"İnsan beyninin %80'ini anneden, %20'sini babadan alır çocuklar." Bu lafından sonra biyoloji hocamızı dinlemeyi bıraktım. Ben de onun gibi olmazdım. Değil mi? Lütfen Tanrım. Beynimin %20'si bu konulara karşı olsun. Hoş, babamın aklı böyle konulara karşı olsaydı annemle tanışmazdı ya, neyse.
Annem gibi olmak istemiyordum. Çünkü ben onun gibi olmazdım. Olmamalıydım. Başkalarını umursamasam bile 'Annesinin yolundan gidiyor.' Dedirtmek istemezdim.
"Bugün size sene ödevinizi veriyorum. Eşli olacak ve herkes yapmak zorunda. Eşlerinizi kura ile seçeceksiniz. Ödevinizi de öyle. Haydi kuraya başlayalım."
Biyoloji hocamız bu lafları öyle kesin söylemişti ki sanki bunu değiştirmeye kimse uğraşmasın der gibi bir hali vardı.
***
Eve gittiğimde konumu düşünüyordum. Açıkçası bu konuyu Ege'ye yıkmaya çalışacaktım ama tahminimce onun da pek iyi değildi dersleri. Mecburen yapmak zorundaydık ikimizde.
Ege kurada çekmişti beni. Herkes Edayı kim çekecek derken okulun biraz popülerlerinden olan Ege Eda ile ödev yapacak duyurularıyla en popülerler listesine yükselmişti.
Bu ödevi yapabilirdik aslında. Sadece onun bana olan iğrenici bakışlarını ve sevgisizliğini saymazsak.
Bu ödevi yapamayacaktık...
Onu ve dedikoduları başımdan es geçmek ve bu işi çabucak bitirmek adına bugün bir kaç saat sonrasına gelmesini söylemiştim.
Biraz bir şeyler yedikten sonra kendimi odamdaki küvetin suyunu açmaya zorladım ve bir kaç tane kokuyu içine döktüm. Yorgun bedenimi yatağa atarken odamdaki ses sistemini kurmuş ve güzel bir şarkı açmıştım bile.
Adını unuttuğum ama melodisini sevdiğim şarkıyı dinlerken kendimi uyumamak için zorlamaktan yapacak başka bir şeyim yoktu. Ne eğleneceğim bir arkadaşım, ne de aklımı dağıtacağım bir kitabım vardı artık. Ne yaparsam yapayım sonucu ölüm olmadıktan sonra bu olanları unutabileceğimi düşünmezken beni hayatta tutan tek şey yaşayamadıklarımdı.
Güzel bir hayat değildi fakat bu zamandan sonra hayatımın değişmeyeceği nerede yazıyordu?
Hem ayrıca kimin hayatı güzeldi ki? Herkes hayatında bir kusur buluyordu. Benim hayatımda da anne ve baba yoktu. Aslında böyle bir şeye de ihtiyacım yoktu fakat babası olmayan bir kızın parkta bir kızı babası öperken görmesiyle aynıydı durumum.
Kantinde kendime bir şeyler alırken yanından geçtiğim kızın 'işte sonra babama trip attım biraz zaman geçince bana kıyamadı bunu aldı' derken benim içimin parçalandığını bilmezdi tabii.
Artık hissizleşiyordum galiba. Acıya alışmak bu olsa gerekti herhalde..
Hem ruhsal hem fiziksel yönden dayanıklıydım acıya. Ama her şeyin de bir sınırı vardır ya, benim sınırım da annem ve tanımadığım babamdı. İçkici, ayyaşın biri olsa da tanımış olsaydım keşke babamı. Adını bilseydim keşke. Küçükken 'benim babam senin babanı döver' diyebilseydim keşke.
****
Ciğerlerimi havayla buluştururken dudaklarımdan su damlacıkları akmaya başlamıştı bile. Odanın içindeki müziğin aksine telefonumun sesini duyarken duştan hızlıca çıkmıştım çoktan. Benim telefonumu kim arar, neden arardı ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADA'YA DÜŞEN SU
RandomAnnesi bir genel ev işleten bir kızın ve önyargılı insanların hikayesi bu. O'nun babası yok. O'nu seven kimse yok. Ve yapacağı ödev hayatını değiştirecek. **** Ben Ada. Adım ve ruhum Ada.. Ruhumun içinde olan Ada'da su yok. Bitkilerim, içimdeki duy...