Uzun bir süreden sonra merhaba! Biraz bekletmiş olabiliriz ancak içimize sinen bir bölüm olması gerekliydi. Son sayfaları medyadaki şarkıyla okuyabilirsiniz. Güzel yorumlarınızı bekliyoruz.
Bir şarkı melodisi kulaklarıma varırken, o tiz rüzgarlarla dolu rüyamdan uzaklaşmama yardım etmişti. Kulağıma varan uğultular azalırken gözlerimi araladım. Camdan vuran güneş yere yansımasını gönderiyordu. Yerimde doğrulduktan sonra üstümdeki battaniyeyi kenara attım. Etrafıma hafifçe bakındıktan sonra bilincim yerine geldi. Kapının önünden bana bakan bir çift göz bakışlarını yere çevirdi. Ellerimle gözümü sildim ve bana bakan masum bakışlara bir karşılık verdim. Ayağa kalkıp kapının önüne doğru yürüdüm.
"Günaydın."
Gülümsememdeki acının ortaya çıkmaması için kendimi kasıyordum. "İyi dinlendin mi?" Sesi, bana kararsız bir ses tonunda ulaşmıştı. Sorunun cevabını kendi kafamda tarttım. Dinlendiğim vakitleri göz önünde bulundurmak gerekirse, dünden bu yana gezmekten daha çok yaptığım iş uyumak olmuştu. "Evet, dinlendim," dedim duygudan yoksun sesimle. "Pekala, sen işlerini hallet. Biz balkonda bekliyoruz, yiyecek bir şeyler hazırladık."
"Tamam, hemen geliyorum," diye karşılık verdim. Lavaboya açılan kapının kulpunu çevirdim ve hafifçe ittirdim. Musluğu açarak ellerime değen soğuk suyun akışını izledim. Tam karşımda bir ayna duruyordu. Aynada gözüken kıza baktım. Kahve saçları birbirine karışmış, saçlarıyla uyumlu renkte gözleri olan bir kızdı bu gördüğüm. Çaresiz bakışlarının altında bir güven yatıyordu ama henüz buna hazır değildi. Çok geçmeden aynadaki yansımadan gözlerimi çektim ve sonra suyu yüzüme sertçe çarptım.
Kısık olan gözlerimi daha net bir şekilde açmıştım bu sayede. Gözlerimin altı şişmişti. Bunun sebebi çok uyumak mıydı, ağlamak mı? Ben de bilmiyordum. Saçlarıma ellerimle şekil vererek tokayla tutturdum. Beyaz kapıyı kendime doğru çekerek kapattım. Yumuşak halının üzerinden geçerek odanın kapısından çıktım. Hemen yandaki büyük oturma odasına ait bir balkon görüş alanıma girdi. Perde açık olduğu için sofrada neler olduğunu bile buradan görüyordum. Üzerimdekileri düzelterek balkona çıktım.
"Uyanmışsın, Duru." Sesin sahibine dönerek başımla selamladım. Söylediği ses tonu sıcak bir tondansa soğuk ve mesafeliydi. "Geç, otur," dedi eliyle sandalyeyi işaret ederken. Serenay'ın yanındaki sandalyeye yerleştim. "Tekrar dönmüşsün, bırakamadın demek burayı." Yapmacık bir şekilde gülerken suratımın ne hale geldiğini kestiremiyordum. Çok ani bir tepki vermiş olabilirdim.
Serenay'ın halası bana karşı soğuk davranıyordu daha şimdiden. İnsanlar bana nasıl davranırsa aynı şekilde ben de onlara öyle davranırdım fakat buradaki değişken durum, karşımda bir büyüğün olmasıydı.
Portakal suyumdan bir yudum aldım. "Yolculuk nasıldı?" dedi Serenay ağzındaki yudumu bitirirken. "Yorucuydu." Aklıma gelince kaşlarımı kaldırıp nefesimi dışarıya verdim. Yüzümü Serenay'a dönünce arkada beliren deniz manzarasına bakakaldım. Mavi rengi insanı büyüler nitelikteydi. Çevreme bakınarak balkonun ne kadar büyük olduğunu fark ettim. Her bir tarafta saksıda bulunan çiçekler ekiliydi.
"Çok güzeller, değil mi?" dedi arkadaşım çiçekleri işaret ederken. "Cidden, çok güzeller. Hiç aksatılmadan sulanıyorlar herhalde." Bakışlarımı Meryem hanıma çevirdim ve tepkisini inceledim. "Evladım gibi bakıyorum ben onlara," diyerek bir kahkaha patlattı ortaya. Ayıp olmaması için bir şeyler mırıldanıp güldüm. Ben de sesimi mesafeli bir tonda kullanıyordum. "Ah, Durucum yanlış anlamazsan bir şey soracağım." Meryem hanımın sesini duyunca ağzımdaki yudumu bitirip "Tabi," dedim. Soracağı soruyu merak etmiştim. Serenay'ın halasıyla konuşurken kendimi gergin ve telaşlı hissediyordum. Fazla otoriter ve disiplinli görünüyordu. Hem kendisinden hem de evindeki düzenden anlaşılacağı üzere. Ben de düzenli biriydim ancak masanın üstünde ufak bir toz taneciği görünce temizlemeye koyulan insanlar gibi değil. Meryem Hanımın soracağı şey sonunda ağzından çıkmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Biçimsiz Bulutlar #Wattys2015
Novela Juvenil"Bir ışık aydınlatır kimliği belirsiz sokağı. O sokağı kimliksiz yapan insanlar değil, yaşamlardır." Kalbim en çok sevilmemekten değil, sevinememekten kırıldı. Öyle bir kırıldı ki elimde olan ne varsa sürükledi bir rüzgâr gibi. En küçük şeyle bile...