Hiçbir zaman haksızlığa göz yummazdım. Eskiden tabii.
Ama şimdi, okulun 'Ezilen var, koşun!' duyurusuyla dopdolu olan koridorunda karşımdakine vurmamak için zor duruyordum.
Buradaki ezilen bendim. Anlamayanınız var mı?
Okulumuzun tatlı -boya küpü-, zeki -kopyayla geçinen-, sorumluluk sahibi -işlerini başkalarına yaptıran-, masum -adı masum tuvalette ne öpüşmelerini gördük- kızı Ezgi benim dün gece Ege ile ödev niyetine yaramazlıklar(!) yaptığımı öne sürerken diyecek birşey bulamıyordum.
Haklılardı.
Böyle düşünmekte haklılardı.
Genel evde ödev yaparsan ne düşünebilirdiki bir insanlar?
Tabi bu sırada Ege gelip 'Ada böyle şeyler yapmaz. Lafını bil de konuş Ezgi' dedi ve ona olan aşkımın temellerini attı.
Rüyamda olanlar buydu. Ona aşık olmayı beklemiyodum ama böyle bir centilmenliği her fazlalığı olan insan yapardı herhalde.
Ege bey geldikten sonra Ezgi'nin ona " Geceniz güzel miydi Egecim?" diye sorması ve Ege'nin bana pis bir sırıtış atıp konuşmaması herkesin yattığımıza emin olmasına neden olmuştu.
Acaba gözümde daha ne kadar batabilirdin Ege Bey?
Hiçbir zaman insanlardan birşey ummamalıydım. Ama ben de insanoğluydum. Hata üstüne hata yapan, aynı hatayı hata olduğunu anlamak istercesine tekrar eden insanoğullarından biriydim.
Şimdiyse hayatımda ilk kez medet umduğum biri yüzünden hayal kırıklığı yaşıyordum.
Yüzümün ne halde olduğundan bihaber, Egenin tam gözlerine bakıyordum. Ne yapabilirdim ki? Başkaları yüzünden ezik etiketini taşıyan biriydim. Oysa popülerdi. Tanınmıştı bir kere.
Küçükken hatırlıyorum da; Umut diye bir sınıf arkadaşım vardı. O yaşta bile beni dışlarlarken o bana "Sana bir sır vereyim mi?" diyerekten yanından hiç ayırmadığı su bebekleri hakkında birşey anlatmıştı. Sonraysa "Ada'ya anlattığıma göre herkese anlatabilirim bu sırrı." diyip gülerek yanımdan uzaklaşmıştı. Oysa ben umut etmiştim. Ama o beni yalancı durumuna düşürmüştü.
İşte o zamandan beri, kimseden umut etmeden yaşamaya başlamıştım.
***
Okulun yangın merdivenlerinde otururken esen rüzgarla kollarımı birbirine daha sıkı sardım. Hırkamı sınıftan alabilirdim, ama o zaman da dersten çıkamazdım.
Herkesin gülmesi bittikten sonra yüzümün halini düzeltmeye çalışırken yanlarından ayrılıp buraya gelmiştim. 2 derstir buradaydım ve görünüşe göre okulun sonuna kadar da burada kalacaktım.
Paragöz müdürmüz sağolsun yoklamada yok yazılsam bile e-okula geçirmiyordu.
Hoş, geçilse de fark etmezdi benim için ama Didem Abla beni benden daha çok önemsiyordu.
Biraz daha müzik ve manzara ikilisi eşliğinde durduktan sonra okulun çıkış zilinin 15 dakika önce çaldığını fark edip sınıfıma doğru yol almaya başladım. Çantamı ve ceketimi aldıktan sonra okuldan evime doğru gitmeye başladım.
Merdivenimden çıktıktan sonra kapımı açtım ve karşımda annemi, Didem Abla'yı ve tanımadığım bir adamı görmem bir oldu.
"Hayırdır? Ne işiniz var burada?"
"Adacığım, bu Birol Bey. Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ama.."
"Bu adam senin baban, Ada."
Biliyorum az yazıyorum ama tıkandım. Ve düşünecek çok şeyim var. Aslında yayımlamadan önce bir 15 bölüm yazacaktım, ki bunlar 2000 kelime falan olacaktı, ama olaylar ters gitti ve ben direk yayımladım. Üstelik telefondan yazıyorum her bölümü. 400 kelimelik bir bölümle karşınızdayım. Hikayenin girişini bitirdik diyebiliriz. Aklımdaki kurgu bir 25 bölüm en fazla. Sonucu, neler olacağı şimdiden belli. İyi okumalar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADA'YA DÜŞEN SU
RandomAnnesi bir genel ev işleten bir kızın ve önyargılı insanların hikayesi bu. O'nun babası yok. O'nu seven kimse yok. Ve yapacağı ödev hayatını değiştirecek. **** Ben Ada. Adım ve ruhum Ada.. Ruhumun içinde olan Ada'da su yok. Bitkilerim, içimdeki duy...