Odanın kapısını açarken heyecandan nereye bakacağını bilemeyen küçük kız, pofuduk pembe terliklerine odaklanmıştı. Bakıcısının açık unuttuğu kapıdan evin bilmediği köşelerine doğru süzülürken gözlerinde merak vardı. Aşağı kata doğru indikçe gelen seslere anlam verememişti. Anlamak için biraz daha, biraz daha ilerlerken sesin nereden geldiğini anlamıştı. Kırmızı deri koltukta bir adam ve adamın kucağında bakıcısı Didem Ablası vardı. Bakıcısı daha O'nu görmemişti. Adam da bakıcısına bakıyordu. Bakıcısına doğru eğilip çişinin geldiğini söyleyeceği sırada annesini görmüştü. Annesi O'nu görünce biraz şaşırıp "Leyla! Ada' nın burada ne işi var? Burası yasak. Bir daha Ada'yı burada görürsem hayal gücünün tahmin edemeyeceği şeyler yaparım hepinize." O sırada galiba adı Leyla olan kadın gelmişti. Beni kucağına alırken pofuduk terliğimin teki yere düşmüştü. "Terliklerim. Terliğimi verin bana. Tek terlikle dolaşamam ki ben. Terliklerim!"Uyandığımda aklımda olan tek şeyin o zamandan sonra terliğimin tekini bulamamamda büyük bir ironiydi sanırsam. Tabii ki o zamanlar anlamamıştım fakat şuan anlayabiliyordum. Annemin bir genel evi vardı. Ve ben o genel evin çatı katında hala yaşıyordum. Üstüne üstlük yetmezmiş gibi, bunu yaşadığım ve okuduğum bütün çevre biliyordu. O yüzden okulda fazla göze batan, sürekli alay edilen bir kızdım. Bazen beni sıkıştırıyorlardı araya. O zaman bana öğretilenleri uygulayarak saf dışı bırakıyordum onları.
Son model telefonuma bakarken okulun bitişinden 3 saat sonra uyandığımı kavrıyordum. Bir arkadaşımın olmaması da beni derslerde uyuklarken ders bitiminde uyandıracak bir insanın olmadığını, bir dostumun da olamayacağını belirtmek istercesine yüzüme vurulmuştu. İhtiyacım da yoktu aslında. Bu zamana kadar nasıl yaşadıysam bu zamandan sonra da böyle yaşayabilirdim. Galiba ders çıkışında da beni biraz daha ezmek için fotoğrafımı çekmişlerdi.
Okulum zengin okulu diye hitap edebileceğimiz bir yerdi. Türkiye'nin en ünlü okullarından biriydi ve müdürümüz de çok paragözdü. Anneminde işleri(!) iyi olduğundan müdüre fazla para vermişti ve bu okuldaydım.
Annem hakkında adı ve soyadı hakkında hiçbir bilgiye sahip değildim. Bunlardan başka eskiden çalışanları gibi olduğunu biliyordum. Herhalde ben de o zaman olmuştum. Konuşmadığımızdan birbirimiz hakkında hiçbir bilgiye sahip değildik ikimizde. Ben sadece biyolojik kızıydım, o da sadece biyolojik annemdi benim.
Okuldan çıkarken havanın yağmurlu olmasına sevinmiştim. Seviyordum yağmuru. İnsanlar yağmurdan kaçmak istercesine koşarken elleriyle beni gösterip ezmiyorlardı beni. İşlerine odaklanmış bir şekilde kaçıyorlardı yağmurdan.
Evime doğru yürürken arkamdaki korumanın bana fark ettirmemeye çalışarak yürümesine alayla güldüm. Adamın üstü siyah takım elbiseyle döşeliydi yahu! Hem zaten dar ve ıssız sokaklarda beni kaçırmadığına göre de bu adam korumadan başkası değildi.
Annemin çok fazla düşmanı vardı ve anneme ruhsal zarar verebileceği tek insanın ben olduğumu düşünüyorlardı. Tek bilmedikleri annemle haftada bir dakika konuşmamızın bile büyük bir ilginçlik olduğunu fark etmemeleriydi. Hoş, o korumayı bile küçükken bakıcılığımı yapan Didem Abla'nın söylediğinden emindim. Beni umursamayan bir annem vardı, böyle düşünmesini de ondan beklemezdim zaten.
