22.Bölüm"-Sen beni ne sandın?"

953 114 48
                                    

Dolan gözlerim vermek istediğim cevabı bağırır gibiydi. Garsonun önüme bıraktığı şarabı elime aldım ve yudumladım. Onsuz olmayı başarabileceğimden emindim, hem yıllardır varlığımdan bile haberi olmayan bu adamı gözümde yüceltmem tam bir saçmalıktı.

"Catherine..." diye mırıldandı, cevap bekliyordu.

Yavaşça yerimden kalktım, ince cam bardaktan minik bir yudum aldıktan sonra Justin'in yanına ilerlemeye başladım, meraklı gözlerle bana bakıyordu. Topuklumun üzerinde emin adımlarla yanına ulaştığımda derin bir nefes aldım ve kulağına eğildim. Kulağının arkasındaki o hassas bölüme temas eden nefesim yüzünden dudakları arsız bir şekilde kıvrılmıştı.

"Sen beni ne sandın?" diye mırıldandıktan sonra ondan biraz uzaklaşıp gözlerimi gözleriyle buluşturdum. Mükemmel ela gözleri şaşkınlıkla parlarken mükemmelliği karşısında kelimeler dudaklarımdan dökülmekte zorlanıyordu.

"Her gün yatıp kalktığın, duygusuzca becerdiğin o kaltaklarından mı sandın Justin?" söylediğim şeylerin aksine sesim çok sakindi. "Ayrıca hayatımda bir adama ihtiyacım var, bir kişinin sorumluluğunu yüklenmekten korkan bir erkek çocuğuna değil..." gözleri şaşkınlıkla parlarken son vuruşum için dudaklarımı araladım. "Şuan ne düşündüğünü çok biliyorum ama şunu bil ki Justin; kimse vazgeçilmez değildir." elimdeki şarabı beyaz gömleğinin üzerine boşaltırken yaptığım hiçbir şeyden pişman değildim, elimden kayan ince cam bardağın kırılma sesiyle kendime geldim. Burdan çıkmalıyım, hem de hemen. Çantamı ve ceketimi kaptığım gibi çıkışa doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım. Arkamda benim adımı haykıran bir Justin bırakmadım, hayır. Arkamda bıraktığım Justin gece yarılarına kadar hakkında okuduğum kitaplardaki sert ama kıza aşkla bakan Justin falan değildi. Arkamda bıraktığım Justin o kitaplardan tanıdığım Justin değildi. Kızın kolunu tutup "Sen benimsin, sen istemesen de benimsin." demiyordu, gerçek hayattaki Justin bir kızın peşinden koşturmazdı, hemen yol verirdi sonuçta onu bekleyen binlerce kız vardı. Ne bekliyordum ki, bana yalvarmasını falan mı, kolumdan çekip dudaklarıma yapışmasını falan mı?

Restoranın devasa cam kapısından çıkmadan önce arkamı döndüm. Sarışın bir garson elinde mendille Justin'in gömleğini silmeye çalışıyordu. Justin ise onu ittirmekle uğraşıyordu. Biraz daha kalırsam yanından ayrılamayacağımın farkına vararak adımlarımı hızlandırdım ve bir taksi bulma umuduyla kendimi yolun ortasına attım.

Elinin altında bu kadar fazla kız olan bir erkekten ne bekliyordum ki... Her zaman farklı bir seçeneği olan bir erkekten ne bekliyordum? Bir kıza bağlanmak Justin için tasma takmak gibi bir şeydi. Onun için çok zordu, benim için ikinci kadın olmak ne kadar zorsa sevgili olmak Justin için o kadar zordu.

Taksinin arka koltuğunda hıçkıra hıçkıra ağlarken, bilmediğim bir şehirde yalnız başıma bulunmaktan bir kez daha nefret ettim. O eve gittiğimde saatlerce tek başıma ağlayacak olduğum gerçeğinden nefret ettim. Onu bu kadar sevdiğim gerçeğinden nefret ettim. Kendimden nefret ettim.

Annem söylemişti; "Etrafında çok kız olan erkekler güvenilmezdir, sakın onlara kapılma Catherine." demişti. Ama hiç aşık olmadığı için bilmiyordu ki, aşık olduğum adamın gözlerine bakabilmek için ömrümü ortaya koyabileceğimi, kaza sırasında Tanrı'ya onu koruması için yalvarışlarımı... Aşık olsa anlardı, bana baktığında nasıl nefesimin kesildiğini, kıkırtısını duyunca kalbimin nasıl attığını...

Kendimi salondaki büyük koltuğa attığımda sadece bu saçmalığın bitmesini diliyordum. Böyle bir teklifi sunmamış olmasını istiyordum. Ona ihtiyacım olduğunu biliyordum lanet olsun ki yanımda olmasına ihtiyacım vardı, kollarının arasında olmaya ve kokusunu içime çekmeye ihtiyacım vardı.

Gözyaşlarım kontrolsüz bir biçimde yanağımdan süzülürken halime ben bile acıyordum. Ben masadan kalkıp giderken beni durdurmaya bile çalışmamış bir adamın arkasından ağladığım gerçeği canımı acıtıyordu. Beni umursamayan bir adamın arkasından ağlıyordum.

Hıçkırıklarım yerini minik burun akıntılarına bıraktığında zaten gözümdeki yaşlar bitmiş olmalıydı. Buruk bir gülümsemeyle telefonu elime aldım. Sesini duymalıydım, annemi çok özlemiştim. Telefonun ekranını açtığımda hiç beklediğim gibi boş bir ekranla karşılaşmadım. Bieber onlarca mesaj atmıştı. Asla cevaplamayacağım mesajları silmek için "mesajlar" bölümüne tıkladım ve adının yazdığı yeri sola çekerek konuşmayı silmesi için telefona komut verdim.

Iphone'dan nefret ediyordum, bana gönderdiği mesajlardan birini yanlışlıkla okumuş olmak bana hiç iyi gelmemişti. Yanlışlıkla okumuş olduğum o kelimeler kulağımda onun sesiyle tekrarlanırken gözyaşlarım yine akmaya başlamıştı.

"Catherine lütfen aç telefonu. Sesini duymaya ihtyacım var güzelim."

***
Normalde çok takmam ama biraz voteler artsa?

Neyse yorumlarınız ve eleştirileriniz benim için her şeyden değerli. Biliyorum yazmayalı bayaa oldu ama yazacak bir şey aklıma gelmiyor. Kelimeleri birleştiremiyorum. Böyle iğrenç bir bölüm paylaştığım için üzgünüm. Günlerdir uğraşıyorum ve sadece bu çıkabildi. Şaka gibi!

Lütfen yorumlarınızla iyi/kötü bana yol gösterin.

SİZİ SEVİYORUM!

Last Chance/JBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin