5

30 4 0
                                    

İki günde iki bölüm ha? Bugün fazla meşguldüm fakat canım çok yazmak istedi. 850 kelimelik bir bölümle karşınızdayıım. Umarım artık daha uzun bölümler yazarım. İyi okumalar.

Hani bazen insan ne hissedeceğini bilemez, neyi nasıl yapacağını anlayamaz ya, şuan tam olarak bu durumdaydım.

İçimde babama karşı hiçbir duygu yoktu. Ona karşı nötrdüm ve onunla bir daha görüşecek miydim emin değildim.

Bunlardan başka olarak odama nasıl girdikleri daha önemli bir yer kaplıyordu aklımda. Şuanda asıl düşünmem gereken şeylerin daha farklı olması gerektiğinin farkındaydım ama sanki beynim bu düşüncede takılı kalmıştı, ve cevabını almadan da bu düşüncede duracak gibiydi.

"Odama nasıl girdiniz?"

"Birol ben demiştim. Söylememize gerek yok diye. Babasının yanında olduğunu söylüyoruz, o hala odasının derdinde."

"Odama nasıl girdiniz?"

"Adacığım ben bir ara lazım olur diye anahtarının yedeğini çıkartmıştım, onunla açtık kapını."

Merak ettiğim sorunun cevabını alınca, aklımda düşünmem gereken sorular dolaşmaya başlamıştı.

Benim babam bu adam mıydı?

Şahsen adam benden daha çekiciydi. Benden daha güzeldi ve acayip bir karizması vardı. Ben bu adamın bir parçası mıydım?

Neden şimdi babamın bu adam olduğunu söyleme ihtiyacı duymuşlardı ki?

Herhalde o kadar erkeğin arasından babamı bulması bir 16 senesini almıştır.

Açıkçası bundan başka bir sorum da yoktu, vardı ama aklımda toparlayamıyordum hiçbirini ve görünüşe göre yalnız kalmadan da düşünmek bir işe yaramayacaktı.

"Tamam. Babam olduğunu öğrendim. İşemem gerek ve işim bitinceye kadar buradan çıkmış olursanız sevinirim."

Başımı yastığıma koyduğumda aklımdaki düşünceler hala toparlanmamıştı, üstüne üstlük yenileri daha geliyordu. O zaman fark etmemiştim ama annem dayak yemiş gibiydi.

Bu pek umurumda değildi, sonuçta o da bana az dayak attırmamıştı, fakat içimdeki ses birşeyler olduğundan bahsediyordu ama ben bunun doğru olduğundan emin değildim. Çünkü içimdeki ses ilk kez bana böyle şeyler söylüyordu.

Uykuya dalmadan önce herkes istediği şeylerin hayalini kurardı. Bazıları mesleğini, bazıları platoniğini, bazıları da başka şeyleri..

Belki tanımamış olduğumdan, ben de babamın hayalini kurardım. Şuan da tanımıyordum onu ama en azından görmüştüm. Birbirimize benzemiyorduk. Onun siyah saçları varken benim kızıla çalan saçlarım vardı. Onun dudakları ince uzun, benim dudaklarım küçük ve kalındı.

Yorganımı kafama kadar çekerken aklıma başka bir soru daha üşüşmüştü: Belki de onun huylarını almışımdır?

Geride kalan soruların haricinde düşüncelerimin çoğunu dolduran tek soru vardı.

Neden şimdi?

Neden şimdi bana babamın O adam olduğunu söylüyorlardı ki?

Düşüncelerimden beni uyandıran şey, müziğimin durması ve alarmımın çalması olmuştu. Koltuğuma oturmuş, elimde kahvem ve Tedd Dekker'ın Siyah adlı kitabı var iken, gün doğuşunu izlemiştim.

Uyuyamayacağımı anlamıştım ve aklımı dağıtmak için bir macera kitabı tutuşturmuştum elime. Bazen hızlı hızlı okurken, bazen de uzun süre aynı kelimede takılı kaldığım olmuştu. Öylesine okuyordum, okuduğumdan birşey anlamayaraktan.

Bazen de ağlamıştım. Nedenini bilmeden, sadece kendimi rahatlatmak için.

Gözlerim biraz kızarmıştı. Yakından bakılmadıkça anlaşılmıyordu ve okulda da bana yaklaşacak kimse olmayacağı için sorun etmemiştim.