Eve geldiğim zaman kapıyı es geçip çatı katına çıkan merdivenleri tırmanmaya başladım. Kendi odamın, ki ev gibiydi 3 odası vardı, kapısını kapattığım an telefonuma sarıldığım gibi pizza sipariş ettim ve üstümü değiştirmeye başladım.
Pizzayı bekleyene kadar oturma odama geçip televizyona bakmaya başladım. Sırf zaman geçsin diyeydi. Yoksa televizyon izlemeyi seven biri değildim.
Evin aşağı katıyla benim odamı birleştiren tek şey mutfağımın köşesindeki kapıydı. Ama istediğim zamanlarda tabii ki geçemiyordum oraya. Bir dakika içinde kapının iki tarafından da onay verilmesi gerekiyordu. Yoksa kapı açılmazdı.
Bunun iyi yanları da vardı aslında. Mesela yalnız kalmak istediğimde kimse beni rahatsız edemezdi. Ki duvarlarım ses geçirmezdi. Ve merdivenimin önünde olan kapının kilidi bir tek bende vardı.
Burası sadece benim alanımdı. Her şeyi ve her yönüyle beni yansıtıyordu. Ve her zaman da böyle kalacaktı.
Evim -ya da odam mı demeliyim?- mutfağı saymazsam 2 odadan oluşuyordu. Biri yatak odam, diğeri de oturma odamdı.
Yatak odamın her köşesi ayrı bir uğraşa ayrılmıştı. Bir köşesinde kitaplığım, tavana asılı okuma koltuğum ve çalışma masam, diğer köşesinde ise piyanom ve gitarım vardı. Müzik her zaman benim hayatımda ve ruhumdaydı. Diğer bir köşesinde ise küvetim vardı. Sakinleşmek istediğimde içini doldurur ve direk sıcaklığın beni rahatlatmasını arzulardım. En sonuncu köşede ise siyahlıklar vardı. Tek pencerem oradaydı ve perdesi siyahtı. Gecenin asaletini ve sabah gün doğumunu izlerdim burada ben. Genellikle banyo yaptıktan sonra geçerdim buraya. Hüngür hüngür ağladıktan sonra.En ortada ise yatağım ve müzik sistemim vardı. Kimse beni duyamayacağı için her zaman son ses açardım sesini. Odamdan 2 kapı daha açılıyordu. Biri banyo, diğeri de giyinme odamdı.
Televizyona dalmışken gelen kapı ziliyle parayı alıp merdivene yöneldim. Sıcak pizzanın kokusu burnuma dolarken buzdolabından hardalı alıp pizzamı iştahla yemeye başladım. Hardal benim için herşeydi. Hardal olmadan çoğu şeyi yiyemezdim. Bir ara ekmek üstü hardal sürdüğüm bile olmuştu.
Ben Ada. Adım ve ruhum Ada..
Ruhumun içinde olan Ada'da su yok. Bitkilerim, içimdeki duygular, ne yapacağını ve nasıl duracaklarını bilmiyor. Suya ihtiyacım olmadan yaşamaya çalışıyorum ama sadece nefes almaya çabalamaktan başka hiçbir şeye yaramıyor bu çabam. Yaşamıyorum ben, sadece nefes alıyorum.
Şuan da kim olduğunu bilmiyordum suyumun. Beni yaşatacak olan kişiyi bilmiyordum. Ama hayat da budur ya, tam vazgeçtiğim anda karşıma çıkacaktı O.
Ege...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADA'YA DÜŞEN SU
RandomAnnesi bir genel ev işleten bir kızın ve önyargılı insanların hikayesi bu. O'nun babası yok. O'nu seven kimse yok. Ve yapacağı ödev hayatını değiştirecek. **** Ben Ada. Adım ve ruhum Ada.. Ruhumun içinde olan Ada'da su yok. Bitkilerim, içimdeki duy...