3.1

94 12 2
                                    

Kollarımı göğüs hizada kavuşturup sırtımı arkamdaki ağaca yaslayarak ayağımla bir ritim tutturmaya başladım. Eğer şansım varsa Parla bugün dışarı çıkacaktı. Eğer şansım yoksa koca haftasonunu yine onu görmeden geçirecek ve akşama kadar bekleyerek buz kesecektim.

Islık çalarak etrafı kolaçan ederken demir kapının açılma sesiyle birlikte kulak kesilip Parla'nın evinin bahçesine baktım. Nihayet bugün şanslı günümdeydim çünkü Parla dışarı çıkmıştı.

Gri eşofmanı, üzerindeki bol beyaz sweatshirtü şimdiden kışı getirmiş gibiydi. Alacalı saçları omuzlarından salınırken saçını üstten yarım bir topuz yapmıştı.

Yaslandığım yerden doğrulup hiçbir şeyden haberim yokmuş gibi ellerimi cebime soktum ve Parla'nın geldiği yöne doğru yürümeye başladım. O da aynı şekilde ellerini sweatinin cebine sokmuş, başını öne eğerek yürüyordu. Oldukça dalgın gözüktüğünü farkettim, yürürken bile dünyadan bi haber gibi duruyordu.

Birkaç adımlık mesafemiz kaldığında kafasını kaldıramayacağını anladım. Peşine düşüp onu takip de edemezdim. Son çare tam yanından geçerken omzumu yavaşça omzuna çarptım. Benim için yavaş bir çarpışma olsa da Parla birkaç adım uzağıma savrulmuştu adeta.

"Yuh! Yavaş olsana ayı!" diyerek cırladığında omzunu tutarak başını kaldırmış ve gri irislerini sonuna kadar açmıştı. Benim olduğumu fark ettiğinde ise kızgınlığının yerini şaşkınlığa bıraktı. "Pars?"

"Çok pardon.." dedim sahte bir oyunculukla. "Sen de mi buradaydın? Ne tesadüf bende hava almaya çıkmıştım öyle. İyi misin?"

"Buldozer gibi üzerimden geçtin çok iyiyim sağol," diye homurdanırken kaşları çatıldı. "Ayrıca ne işin var senin burada?"

"Tesadüf dedim ya."

"Benim evimin önündeyiz Pars." dedi.

"Olabilir." dedim.

Güldü. İmalı ve bi o kadar da alay dolu bir gülüştü bu. "Komiksin," derken sesindeki o ince tınıdan alayı sezebiliyordum.

"Neymiş komik olan şey?" diye sordum.

Derin bir nefes alıp bir adım attı. "Daha düne kadar varlığımdan bile haberin yokken şimdi peşimde koşman komik. Girdap gibisin Pars. Alanına giren, ilgini çeken herkesi içine çekiyorsun."

"Daha geçen güne kadar bunları yapsam ağzımın içine düşmeyeceğini bilseydim bu dediklerin daha anlamlı olurdu benim için." dedim. Biliyordum, ağır konuşuyordum ama birinin artık ikimizi de kendine getirmesi gerekiyordu. "Niye bana bir anda buz kesildin Parla? İstediğini elde edip kendini bana aşık ettiğin için mi? Niye duvar örüyorsun bana?"

"Sana duvar ördüysem tuğlasını bana veren sendin Pars. Benim sana olan aşkımı sorgulamak yerine bir kez olsun kendine dönüp geçici bir heves mi bu dedin mi hislerin için? Yıllardır içim gidiyor sana benim, yıllardır tek bir gülüşün bile aylarca yetiyor içimi ısıtmaya. Şimdi karşıma geçmiş elde ettiğin için mi diyorsun ya, yazıklar olsun. Ama sana değil, bana yazıklar olsun. Seni yeterince tanımadığım için."

Tam arkasını dönmüş gidecekken derin bir nefes verdim.

"Bana korkak diyorsun ama bi korkak varsa o da sensin Parla!" dediğimde duraksadı. "Kaçıyorsun yine. Zaten hep yaptığın şey değil mi bu? Nehirle bir olay oluyor, Parla ortadan yok oluyor. Pars istemeden Parla'nın kalbini kıracak bir şey yapıyor, Parla yine puf oluyor. Pars hatasının farkına varıp özür diliyor, Parla yine kayboluyor. Sen beni sevmekle o kadar meşgul etmişsin ki kendini, sevilmeyi unutmuşsun. Yıllardır beni bekliyorsun ama sevilirim diye ödün kopuyor kızım senin. Kendinle yüzleşmeye yüzün yok, benim hatalarımı eşeleyip duruyorsun bu yüzden. Daha önce gelmediğim için özür dilerim ama hayatımda biri varken senin varlığını fark edemezdim Parla. Ben böyle bir insan değilim. Tamam karanlığım, senin dediğin gibi girdabım da. Bir kez kendini kaptıran geri kurtulamıyor ama ben ihanet edecek biri değilim, hiç olmadım. Nehirden hemen sonra hayatıma girdin, 1 aylık bir sürede seni tanıyıp sana aşık olamazdım. Benden bunu bekleme Parla. Ben hayatımda belirsizlik istemiyorum. Varsan varım, yoksan yokum. Ya arkanı dön git, bir daha karşına çıkmamı isteme ya da benimle kal sevmeyi öğrenelim birlikte."

Gözlerinden yanaklarına bir damla yaş süzüldüğünde sertçe yutkundu ve gözlerini kapatarak sırtını döndü bana. Ellerim yumruk şeklini alırken bizden çoktan vazgeçtiği aşikardı. Küçük adımlarla yavaşça ilerlemeye başladı. Bu ikimiz için de bir veda sayılırdı.

Yürüdü, yürüdü, yürüdü. Sokağın başında tam virajı dönecekken duraksadı ve elleri saçlarına gitti. Yavaşça omzunun üzerinden bana bakıp başını yana yatırdığında sertçe yutkundum.

Omuzlarını pes edercesine indirdi ve bu kez ağır ağır yürüdüğü yolu koşarak geldi. Bana sıkıca sarılması ve kendini rahat bırakıp ağlamaya başlaması saniyelerini aldı. Başını göğsüme yasladığında ellerimi sırtına koyup sarılışına karşılık verdim. Derin bir iç çekip boğuk bir sesle, "Özür dilerim, ben seni bırakıp gidemem ki Pars," dedi. "Ben senden başka ne bi ev ne de bi yol biliyorum."


Soğuk Nevale | texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin