Adamın üstü mesleğine yakışır bir şekilde dondurma olmuştu. Külahı yere atsam mı, yoksa elimde mi kalsa diye düşünürken beni rahatsız eden bakışlara istemeyerek de olsa döndüm. Kafamı yerden yavaşça kaldırıp adamın yüzüne mahcup bir ifadeyle baktım.
"Pardon. Sen birden öyle çıkınca oldu yani. Suç benim değil ki." Adam, yüz ifadesini bozmadan bakmaya devam ediyordu. "Bunu vermeyi unuttum. Al." Diyip eline parayı sıkıştırdığım gibi oradan hızlıca uzaklaşmaya başladım. Yine rezil olmuştum.
"Kızım ne yapıyorsun?" dedi Serenay gözlerini bana dikmiş, yüzümde bir cevap ararken. "Benim suçum değil Serenay. Seslenseydi o zaman. Ne yapabilirim? " Gözlerini devirdi. Arkasına son bir kez bakıp tekrar bana döndü. "Ya, kızım ben alsaydım bari dondurmamı, kısmetimi kapatıyorsun."
Serenay'ın bu hallerine gülmeden edemiyordum. O, çok bilmiş tavrıyla herkesi kendine aşık edecek kapasitedeydi. Sarı saçları ve güzel fiziği sayesinde bir ortama girdiğinde bakışları hemen üzerine çekebiliyordu. Bazen onu kıskanmıyor değildim tabi.
"Biran önce denize girmek istiyorum." Dedim denize hayran hayran bakarak.
"Ben de. Şu maviliğe bakar mısın? Harika gözüküyor." İşte bu konuda katılıyordum. Kumsalın o küçük taneciklerinin ayağıma batıp hoş bir acı oluşturmasını bile özlemiştim. Her ne kadar güneş yakıcı olsa da, gözler önüne serilen bu manzara insana her şeyi unutturuyor bana da denizin keyfini çıkarmak düşüyordu.
Bir ses bu düşüncelerimden ayrılmamı sağladı. "Nereye oturalım?" Etrafa bakındım. Öğlen olmasına rağmen kumsalda pek insan yoktu. "Gel şöyle geçelim." Dedim çantamı bir kenara koyarak. İçinden güneş kremimi çıkarıp üstümdeki ince, açık mavi renkli, papatya deseni olan elbisemi çıkardım. Mayomu düzeltip kremi elime aldım. Güneş kreminin kokusu bana ailemle geçirdiğim tatilleri anımsattı. Annemin nazikçe kremi vücuduma sürüşü, babamın plajdaki amcadan kağıt helva alması, oturup hiçbir dert olmaksızın keyifle sıcak kumun üzerinde kumdan kaleler yapışım. Oysa o zamanlar her şey ne kadar da toz pembe ve güzeldi.
"Duru, sürsene kız şuraya." Dedi kremi kararlı bir şekilde bana uzatarak. Kremi alıp Serenay'ın sırtına doğru sürmeye başladım. Kremi iyice yedirmek için biraz sert sürmem gerekiyordu. "Yavaş be Durucuk." Durucuk? Bana böyle hitap etmesinden nefret ediyordum. Bir zamanlar babam da bana öyle hitap ederdi. Ona da kızıyordum kendi içimde ama belli etmiyordum. "Tamam oldu işte." Dedim kremin kapağını kapayıp geri iade ederken. "Ver ben süreyim sana da."
"Ben kendim sürerim. Teşekkürler Serenay." Dedim yan bir bakış atıp gülerek. "İyi bir işten daha kurtuldum." Dedi ve dil çıkardı.Ben bir yandan kremi sürmekle cebelleşirken bir yandan da Serenay'a laf yetiştiriyordum. "Tamam gireceğiz, biraz sabret." Gerçekten benim kişiliğimin aksi bir kızdı ama zıt kutuplar birbirini çekiyordu, herhalde öyleydi? Kremi sürme işlemim bittikten sonra ben de Serenay'a katılıp muhabbete daldım.
"Eskiden ben deniz kabuklarını toplar kolye yapardım onlardan. Hatta bir tanesini o kadar özenle yapmıştım ki küçük bir sandığa koyup gömmüştüm. Çocuk aklı işte. Bir gün gelip alacağım hevesine kapılmıştım." Dedim dalgın bakışlarımı arkadaşıma yönelterek.
"Benim niye hiç öyle heveslerim yokmuş küçükken ya?"
"Çünkü öyle şeyler düşünecek kadar zeki değilsin" dedim gülerek. Her ne kadar bozulmuş numarası yapmaya çalışsa da başarılı olamadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Biçimsiz Bulutlar #Wattys2015
Novela Juvenil"Bir ışık aydınlatır kimliği belirsiz sokağı. O sokağı kimliksiz yapan insanlar değil, yaşamlardır." Kalbim en çok sevilmemekten değil, sevinememekten kırıldı. Öyle bir kırıldı ki elimde olan ne varsa sürükledi bir rüzgâr gibi. En küçük şeyle bile...