5. Bölüm: 'Sarhoş'

403 79 25
                                    


Öncelikle merhaba, biraz geciktik ama elimizden geldiğince iyi yazmaya çalışıyoruz. Medyada Duru'nun giydiği elbise var ayrıca gerekli yeri şarkıyla okursanız daha iyi anlam kazanacaktır. 



Ellerim, parmağı kesilmiş biri gibi istemsizce titriyordu. Hafif rüzgâr tenime usulca çarparken ben mesaja bakıyordum. Bu bir hayal gibiydi. Gözlerimi açıp kapayınca o mesajın aslında Serenay'ın attığını görecektim. Ellerim tüm hızıyla ritim tutarken gözlerimi kapadım. 'İnsanların çaresiz kaldıkları anlar olurdu. Ben şimdi ne yapacağım? dedikleri.' İçimden tekrar bu sözü geçirirken gözlerimi açtım. Mesaj yerinde duruyor, atan da arkadaşım değildi. Boğazımdaki yumruyu yok etmeye çalışırken, kafama yeni dank etmişçesine numarayı tuşlayıp aradım.

'Numara kullanılmıyor.' Kalbim, ellerim gibi hızlı hareket ediyordu. Yaşlar gözlerimden akarken kendimi dışarı attım. Kendimi sakinleştirmeye çalışma çabam bir işe yaramıyordu. Hıçkırıklarım tüm sokağı esir alırken karşıma Kıvanç'ın çıkmasını istiyordum. Bir yerlerden duyuyor muydu benim hıçkırıklarımı? Burada mıydı o kalbini sevdiğim insan? Telefonumu çalar gibi işitsem de çalmamıştı.

Boşlukta kayboluyordum. "Beni neden bıraktın?" dedim kendi kendime konuşarak. Mantığım bunu kaldıramıyordu. Aklıma gelen tüm seçenekleri inceliyordum bir yandan. Kıvanç sadece baş başayken bana öyle hitap ediyordu. Kafam ve gözlerim bulanık bir şekle girmişken sahile doğru ilerliyordum. Birinin çıkıp bana bunun şaka olduğunu söylemesi gerekliydi. Büyük bir şaka olmalıydı yaşadıklarım.

Rüzgar, ben senin yanındayım dercesine esiyordu. Bu, doğruydu. Beni asla bırakmayan rüyalarım, gözlerimi kapayınca hissettiğim acı da benimleydi. Midemin bulantısına acı da eklenirken daha fazla dayanamadım. Yediğim ne varsa bir kaldırımın köşesindeydi artık. Şimdiyse sadece acı vardı.

Karanlığı sevmezdim, beni hep ürkütürdü. Ama şuan tek muhtaç olduğum, karanlığın beni esir almasıydı. Gözlerimi ellerimle silerken uykumun geldiğini anlamıştım. Ayakkabılarım sayesinde kumlar sert seslere bürünüyordu. Deniz serin dalgalarını kumlara doğru fırlatıyordu. Uzaktan ise bir gemi belirmişti. Onun içindeki insanlar tahminen mutluydu. Anın tadını çıkarıyorlardı. Ben ise uzaktan onları seyrediyor, beni görmeyen insanları düşünerek kafamı dağıtmaya çalışıyordum.

Boş bir şezlonga uzanıp düşüncelerimin akışını devam ettirdim. Ellerimi karnımın üstüne koyarak gökyüzüne döndüm yüzümü. Nefes alışverişimi düzene sokmak için arada derin nefesler alıp ağzımdan veriyordum. Aklım durmuşçasına sadece yıldızlara odaklıyken tüylerimin ürperdiğini hissettim. Böyle bir durum filmlerde bile azca rastlanan türdendi. Belki de hiç. Başıma bir ağrı saplanınca dişlerimi sıkarak o gıcırdama sesiyle karşılaştım. Boş boş önüme bakıyordum. Gözlerim benden habersiz bir şekilde kapanırken bu sefer beni esir alan sadece uyku olmuştu.

***

"Duru üşüteceksin. Kalk hadi." Bir ses uykumdan uyanmama yardım ederken, kafamı ona doğru döndürmeme sebep olmuştu. Karşımda duran arkadaşım değildi. Şuan karşımda tüm benliğiyle Kıvanç duruyordu.

Denizin dalgaları kuma daha sert çarparken gözlerimi araladım. Birkaç saniye sürdüğünü hatırladığım şey bir rüyaydı. Yanımda Kıvanç yoktu. Ama dalgaların o sert sesi duruyordu. Birinin dikildiğini fark etmemle bakışlarım tereddütle o yöne doğru çevrildi. Üzerine bir şey giymemiş, altında sadece bir şortla duran Uzayla göz göze geldim. Kaşlarını kaldırarak benim yüzümü inceliyordu. Saçları, ıslak görünümüyle daha da siyaha bürünmüştü.

Biçimsiz Bulutlar #Wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin