvenmememi söyleyen bir ses hem de nedenini anlamadığım bir huzur varken gözlerinde güvenmemi söylüyordu bir his...

Peki ben hislere mi kulak vermeliydim seslere mi?

İçimdeki ona güvenme çık git diyen ses sanki bir şeylere engel olmak istiyordu. Bana ait değilmiş gibi o ses.
Kendi iç sesime bile güvenemez hale gelmiştim resmen, o kadar yoğundu ona güven diyen hislerim...

Uzun bir sessizlik sonunda başımı kaldırıp baktığım sırada, onun zaten bana baktığını fark ettim. Gözlerine baktım, ne düşündüğünü ne hissettiğini anlamak ister gibi. Derinlerine...
İçinde yeşili barındıran, kahveyi andıran orman gözlerine...
En gizliyi, gizlerini görmek ister gibi...

Tanımadığım ve hala adını bile bilmediğim bir çocuğun gözlerine neden bu kadar derin bakıyordum ki?
Gerçi bunu sorgulayacak zamanı çoktan geçmiştim değil mi?
Evindeydim şuan...

Zaten şuan sorgulamamız gereken bu bilinmezliklerdi, ikimizi de birbirimize getiren bilinmezlikler...
Bu fısıltıların, çığlıkların, kabusların sebebini anlamalıydık; bilinmezliklere karşı beraber hareket etmeliydik bunu okulda anlamış da buraya gelmiştik zaten.

En son kafamı toplayıp sakince nefes verdim, ellerimi birleştirip konuşmaya başladım.

" Bilinmezliğe sürüklendiğimiz aşikar
Ve bu ikimizi de ilgilendiriyor. Ne yapıp edip etrafımızda dönen olayları anlamalı açığa kavuşturmalıyız. Yoksa bu fısıltılar, kabuslar ikimizi de rahat bırakmayacak. "

Dikkatle beni dinliyordu. Konudan bağımsız aklıma gelenle konuştum.
" Gözlerin bana çok tanıdık ama daha önce tanışmadığımıza eminim. " Diye direk konuşmamla onaylar gibi başını salladı o da.

Fısıltılarda SaklıWhere stories live. Discover now