Korku tüm bedenimi esir almıştı. Ama arkada beliren gözler bana yardım edecekti, değil mi?
"Bırak beni!" diye haykırıyordum çaresizce. "Benimle geleceksin, tamam mı?" dedi oyun oynarcasına. "Hayır, seninle hiçbir yere gelmiyorum!" Nefesini artık tüm yüzümde hissediyordum. Gittikçe daha da yaklaşıyordu. Tüm gücümle ittirmeye çalışmıştım ama bir faydası yoktu. Beni hiç bırakmayacakmış gibi tutan eller biraz olsun gevşemişti.
Arkasına dönüp "Ne ..." diyordu ki camların yere düşüp, oluşturduğu sesleri duymama kalmadan "Çabuk ol!" sesini duydum.
Ve çıkışa doğru koşmaya başladım. Her bir adımım daha da titrememe sebep oluyordu. Çıkış kapısını açar açmaz kendimi dışarı atmayı başarabilmiştim.
"Tamam geçti, sakin ol." Dedi arkadan bana doğru yaklaşan bir ses. Ellerimin titremesine hakim olamıyordum. Ya sinirden titrerdim ya da korku içinde kaldığımda.
"Gözlerini kapat. Derin nefes al ve ver, işte böyle." Dediğini yapıp derin bir nefes çektim içime. Ve sonra dışarıya çıkardım korkudan bunalan nefesimi. Dayanamayıp o sıcacık kollara sarıldım.
"Ağla, içini dök." Dedi beni oradan kurtarmış olan en yakın arkadaşım.
"Ben çok korktum. Teşekkür ederim, çıkardın beni oradan." Dedim boğuk çıkan sesimle.
"Sen deli misin? Seni o hayvanın elinde bırakacak halim yoktu ya? Hayırsever birileri alkol şişesini bırakmış, elime aldığım gibi geçirdim kafasına. Bayılmıştır korkma."
"Uzaklaşalım buradan, lütfen." Serenay benim kalkmama yardımcı olup ağzını açtı. "Tanıyor muydun sesinden?" dedi kararsız kalmış bir yüz ifadesiyle. Kafamı salladım. O sesi tanıyordum. Hafızamdan silinmeyecek kadar kısa bir süre önce konuşmuştuk.
"Bugün sahilde," dedim boğazımdaki ağrıyı bastırarak.
"Yanıma oturan bir çocuk vardı. Hatırlıyor musun?"
"İnanmıyorum. Emin misin, o muydu?" Tekrar kafamı salladım.
Ayrıntılara önem vermezdim ama bugün olduğu için biliyordum. "Eminim." Dedim kararlı bir sesle. "Senden ne istiyor olabilir ki? Daha bu sabah karşılaştınız." Aklıma uzun süredir beni izliyor ve buraya kadar takip etti senaryoları canlansa da içip sarhoş olduğu seçeneğini inceliyordum.
"Bilmiyorum. Düşünmek de istemiyorum." Dedim bir yandan yürürken.
"Seni evine bırakayım. Dinlen biraz tamam mı?" Kafamı olumsuz anlamdan salladım. "Ben biraz hava almak istiyorum. Sahile gideceğim."
"Tamam, gidelim." Dedi endişeyle.
"Yalnız kalsam daha iyi olacak. Eve geçince ararım ben seni merak etme."
İtiraz etmek için ağzını açmıştı ki onu durdurdum. "Lütfen." "En ufak bir şeyde beni arıyorsun, tamam?" dedi gözlerini dikmiş bana bakarken. "Söz."
"Çok oyalanma, geç pansiyona. Saat 10'a geliyor."
O kadar çok vakit geçirmememize rağmen zaman geçmişti. Serenay'a hoşça kal dedikten sonra kumsala doğru ilerledim. Girdiğim gibi boş bir kenara çekilip ağlamaya başladım. Başım öyle çok ağrıyordu ki ağrısı gözlerime kadar işlemişti.
Ovuşturmaktan şişen gözlerime telefonumun kamerasından bakmak için telefonumu çıkardım. Gerçekten şişmişlerdi. Kamerayı kapatıyordum ki benden birkaç metre ötede, bu tarafa doğru bakan Uzay'ı gördüm. Telefonu cebime atarken arkama yaslanıp yukarıya doğru baktım. Yıldızlar karanlıkta daha belli oluyordu. Hayallerimse daha gerçekçi. Bu gece, tüm geçmişe ağlıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Biçimsiz Bulutlar #Wattys2015
Novela Juvenil"Bir ışık aydınlatır kimliği belirsiz sokağı. O sokağı kimliksiz yapan insanlar değil, yaşamlardır." Kalbim en çok sevilmemekten değil, sevinememekten kırıldı. Öyle bir kırıldı ki elimde olan ne varsa sürükledi bir rüzgâr gibi. En küçük şeyle bile...