Üstümü değiştirdikten sonra cebime kalemle silgi sıkıştırdım. Biraz da para almak için cüzdanıma giderken odamın aşağı kattan kapısı çaldı.

"Ada, benim. Didem Ablan. Müsaitsen konuşabilir miyiz?"

Konuşmaya, anneme veya babama soramayacaklarımı birine sormaya ihtiyacım vardı. Aslında aklımdan da Didem Abla ile konuşmak geçiyordu. O yüzden kapıyı açtım.

"Ne konuşacağız Didem Abla?"

"Sana söylemem gereken birkaç şey var. Ama önce sormak istediklerin varsa sor bana canım."

"Bu adamın babam olduğunu neden şimdi söyleme ihtiyacı duydunuz?" derken koltuğa oturuyordum.

Didem Abla da koltuğa oturduktan sonra elini bilmiyorum der gibi kaldırdı.

"Burada mı yaşıyor?"

"Burada derken kast ettiğin aynı şehirse, evet. Zaten ben de bunun hakkında konuşmaya geldim. Benim için iyi bir haber. Sonuçta uzun bir zaman sonra dışarı çıkacağım ama durumun senin için nasıl olduğunu kestiremiyorum."

"Ne kast etmeye çalışıyorsun Didem Abla lafı uzatmadan söylesene."

"Okulun bitinceye kadar eşyalarımız hazırlanacak ve artık babanın evinde kalacağız. Birol Bey alışmakta sıkıntı çekebileceğini düşündüğünden ben de seninle geleceğim."

"Hayır deme şansım yok mu?"

"Üzgünüm tatlım ama yok maalesef. Ve bu arada, Birol Beyin bir oğlu da varmış. O da senin yaşındaymış ve bir kardeşin var anlamına geliyor. Hep bir kardeş istememiş miydin?"

"İstemiştim ama bir kız kardeş. Ve bu adam nasıl biri? Aynı yıl içinde iki farklı kadından iki çocuk mu? Umarım evli değildir."

"Merak etme, evli değil."

"Neyse, yeter bu kadar konuşma. Okula gidiyorum ben. Babamın evinin adresini söyle bana ben giderim okul çıkışı."

"Baban alıcakmış seni okul çıkışında. Görüşürüz Adacığım."

Okulun bitmesinden 15 dakika sonra okul kapısından dışarı çıkabilmiştim. Biraz ilerleyince karşımda bir arabanın belirmesi ve kaputuna yaslanmış bir Birol Bey görmem ile oraya yönelmeye başladım.

Yanına geldiğimde "Burada okuduğunu bilseydim oğlumla beraber götürürdüm seni. Aynı okuldaymışsınız. Sahi, niye bu kadar geç kaldın?"

"Canım öyle istedi çünkü."

Babamın konuşması ve davranışları çok iyi gibi olsada yapmacık gelmişti bana. En iyisi gerçek yüzünü görene kadar ona ters davranmaktı.

Arabaya geçerken ağzında peki gibi birşeyler gevelediğini duymuştum babamın.

Eve girdiğimde nasıl bir ev beklediğimi kestiremiyordum. Hayatımda ilk kez bir evin içini gördüğümden içeriye merak ve heyecanla bakmayı içeri girdikten sonra da sürdürdüm.

"Ada ve Didem, siz odanıza geçin. 2 saat sonra yemek var. O zamana burada olun. Kızım, odalarını göster yeni ev sahibimize ve bakıcısına."

Odam eski odama göre küçüktü. Ama normal bir odaya göre de büyüktü. Heryeri bembeyazdı. Açıkçası ne sevmiştim ne de sevmemiştim. Odamsa neyseki kendim banyom vardı. Babam ve kardeşimle aynı banyoyu paylaşmak istemiyordum.

Odamdan dışarı çıkıp Didem Abla'nın odasına giderken duvara yapışmamla ağzımdan bir inilti kaçmıştı.

"Ne işin var burda senin?"

Bu Boraydı. Ege'nin en yakın arkadaşlarından biriydi.

"Ne işim olacaktı? Babamın evindeyim. Sen kardeşim olamazsın değil mi?"

"Benden çekeceğin var kızım. Göreceksin."

"Ne oluyor burda çocuklar?"

ADA'YA DÜŞEN SUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin